Seferberlik Gruplarına katılmak için TIKLAYIN !

Kur'ân'la olan beraberliğimizi, anlayışımızı, sevgimizi arttırmak ve bu konuda birbirimize destek olabilmek için bir yolculuğa çıktık. Bu yolculuğa sizleri de davet ediyoruz. Devamını Oku...


Seferberlikte Bugün     25 Nisan 2025
Meryem Sûresi 12-25 (305. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Meryem Sûresi 12. Ayet

يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ  ...


12-14. Ayetler Meal  :   
(Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا يَحْيَىٰ Yahya
2 خُذِ tut ا خ ذ
3 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
4 بِقُوَّةٍ kuvvetle ق و ي
5 وَاتَيْنَاهُ ve ona verdik ا ت ي
6 الْحُكْمَ hikmet ح ك م
7 صَبِيًّا çocuk iken ص ب و
Yahyâ’ya herhangi bir kitap indirilmemiş, ancak Hz. Mûsâ’ya indirilmiş olan Tevrat’ı iyi anlayıp onunla amel etmesi emredilmiştir. Şevkânî, Yahyâ’ya daha çocukken verilen hikmeti, “kendisine sımsıkı sarılması emredilen kitabı kavrama, dinî hükümleri anlama yeteneği” şeklinde açıklamış ve aynı kelimeye “ilim, bildiğiyle amel etme, peygamberlik, akıl” gibi anlamların da verildiğini belirtmiştir (III, 366).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 591-592

Sabeve صبو :   صَبِيّ henüz ergenlik çağına erişmemiş kişidir.صَبَا - يَصْبُو fiili birine aşık olup sıbyan gibi davrandı demektir. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 3 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)  Türkçede kullamım şekilleri sabî ve sübyan ve sabâ makamıdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ 

 

Mukadder sözün mekulü’l kavlidir. Takdiri, قال تعالى: يا يحيى.. şeklindedir.

يَا  nida harfidir. Münada  يَحْيٰى  müfred alem olup, elif üzere mukadder damme ile mebni mahallen mansubdur. Nidanın cevabı  خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ ‘dir. 

Fiil cümlesidir. خُذِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir zamir  أنت ‘dir. الْكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  بِقُوَّةٍ  car mecruru  خُذِ  ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir. بِ  harf-i ceri mülâbese içindir.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Ayette mülabese şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْحُكْمَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. صَبِياًّۙ  mef’ûl olan zamirin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اٰتَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

صَبِياًّ ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetle önceki ayet arasında meskutun anh mevcuttur. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Nida üslubunda, talebî inşaî isnad olan terkip, takdiri  قال  olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. يَا nida harfi, يَحْيٰى  münadadır.

Nidanın cevabı olan  خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

خُذِ الْكِتَابَ [Kitabı tut] ifadesinde istiare sanatı vardır. Tut emri; emirlerini hakkıyla yerine getir, manasında müsteardır. Kitabın muhtevası elle tutulur maddi bir şeye benzetilmiştir. Bu üslupta mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.

الْكِتَابَ , Tevrat’tan kinayedir.

بِقُوَّةٍۜ  car-mecruru,  خُذِ  emrindeki failinin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

اخذ  müteaddi bir fiildir. Mef’ûlunü harf-i cersiz alır.  بِقُوَّةٍۜ ‘deki  بِ , ilsak manasında mef’ûlle fiilin birlikteliğine tekiddir.

بِقُوَّةٍ  ’deki nekrelik, kesret ve tazim ifade eder.

Cenab- Hakk’ın  بِقُوَّةٍ  [kuvvetle] ifadesiyle, o kitabı tutabilme manası kastedilmemiştir. Çünkü bu, herkesçe bilinen bir husustur. Binaenaleyh, bunu medh ve övgü ifade eden bir manaya hamletmek gerekir ki, bu da ciddiyet ve nübüvvet görevini hakkıyla yerine getirme hususunda sabretmektir. Bunun  neticesi de, emredilenleri kolayca yapmaya; nehyedilenlerden de kaçınmayı gerektiren bir melekenin, onda bulunmasını gerektirir. Onun nebi olduğunu gösteren, bu lafızdan başka uygun bir lafız da yoktur. Binaenaleyh bu lafzı, bu manaya hamletmek gerekir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

"Ey Yahya” dedik, (kitabı tut), Tevrat'ı (kuvvetle) tevfikimiz sayesinde ciddiyetle tut, ezberle ve onunla amel et. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)


 وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder.(Hâlidî, Vakafat, S.107)  

اٰتَيْنَاهُ  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.

Mef’ûl olan  الْحُكْمَ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.

صَبِياًّ , mef’ûl zamirden haldir. Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

خُذِ الْكِتَابَ - اٰتَيْنَاهُ  kelimeleri arasında muhataptan gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

الْحُكْمَ : Sayesinde başkasının aleyhine ve lehine mutlak manada hükmedilmeye elverişli olan şeydir. Bu ise ancak, nübüvvetle olur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

İbn Abbas'a göre ayetteki  الْحُكْمَ [hüküm] kelimesi peygamberlik manasınadır. Allah onun peygamber olmasını istedi demektir. Peygamberliğin ”hüküm" diye isimlendirilmesi: Allah'ın daha çocukken Yahya'nın aklını sağlam yapması ve ona vahyetmesinden dolayıdır. Denildi ki, hükümden maksat hikmet, Tevrat'ı anlama ve dinde fakih olmaktır. Hüküm engel olmak demektir. Zalimi zulümden alıkoyduğu için hakime, engel olucu manasına hâkim denmiştir. Hikmet de insanı adilikten alıkoyan şey demektir. (İsmâil Hakkı Bursevî, Tenvîru'l-Ezhân Min Rûhu-l Beyân)

Meryem Sûresi 13. Ayet

وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَحَنَانًا ve bir rahmet ح ن ن
2 مِنْ
3 لَدُنَّا katımızdan ل د ن
4 وَزَكَاةً ve temizlik ز ك و
5 وَكَانَ ve oldu ك و ن
6 تَقِيًّا sakınan (bir kimse) و ق ي
Yahyâ’ya herhangi bir kitap indirilmemiş, ancak Hz. Mûsâ’ya indirilmiş olan Tevrat’ı iyi anlayıp onunla amel etmesi emredilmiştir. Şevkânî, Yahyâ’ya daha çocukken verilen hikmeti, “kendisine sımsıkı sarılması emredilen kitabı kavrama, dinî hükümleri anlama yeteneği” şeklinde açıklamış ve aynı kelimeye “ilim, bildiğiyle amel etme, peygamberlik, akıl” gibi anlamların da verildiğini belirtmiştir (III, 366).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 591-592

وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ

 

حَنَاناً  atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  الْحُكْمَ ‘ye atfedilmiştir.  حَنَاناً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

مِنْ لَدُنَّا  car mecruru  حَنَاناً ‘nın mahzuf sıfatına mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. زَكٰوةً  atıf harfi  وَ ‘la  حَنَاناً ‘e matuftur. 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. تَقِياًّ  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur. 

تَقِياًّ  ; sıfat-ı müşebbehedir.“Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ

 

وَحَنَاناً , tezayüf nedeniyle önceki ayette mef’ûl olan  الْحُكْمَ ‘ye atfedilmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. حَنَاناً ‘in mahzuf sıfatına müteallik olan  مِنْ لَدُنَّا  car mecruru,  ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Veciz ifade kastına matuf  لَدُنَّا  izafetinde, azamet zamirine muzâf olması, لَدُن  için tazim ve tekrim ifade eder.

لَدُنَّا  ifadesi (Bu iş bizim kudretimizde) manasındadır. Burada ilim ve kudretle davranmak manasında mecazdır. Aslında  لَدُنْ  yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için ve kontrol altında tutmak manasında mecazi olarak kullanılır. Sebep müsebbep alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatıdır.

حَنَاناً  ve  زَكٰوةً  kelimelerinin nekre gelişi, kesret ve tazim içindir. Bu iki kelime arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Hz. Yahya’ya verilenlerin, temizlik ve yumuşaklık şeklinde sayılması taksim sanatıdır.

 

وَكَانَ تَقِياًّۙ

 

Ayetin son cümlesi önceki ayetteki  وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

Nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsned olan  تَقِياًّۙ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın müsnedün ileyhte sürekli varlığına, onun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret ederek isim cümlesinin sübutunu artırmıştır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

حَنَاناً  "Biz o Yahya (a.s)'a, mahlukata karşı şefkatli olma ve günahlardan uzak kalma, beri olma hissini verdik. Böylece de o, günah işlemedi hatta onu kafasından bile geçirmedi’’ demektir.

زَكٰوةً  kelimesiyle "Biz ona zekâtı, yani tertemiz olan salih ameli verdik" manası kastedilmiştir. Bu mana İbn Abbas, Katâde, Dahhâk ve İbn Cüreyc’den nakledilmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Meryem Sûresi 14. Ayet

وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَبَرًّا ve iyilik ediciydi ب ر ر
2 بِوَالِدَيْهِ ana babasına و ل د
3 وَلَمْ ve
4 يَكُنْ değildi ك و ن
5 جَبَّارًا baş kaldıran ج ب ر
6 عَصِيًّا bir zorba ع ص ي

وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ

 

Önceki ayetin devamı olan bu ayette  وَبَراًّ , müsned olan  تَقِياًّ  kelimesine atfedilmiştir. 

Müsnede tezayüf nedeniyle atfedilen  بَراًّ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın müsnedün ileyhte sürekli varlığına, onun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret ederek isim cümlesinin sübutunu artırmıştır. 

بِوَالِدَيْهِ  car-mecruru, fiil gibi amel eden  بَراًّ ‘a mütealliktir.

بِوَالِدَيْهِ  sözünde tağlîb sanatı vardır. İki baba diyerek ana baba kastedilmiştir. 

Ayetin son cümlesi olan  وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ , atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  وَكَانَ تَقِياًّ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat ayrıca tezat ilişkisi mevcuttur. Müspet sıygadan menfî sıygaya iltifat sanatı vardır.

Menfî nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Birbirine atfedilmiş bu iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.

عَصِياًّ  kelimesi جَبَّاراً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

جَبَّاراً - عَصِياًّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

عَصِياًّ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. 

Son üç ayette Allah Teâlâ, Yahya (a.s)’ın özelliklerini sıralamıştır. Bu üslup taksim sanatıdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مَا كَانَ ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79) 

وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ

 

Önceki ayetin devamı olan bu ayette  وَبَراًّ , müsned olan  تَقِياًّۙ  kelimesine atfedilmiştir. 

Son üç ayette Allah Teâlâ, Yahya (as)’ın özelliklerini sıralamıştır. Bu üslup taksim sanatıdır.

بِوَالِدَيْهِ  sözünde tağlîb sanatı vardır. İki baba diyerek ana baba kastedilmiştir. 

Son cümle  وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ , önceki ayetteki  وَكَانَ تَقِياًّۙ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi tezattır. Menfi  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Birbirine atfedilmiş bu iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَانَ ‘li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî Tefsir 3/79)

جَبَّاراً ‘in sıfatı olarak gelen  عَصِياًّ  tetmim ıtnâbıdır. 

جَبَّاراً - عَصِياًّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

 
Meryem Sûresi 15. Ayet

وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟  ...


Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selâm olsun!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَسَلَامٌ selam olsun! س ل م
2 عَلَيْهِ ona
3 يَوْمَ gün ي و م
4 وُلِدَ doğduğu و ل د
5 وَيَوْمَ ve gün ي و م
6 يَمُوتُ öleceği م و ت
7 وَيَوْمَ ve gün ي و م
8 يُبْعَثُ kaldırılacağı ب ع ث
9 حَيًّا diri olarak ح ي ي
Yukarıda anlatılan güzel vasıfları sebebiyle Yahyâ, Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş ve bütün bu hallerde yani dünyaya gelirken, dünyadan giderken ve kıyamet gününde kabirden kalkarken Allah’ın inâyetinin onunla beraber olacağı bildirilmiştir (Âl-i İmrân 3/39).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 59

وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَلَامٌ  mübteda olup damme ile merfûdur.  عَلَيْهِ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.  يَوْمَ  zaman zarfı  سَلَامٌ ‘e mütealliktir. وُلِدَ  ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Fiil cümlesidir. وُلِدَ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

وَ  atıf harfidir.  يَوْمَ  zaman zarfı  سَلَامٌ  ‘e mütealliktir. يَمُوتُ  ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَمُوتُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

وَ  atıf harfidir.  يَوْمَ  zaman zarfı  سَلَامٌ ‘e mütealliktir. يُبْعَثُ  ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُبْعَثُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. حَياًّ  naib-i failin hali olup fetha ile mansubdur.

Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman,  Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟

 

Ayet, atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki  وَلَمْ يَكُنْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Menfî sıygadan müspet sıygaya geçişte iltifat sanatı vardır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır.  عَلَيْهِ mahzuf habere mütealliktir. 

Müsnedün ileyh olan  سَلَامٌ , bu ayette nekra gelmiştir. Aslolan marife gelmesidir. Burada müsnedün ileyhin tenkiri, tazim ifade etmesinin yanında, onun özel bir nev olduğunun da işaretidir. “Öyle bir selamdır ki bilinenlerin hiç birisine benzemez” anlamı vardır.

سَلَامٌ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. 

وُلِدَ  cümlesi, mahzuf habere müteallık olan zaman zarfı  يَوْمَ  ‘nin muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وُلِدَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Tezat sebebiyle  يَوْمَ وُلِدَ  izafetine atfedilen  يَوْمَ يَمُوتُ  izafetinde muzâfun ileyh cümlesi olan  يَمُوتُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üslupta gelen  وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟  izafeti, atıf harfi وَ ‘la önceki izafete atfedilmiştir. Muzâfun ileyh cümlesi olan  يُبْعَثُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

يُبْعَثُ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

يَوْمَ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

وُلِد - يَمُوتُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

Selamın, Yahya (a.s)’a olduğu günlerin sayılması taksim sanatıdır.

حَياًّ۟ , naib-i failden haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. 

Bu ayette  سَلَامٌ  kelimesinin nekre oluşu taklil içindir. Çünkü Allah tarafındandır. O’nun tarafından olan az birşey, aslında çok büyüktür. Başka hiçbir şeye ihtiyaç bırakmaz. Bunun için aynı sûrenin 33. ayetinde   وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ  [Ve selâm bana hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem diri olarak ba‘s olunacağım, çıkarılacağım  gün] (Meryem/33) aynı kelime marife olarak gelmiştir. Çünkü Allah tarafından değildir. Îsa’nın (a.s) sözüdür. Ama Kur’an-ı Kerîm’in diğer ayetlerinde ne zaman selâm kelimesi Allah’a izafe edildiyse nekre gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَيَوْمَ يَمُوتُ  sözünde muzari fiille gelmesi ölenin halini zihinde canlandırmak içindir. Onun öldürülme hikâyesi, Kuran'da sadece özet olarak zikredilmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

Meryem Sûresi 16. Ayet

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ  ...


16-17. Ayetler Meal  :   
(Ey Muhammed!) Kitap’ta (Kur’an’da) Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاذْكُرْ an (hatırla) ذ ك ر
2 فِي
3 الْكِتَابِ Kitapta ك ت ب
4 مَرْيَمَ Meryem’i
5 إِذِ bir zaman
6 انْتَبَذَتْ o ayrılıp çekilmişti ن ب ذ
7 مِنْ
8 أَهْلِهَا ailesinden ا ه ل
9 مَكَانًا bir yere ك و ن
10 شَرْقِيًّا doğu yönünde ش ر ق
Mûcizevî olaylarla dolu olan Meryem sûresinin başlangıcında bir giriş olarak Zekeriyyâ aleyhisselâm ile oğlu Yahyâ’nın kıssaları kısaca anlatıldıktan sonra, bu bölümde sûrenin asıl konusu olan Hz. Meryem’e geçilmektedir. Bu kıssa öncekinden daha ilginçtir. Çünkü öncekinde kısır ve ihtiyar bir kadının, yaşlı da olsa eşinden bir çocuğu dünyaya getirmesi söz konusu idi. Burada ise bâkire bir kızın çocuk dünyaya getirmesi anlatılmaktadır. Daha ana rahminde iken annesi tarafından mâbede adanmış olan Hz. Meryem, çocukluğundan itibaren mâbedin doğu yönünde tenha bir köşede bulunuyor ve vaktini ibadetle geçiriyordu. İnsanlar tarafından rahatsız edilmeden kendini tam anlamıyla ibadet ve tefekküre verebilmesi için bulunduğu yeri bir perde ile ayırmıştı. 16. âyette ifade edilen doğu tarafından maksat Kudüs’teki Beyt-i Makdis’in doğu tarafıdır.
 
 Müfessirler 17. âyette Allah tarafından gönderildiği bildirilen ruhun Cebrâil olduğu kanaatindedirler (İbn Âşûr, XVI, 80). Hz. Meryem bu yalnızlık köşesinde mâbedde veya evinde bulunduğu bir sırada yüce Allah ona çocuk bağışlamak üzere Cebrâil’i göndermiş, Meryem’in meleği asıl şekliyle algılaması mümkün olmadığı için, onu eli yüzü düzgün bir insan kılığında göstermiştir. Bununla birlikte Meryem bu gelenin kendisine bir kötülük edeceğinden korktuğu için ondan Allah’a sığındığını ifade etmiştir. Daha sonra gelenin melek olduğunu ve kendisine Allah tarafından bir bebek bağışlamak üzere geldiğini anlayınca rahatlamış, bu defa bâkire ve iffetli olan bir kızın nasıl çocuğu olacağını merak ederek bunu sormuştur. Allah Teâlâ, insanlara kudretini gösteren bir mûcize (âyet) olmak üzere Hz. Îsâ’yı baba faktörü olmaksızın yaratmış ve insanlar için bir rahmet olsun diye onu peygamber olarak görevlendirmiştir. Babası olmaksızın bir çocuk yaratmak Allah için son derecede kolaydır. Çünkü O, bir şeyin olmasını istediği zaman ona ‘ol’ der, hemen oluverir (bu konuda bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45-47, 59).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 596

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. اذْكُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  فِي الْكِتَابِ  car mecruru  اذْكُرْ  fiiline mütealliktir.  مَرْيَمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اِذِ  zaman zarfı  مَرْيَمَ ‘den bedeli iştimal olarak mahallen mansubdur. Veya mahzuf olan  اذكر  fiiline mütealliktir. انْتَبَذَتْ  ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

انْتَبَذَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. مِنْ اَهْلِهَا car mecruru  انْتَبَذَتْ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَكَاناً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. شَرْقِياًّ  kelimesi  مَكَاناً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır. a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur. b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder. c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur. d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. 

Bedel-i iştimal: Mübdelün minh’e tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minh’in özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

انْتَبَذَتْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  نبذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Ayette muhatab Peygamber Efendimizdir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اذْكُرْ  fiiline müteallik  فِي الْكِتَابِ  car mecruru, ihtimam için mef’ûl olan  مَرْيَمَۢ ‘ye takdim edilmiştir.

الْكِتَابِ ’den maksat Kur’an’dır.

فِي الْكِتَابِ  ibaresinde istiare sanatı vardır. Zarfiye olan  ف۪ٓي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kitap hakiki manada içine birşey konulmaya müsait değildir. Kitap burada zarf yerine konularak, bilgi ile arasındaki ilişki, zarfla mazruf arasındaki irtibata benzetilmiştir. Câmi, her iki durumdaki mutlak irtibattır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.

Cümleye muzaf olan  اِذْ  zaman zarfı,  اذْكُرْ  fiiline mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. انْتَبَذَتْ  fiiline müteallik   مِنْ اَهْلِهَا  car mecruru, durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

Mef’ûl olan مَكَاناً ‘deki nekrelik cins ifade eder.

شَرْقِياًّ  kelimesi mekân zarfı  مَكَاناً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

انْتَبَذَتْ  fiili, اِفْتِعال  babındadır.  اِفْتِعال  babı fiile mutavaat, müşareket, izhar, ihtiyar, cehd ve talep manaları katar. İhtiyar, cehd ve talep manalarının ayetteki bu fiile dahil olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.

Burada Kitaptan murad, Kur’an değil, bu sure-i kerimedir. Çünkü bu kıssanın zikri ile surede zikredilen diğer peygamberlerin kıssalarının zikrini gerektiren Hazret-i Zekeriya'nın kıssası, bu surenin başında zikredilmektedir. Yani bu surede: Hazret-i Meryem'in kıssasını da an. Zira anmak (zikir), şahısların kendileri için değil, onlarla ilgili haberler içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Ayetteki  اِذِ  edatı Meryem lafzından bedel-i iştimâldir. Çünkü, zaman, Hazret-i Meryem'in başına gelen şeyi de kapsamaktadır. Burada, Meryem'in zikredilmesinin maksadı, bu enteresan hadisenin ne zaman meydana geldiğini anlatmaktır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb; Ebü’l- Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾ iḳu’t- teʾvîl)

Beyt-i Makdisin doğu tarafına çekilmişti. Bundan dolayı Hristiyanlar doğuyu kıble edindiler. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

Ayetteki  انْتَبَذَتْ  cümlesi ‘uzaklaştı ve doğuda bir yere süratlice tek başına gitti’ demektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Burada özellikle doğu tarafının zikredilmesi, onların doğu tarafını ve nurların çıktığı yeri tazim etmelerindendi. Onlara göre doğu ciheti diğer bütün cihetlerden daha faziletlidir. (Kurtubî, El- Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)

Meryem Sûresi 17. Ayet

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَاتَّخَذَتْ çekmişti ا خ ذ
2 مِنْ
3 دُونِهِمْ onlarla arasına د و ن
4 حِجَابًا bir perde ح ج ب
5 فَأَرْسَلْنَا biz de gönderdik ر س ل
6 إِلَيْهَا ona
7 رُوحَنَا ruhumuzu (Cebrail’i) ر و ح
8 فَتَمَثَّلَ göründü م ث ل
9 لَهَا ona
10 بَشَرًا bir insan şeklinde ب ش ر
11 سَوِيًّا düzgün س و ي

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّخَذَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. مِنْ دُونِهِمْ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. حِجَاباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

فَ  atıf harfidir.  اَرْسَلْـنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekkellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْهَا  car mecruru  اَرْسَلْـنَٓا  fiiline mütealliktir.  رُوحَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. تَمَثَّلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. لَهَا  car mecruru  تَمَثَّلَ  fiiline mütealliktir.  بَشَراً  hal olup fetha ile mansubdur. سَوِياًّ  kelimesi  بَشَراً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.   

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.  ألفي -  دري -  رأي -  وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ -  حسب -  خال - زعم - عدّ  fiilleridir.

3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ  - ردّ  -  ترك  fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 

1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اتَّخَذَتْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

اَرْسَلْـنَٓا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi رسل ’dir. 

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

تَمَثَّلَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  مثل ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki muzâfun ileyh konumundaki  انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. Mahzuf ikinci mef’ûle müteallik  مِنْ دُونِهِمْ  car-mecruru ihtimam için ilk mef’ûl olan  حِجَاباً ‘e takdim edilmiştir.   

حِجَاباً ’deki nekrelik, “herhangi bir” manasında cins ifade eder. 

Cenab-ı Hak, Hazret-i Meryem'in, ailesine karşı da bir perde taktığını beyan buyurmuştur. Bunun zahiri onun, o yere tek başına gidip çekilmekle yetinmeyip, kendisi ile ailesi (insanlar) arasına duvar gibi bir engel koyduğunu gösterir. Bunun, kendisi ile ailesi arasına bir perde astığı manasına gelmesi de muhtemeldir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

اَرْسَلْـنَٓا  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَرْسَلْـنَٓا  fiiline müteallik  اِلَيْهَا  car mecruru, durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan  رُوحَنَا ‘ya takdim edilmiştir.

Veciz ifade kastına matuf  رُوحَنَا  izafetinde  رُوحَ ‘in azamet zamirine muzaf oluşu onu şereflendirmek ve yüceltmek içindir.

Hz. Meryem, oraya oturunca Allah Teâlâ ona Rûhu gönderdi. Müfessirler, bu rûhun ne olduğu hususunda ihtilaf etmiş ve ekseri müfessirler bunun Cebrail (a.s) olduğunu söylemişlerdir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Ayetin son cümlesi olan  فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ , atıf harfi   فَ  ile makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. تَمَثَّلَ  fiiline müteallik  لَهَا  car mecruru, durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan  بَشَراً ‘ya takdim edilmiştir.

حِجَاباً ’deki nekrelik, muayyen olmayan cins ve tazim ifade eder. 

سَوِياًّ  kelimesi mef’ûl olan  بَشَراً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

تَمَثَّلَ  fiili,  تَفَعَّلَ  babındadır. Bu babın fiile kattığı anlamların bazıları mutavaat, tekellüf, edinmek, sayrurettir. 

Meryem Sûresi 18. Ayet

قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ  ...


Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَتْ (Meryem) dedi ki ق و ل
2 إِنِّي şüphesiz ben
3 أَعُوذُ sığınırım ع و ذ
4 بِالرَّحْمَٰنِ Rahman’a ر ح م
5 مِنْكَ senden
6 إِنْ eğer
7 كُنْتَ isen ك و ن
8 تَقِيًّا korkuyor و ق ي

قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir. Mekulü’l-kavli,  اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ ’dir.  قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  

ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَعُوذُ  cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  

اَعُوذُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir. بِالرَّحْمٰنِ  car mecruru  اَعُوذُ  fiiline mütealliktir.  مِنْكَ  car mecruru  اَعُوذُ  fiiline mütealliktir.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. Mahallen meczumdur

تَ  muttasıl zamiri  كُنْتَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. تَقِياًّ  kelimesi  كُنْتَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri;  فاتركني أو فانته عنّي (Beni bırak) şeklindedir.

Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır, Hz. Meryem’in sözlerini bildirmektedir. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)   

قَالَتْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede müsned olan  اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil cümlesi olması, hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar edilmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Kadr/1.)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubundaki terkipte, nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu  اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ  cümlesi, şarttır.  

Şartın, takdiri  فاتركني  (Beni bırak) olan cevabı, mahzuftur. Cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur. 

Bu takdire göre, mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

كَانَ ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ  kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2. Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Meryem Sûresi 19. Ayet

قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ  ...


Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 إِنَّمَا sadece
3 أَنَا ben
4 رَسُولُ elçisiyim ر س ل
5 رَبِّكِ Rabbinin ر ب ب
6 لِأَهَبَ hediye edeyim diye و ه ب
7 لَكِ sana
8 غُلَامًا bir erkek çocuğu غ ل م
9 زَكِيًّا tertemiz ز ك و

قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Mekulü’l-kavli,  اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ ’dur.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّمَا  kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden alıkoyan anlamında olup, buradaki  مَا  harfidir,  اِنَّ  harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur.  اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur. رَسُولُ  haber olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّكِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لِ  harfi,  اَهَبَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel لِ  harf-i ceriyle  رَسُولُ ‘ye müteallik olup, mahallen mecrurdur.

اَهَبَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir. لَكِ  car mecruru  اَهَبَ  fiiline mütealliktir.  غُلَاماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  زَكِياًّ  kelimesi  غُلَاماً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi, اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا  nefiy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https:/ islamansiklopedisi.org 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ

 

Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede Allah Teâlâ, meleğin sözlerini bildirmektedir. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)    

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekit edilmiştir. اِنَّمَٓا  kasır edatı,  اَنَا۬ mübteda, رَسُولُ haberdir. 

Kasr, mübteda ve haber arasındadır.  اَنَا۬  mevsûf/maksûr,  رَسُولُ رَبِّكِۗ  sıfat/maksûrun aleyh olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Müsned olan  رَسُولُ رَبِّكِۗ , veciz anlatım kastıyla izafet formunda gelmiştir. Bu izafette Rab ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Yine Rab ismine muzâf olması, رَسُولُ ’ye tazim ifade etmiştir.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ cümlesi, harf-i cerle birlikte  رَسُولُ ‘ye mütealliktir. 

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَهَبَ  fiiline müteallik  لَكِ  car mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.

زَكِياًّ , mef’ûl olan غُلَاماً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

غُلَاماً ‘deki nekrelik tazim ifade eder.

Ayette Allah'ın diğer sıfatları yerine rububiyet vasfını öne çıkaran Rab sıfatının tercih edilmesi mana uyumu bakımından mürâât-ı nazîr sanatıdır.

اِنَّمَا  ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur, ya da bu konuma konulmuştur. Muhatabın inkâr ettiği durumlarda, inkâr etmiyormuş menzilesine konarak  اِنَّمَا  ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِ  sözündeki kasr, izafî kasrdır. Yani, onun insan olduğuna inandığını ima eden 18. ayetteki  إنْ كُنْتَ تَقِيًّا  sözüne cevaben ben insan değilim şeklinde cevap verilmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Meryem Sûresi 20. Ayet

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ  ...


Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَتْ dedi ق و ل
2 أَنَّىٰ nasıl ا ن ي
3 يَكُونُ olur ك و ن
4 لِي benim
5 غُلَامٌ oğlum غ ل م
6 وَلَمْ
7 يَمْسَسْنِي bana dokunmadı م س س
8 بَشَرٌ bir insan ب ش ر
9 وَلَمْ ve
10 أَكُ ben değilim ك و ن
11 بَغِيًّا iffetsiz ب غ ي

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri  هى ’dir. Mekulü’l-kavli   اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ ’dir.  قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اَنّٰى  istifham ismi, mekân zarfı olup  غُلَامٌ  veya  ل۪ي ‘deki zamirin haline müteallik olup, mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

يَكُونُ  nakıs, damme ile merfû muzari fiildir. ل۪ي  car mecruru  يَكُونُ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.  غُلَامٌ  kelimesi  يَكُونُ  ‘nün muahhar ismi olup damme ile merfûdur. وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  cümlesi, hal olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

يَمْسَسْن۪ي  sükun ile meczum muzari fiildir. Sonundaki  ن  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. بَشَرٌ  fail olup damme ile merfûdur.

وَ  atıf harfidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

اَكُ  nakıs, mahzuf  نَ  üzere sükun ile meczum muzari fiildir. اَكُ ‘nun ismi müstetir olup takdiri  أنا ‘dir. بَغِياًّ  kelimesi  اَكُ ‘nun haberi olup fetha ile mansubdur.  

Beyzâvî bu ayetteki  لَمْ اَكُ  kelimesi için şu açıklamayı yapar:  يَكُ  kelimesinin aslı  يَكُونُ ’dür. Cezm edatı  لَمْ ’den dolayı ‘nûn’un harekesi hazf edilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و  hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için  نْ  da hazf edilmiştir. Böylece geriye  يَكُ  lafzı kalmıştır. (Beyzâvî,Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl C. 3, S. 115-116) 

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

بَغِياًّ  ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda geldiği halde hayret ve şaşkınlık ifade eden cümle, soru manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İsim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.

Sübut ve istimrar ifade eden cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

İstifham ismi  اَنّٰى , nakıs fiil  كاَن ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. Takdim, soru isimlerinin sadaret hakkı nedeniyledir. Mahzuf habere müteallik  ل۪ي  car mecruru, ihtimam için  غُلَامٌ ‘a takdim edilmiştir. 

كاَن ‘nin ismi olan  غُلَامٌ ‘daki nekrelik muayyen olmayan cins ifade eder.

Hal  وَ ‘ıyla gelen ve  ل۪ي ‘deki zamirden hal olan  وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil sıygasında gelmesi teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. 

Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مْسَسْ , temas demektir. Burada cinsel birleşmeden kinayedir.

وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ  cümlesi, atıf harfi وَ ‘ la  وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

Menfî nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان  fiilinin sonundaki  ن ‘un hazfi ve husustan sonra umum mahiyetindeki cümlenin zikriyle yapılan ıtnâb, Hz. Meryem’in ne kadar çok şaşırıp telaşa kapıldığının işaretleri olabilir. 

بَغِياًّ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın müsnedün ileyhte sürekli varlığına, onun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret ederek isim cümlesinin sübutunu artırmıştır. 

كَان  fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Rağıb el-İsfehani, Müfredât)

Birinci hal cümlesinden sonra ikinci hal cümlesi husustan sonra umum babından ıtnâbdır.

İkinci olarak  بَغِياًّ  kelimesinin gelmesi, kendinden ve namusundan emin olduğundandır. İkinci ifade, zımnen birincide bulunmakla beraber, Hazret-i Meryem ikinciyi de söylemiştir. Çünkü bu, bu konuda en kesin ve en ileri bir ifadedir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  [Bana herhangi bir insan dokunmadı] cümlesi cima şeklindeki karı-koca muamelesinden latîf bir kinayedir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir) 

قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  [Dedi: Benim nasıl oğlum olur ki, bana bir insan dokunmadı] bir erkek helal olarak el sürmedi, demektir. Helal kaydı şundandır: Çünkü bu kinayeler ancak helal temas için kullanılır. Zina için ise حبُث بها  ve فجر  gibi lafızlar kullanılır.  وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ  [Ben iffetsiz de değilim] kavlinin bunun üzerine atfı da bunu destekler. بَغِياًّ  kelimesi  فَعُولٌ  veznindedir,  بغي 'den gelir,  و 'ı ي  'ye kalb edilmiş, idgam yapılmış, sonra da ses uyumu için  غ  meksûr kılınmıştır. Bunun için de ona  ة  gelmemiştir.Ya da  بَغِياًّ  fail manasınadır, mübalağa olduğu için sonuna  ة  gelmemiştir. Ya da bu kalıp tâlık (boş kadın) gibi nispet içindir. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

وَلَمْ اَكُ بَغِياّ  ayetinin aslı  وَلَمْ اكنْ بَغِياًّ  şeklindedir. Hafifletmek için nûn hazf edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ [Dedi ki: Bana hiçbir insan eli] nikâh yoluyla "değmemişken ve ben iffetsiz "zaniye" de olmadığıma göre; benim nasıl bir oğlum olabilir?" Meryem (a.s)’ın burada bunu söz konusu etmesi tekid içindir. Çünkü onun "bana insan eli değmemiş" ifadesi, helal ve haram bütün yollan kapsar. (Kurtubî, El-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)

Meryem Sûresi 21. Ayet

قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ  ...


Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 كَذَٰلِكِ öyledir
3 قَالَ dedi ق و ل
4 رَبُّكِ Rabbin ر ب ب
5 هُوَ O
6 عَلَيَّ bana
7 هَيِّنٌ kolaydır ه و ن
8 وَلِنَجْعَلَهُ onu kılmak için ج ع ل
9 ايَةً bir mu’cize ا ي ي
10 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
11 وَرَحْمَةً ve bir rahmet ر ح م
12 مِنَّا bizden
13 وَكَانَ ve olup ك و ن
14 أَمْرًا ا م ر
15 مَقْضِيًّا karara bağlanarak ق ض ي

قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli  كَذٰلِكِ  cümlesidir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. كَذٰلِكِۚ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. Takdiri; الأمر كذلك (Durum böyledir.) şeklindedir. ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harftir.  ك  hitap zamiridir. قَالَ رَبُّكِ  cümlesi haber olarak mahallen merfûdur.  

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّكَ  fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli  هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ ‘dur.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.   

Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عَلَيَّ  car mecruru  هَيِّنٌ ‘e mütealliktir. هَيِّنٌ  haber olup damme ile merfûdur. 

هَيِّنٌۚ ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِ  harfi,  نَجْعَلَـهُٓ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri;  خلقناه كذلك لنجعله (Onu …. yapmak için böyle yarattık) şeklindedir. 

Fiil cümlesidir. نَجْعَلَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُٓ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اٰيَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لِلنَّاسِ  car mecruru  اٰيَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. رَحْمَةً  atıf harfi  وَ ‘la  اٰيَةً ‘e matuftur.  مِنَّا  car mecruru  رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra.Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmişitir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir: 1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek. 2. Bir halden başka bir hale geçmek  3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  اَمْراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur. مَقْضِياًّ  kelimesi  اَمْراً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَقْضِياًّ  ; sülâsî mücerredi قضي  olan fiilin ism-i mef’ûludur.

قَالَ كَذٰلِكِۚ

 

Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)  

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  كَذٰلِكَ  cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Teşbih harfinin dahil olduğu işaret ismi  كَذٰلِكَ , takdiri  الأمر (Durum) olan mukadder mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَ  teşbih harfidir.  ذٰلِكِۚ , müşebbehün bihidir. Müşebbeh zikredilmemiştir. Müşebbehin konumu öyle yüce bir yerdedir ki, ona benzeyecek bir şey yoktur manasındadır. 

ذٰلِكَ , işaret edileni tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle onun mertebesinin yüksekliğini belirtir. 

İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  ذٰلِكَ  ile Meryem (a.s) ’in müjdelenmesine işaret edilmiştir. Müjde elle tutulur gözle görülür maddi bir şey yerine konmuştur. Bu ifadede mübalağa sanatı da vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Ayetin başındaki  كذلك  sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’an-ı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101) 

كَذٰلِكَ  [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki isti’mali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l- Akli’s-Selîm)


قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin faili olan ve veciz anlatım kastıyla gelen  رَبُّكَ  izafetinde Rab ismine muzâfun ileyh olan muhatap zamiri dolayısıyla Hz.Meryem şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Müsnedün ileyhin Rab ismiyle marife olması Allah’ın rububiyyet vasfını öne çıkarmak içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.  

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيَّ , amili olan  هَيِّنٌ ’a durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için takdim edilmiştir.

Ayetin bu kısmı 9. ayetteki iki cümleyle aynıdır. İki ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlanan öğeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)

Bu cümle, makabline bir açıklama mahiyetindedir. Yani ‘’Beni sana gönderen Rabbin dedi ki: Benim sana anlattığını gibi, sana hiç insan eli değmeden sana bir oğlan bağışlamak, âdete göre imkânsız ise de bana mahsus bir şey olmak üzere, bence çok kolaydır. Zira benim sebeplere ve vasıtalara ihtiyacım yoktur.’’ (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

هَيِّنٌ [kolay basit] lafzının Allah hakkında kullanılması mecazîdir. Çünkü bu, ancak bir şeyin kendisine zor geldiği kimseler için kullanılabilir. Bilakis bundan murad, “O bir şey dilediğinde, o şey olur” şeklindedir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)


 وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ 

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la  هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ  cümlesine atfedilmiştir. 

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  نَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا  cümlesi, takdiri  خلقناه  (Onu yarattık) olan mahzuf fiile mütealliktir. Müteallakın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَلِنَجْعَلَـهُٓ  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.

Cümlede iki mef’ûl olan  اٰيَةً  ve  رَحْمَةً  kelimelerindeki nekrelik, tazim ve özel bir nev oldukları içindir.

لِلنَّاسِ  car mecruru,  اٰيَةً ’in , مِنَّاۚ  ise  رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatların hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

رَبُّكِ - لِنَجْعَلَـهُٓ  kelimelerinde gaibden mütekellime geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. 


  وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَقْضِياًّ , nakıs fiil  كَانَ ‘nin haberi olan  اَمْراً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

اَمْراً - مَقْضِياًّ - وَلِنَجْعَلَـهُٓ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

قَالَ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Meryem Sûresi 22. Ayet

فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ  ...


Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَحَمَلَتْهُ ona gebe kaldı ح م ل
2 فَانْتَبَذَتْ ve çekildi ن ب ذ
3 بِهِ onunla
4 مَكَانًا bir yere ك و ن
5 قَصِيًّا uzak ق ص و
Neticede Allah melek vasıtasıyla ruhu üfleyince Meryem hamile kaldı (krş. Enbiyâ 21/91; Tahrîm 66/12). Tefsirlerde hamilelikle ilgili olarak bir saat ile dokuz ay arasında farklı sürelerden söz edilmiş olmakla birlikte (Râzî, XXI, 202) çoğunluk sürenin dokuz ay olduğu kanısındadır (İbn Kesîr, V, 216). Çocuk ana rahminde büyüyüp gelişmeye başlayınca Meryem, insanların kendisini kınayacağından endişe ettiği için, durumu ailesinden gizlemek maksadıyla uzak bir yere çekilerek bir müddet hamileliğini gizledi.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 596-597

فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَمَلَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  انْتَبَذَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  بِه۪  car mecruru  انْتَبَذَتْ  fiiline mütealliktir. مَكَاناً  kelimesi  انْتَبَذَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. قَصِياًّ  kelimesi  مَكَاناً  ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

انْتَبَذَتْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  نبذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

قَصِياًّ  ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ

 

Ayetin ilk cümlesi olan  فَحَمَلَتْهُ , atıf harfi  فَ  ile mukadder müste’nefe cümlesine atfedilmiştir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)  

Aynı üslupta gelen  فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim tehir sanatı vardır.  انْتَبَذَتْ ‘deki failin mahzuf haline müteallik  بِه۪  car-mecruru, konudaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

مَكَاناً ’deki nekrelik, cins ve tazim ifade eder.

قَصِياّ  , mef’ûl olan  مَكَاناً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

قَصِياًّ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

قَصِياًّ - انْتَبَذَتْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

انْتَبَذَتْ  fiili,  اِفْتِعال  babındadır.  اِفْتِعال  babı, fiile mutavaat, müşareket, izhar, ihtiyar, cehd ve talep manaları katar. İhtiyar, cehd ve talep manalarının ayetteki bu fiile dahil olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.

Ayet-i kerimede geçen  قَصِياًّ  kelimesi "Ehl-ü iyâlinden uzak" demektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Meryem Sûresi 23. Ayet

فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ  ...


Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَجَاءَهَا ve onu getirdi ج ي ا
2 الْمَخَاضُ doğum sancısı م خ ض
3 إِلَىٰ
4 جِذْعِ dalı(nın altı)na ج ذ ع
5 النَّخْلَةِ bir hurma ن خ ل
6 قَالَتْ dedi ق و ل
7 يَا لَيْتَنِي Keşke!
8 مِتُّ ölseydim م و ت
9 قَبْلَ önce ق ب ل
10 هَٰذَا bundan
11 وَكُنْتُ ve idim ك و ن
12 نَسْيًا unutulsa ن س ي
13 مَنْسِيًّا unutulanlar gibi ن س ي
Hamilelik süresi bitip de doğum sancıları başlayınca Meryem bir hurma ağacının altına sığındı. Bir taraftan doğum sancılarıyla kıvranırken, diğer taraftan da insanların kendisinin günahsız olduğunu kabul etmeyeceklerini düşünerek tedirgin oluyordu. Zira daha önce kavmi onu erdemli, iffetli bir kız olarak tanımıştı; şimdi ise onların gözünde gayri meşrû bir çocuk doğuran biri olarak tanınabilirdi. Dolayısıyla büyük bir üzüntüye kapılarak, “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!” dedi.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 597
Riyazus Salihin, 41 Nolu Hadis
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başına bir musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür’ desin.”
 (Buhârî, Merdâ 19; Daavât 30; Müslim, Zikir 10, 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 9; Nesâî, Cenâiz 1; İbni Mâce Zühd 31)

فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ 

Fiil cümlesidir. فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَجَٓاءَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الْمَخَاضُ  fail olup damme ile merfûdur. اِلٰى جِذْعِ  car mecruru  اَجَٓاءَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  النَّخْلَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   

اَجَٓاءَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  ’dir. 

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri  هى ’dir. Mekulü’l-kavli  يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا ’dir.  قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

يَا  tenbih edatıdır.  لَيْتَ  temenni harfidir. اِنَّ  gibi isim cümlesine dahil olur, ismini nasb haberini ref yapar. Hasıl olması arzu edilen, sevilen ama bunun imkansız ya da çok zor olduğu durumlarda kullanılır. 

لَيْتَن۪ي ‘nün sonundaki  نِ  vikayedir. ي  mütekellim zamiri  لَيْتَ ‘nin ismi olup mahallen mansubdur. 

مِتُّ  cümlesi, لَيْتَن۪ي ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  

مِتُّ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri   تُ  fail olarak mahallen merfûdur. قَبْلَ  zaman zarfı  مِتُّ  fiiline mütealliktir. İşaret ismi  هٰذَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كُنْتُ  nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. كُنْتُ ‘nün ismi mütekellim zamiri  تُ  olarak mahallen merfûdur.  نَسْياً  kelimesi  كُنْتُ ‘nün haberi olarak fetha ile mansubdur.  مَنْسِياًّ  kelimesi  نَسْياً  sıfatı olup fetha ile mansubdur. Veya  نَسْياً ‘in manasını tekit etmek içindir.   

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مَنْسِياًّ  ; sülâsî mücerredi  نسي  olan fiilin ism-i mef’ûludur.

فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ 

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki …فَانْتَبَذَتْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İlk cümlede Allah Teâlâ, Hz. Meryem’in durumu hakkında bilgi veriyor. Ayetler arasında meskutun anh mevcuttur.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ  cümlesinde istiare sanatı vardır. الْمَخَاضُ  kelimesi  اَجَٓاءَ  fiilinin faili yapılarak kişileştirilmiş, iradesi olan bir canlıya benzetilmiştir. Doğum sancısı, Hz.Meryem’i yönlendiren bir kimse gibidir. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.    

فَاَجَٓاءَهَا  fiilinin faili  الْمَخَاضُ ‘dur. Bu ifadede sebebe isnat olarak mecaz-ı aklî vardır. Sancı, onu hurma kütüğüne götüren değil, gitmesine sebep olan şeydir.

اَجَٓاءَ  (getirdi) fiili,  جَٓاءَ  (geldi) fiilindendir. Fakat bu kelime, bu şekle dönüştükten sonra, sığınma manasına kullanmıştır. Ayetteki bu fiil, ‘’doğum sancıları Meryem'i hurma kütüğüne sığınmaya mecbur etti" manasındadır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ  ifadesi istiare olup, (Doğum sancısı onu (Meryem’i) kendisine dayanak, sırtına destek edinmek için hurma gövdesine götürdü veya sığındırdı) anlamına gelir. Gerçekte hurma gövdesine gidip sığınan Meryem’in kendisidir. Ancak doğum sancısı sığınmanın sebebi olduğu için, sığındırılma ve götürme eyleminin bu sebebe nispet edilmesi güzel düşmüştür. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)

Ayette  النَّخْلَةِۚ ‘nin (hurma ağacının) elif-lamlı gelmesi ya cins ifade eder veya bunun belli bir hurma ağaç olduğunu gosterir. Buna göre o civarda ondan başka hurma ağacı olmadığı ve insanlarca kolayca bilindiği anlaşılır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)

Hazret-i Meryem de doğum sancısı başlayınca, hem onunla örtünmek için, hem de doğum sırasında dayanmak için bir hurma ağacının gövdesinin arkasına çekildi. Bu hurma ağacı, dalları ve yeşilliği olmayan kuru bir ağaç idi. Mevsim de kış idi. Muhtemeldir ki, Allah Hazret-i Meryem'e ayetlerini göstermek, onun korkusunu gidermek ve ona, yeni doğum yapanların yemeği ve en uygun gıdası olan taze hurma yedirmek için kendisine bunu ilham etmişti. (Ebüssuûd, İrşâdü’l- Akli’s-Selîm) 

 

 

 

قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ

 

İstinafiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَتْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا  cümlesine dahil olan nida harfi tenbih manasındadır. 

لَيْتَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden bu isim cümlesi, talebî inşâî isnaddır. لَيْتَ  nevasıhtandır.  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref yapar. Temenni harfidir. Hasıl olması arzu edilen, sevilen ama bunun imkansız ya da çok zor olduğu durumlarda kullanılır. لَيْتَ ’nin haberi olan  مِتُّ قَبْلَ هٰذَا  cümlesi, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Temenni: Husûlü arzu edilmekle ve sevilmekle birlikte imkansız ya da ihtimali çok zayıf bir şeyin olmasını istemektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَا لَيْتَن۪ي  ifadesinde utanma ve hüzün vardır.

Cümlede muzâfun ileyh olan işaret ismi  هٰذَا  ile duruma işaret edilmiştir. İşaret isminde istiare vardır.  هٰذَا  ile durum, elle tutulur gözle görülür maddi bir şey yerine konmuştur. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

لَيْتَ  ’nin haberine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen  وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ  cümlesi, nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

مَنْسِياًّ  kelimesi نَسْياً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

نَسْياً - مَنْسِياًّ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Meryem Sûresi 24. Ayet

فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ  ...


Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَنَادَاهَا ona şöyle seslendi ن د و
2 مِنْ
3 تَحْتِهَا altından ت ح ت
4 أَلَّا
5 تَحْزَنِي üzülme ح ز ن
6 قَدْ gerçekten
7 جَعَلَ var etti ج ع ل
8 رَبُّكِ Rabbin ر ب ب
9 تَحْتَكِ alt tarafında ت ح ت
10 سَرِيًّا bir su arkı س ر ي
Yüce Allah, Meryem’in üzüntüsünü gidermek ve acılarını dindirmek için onu teselli etmiş ve nimetlerini hatırlatmıştır; onun için çıkardığı kaynak suyundan içecek, meyve vermesini sağladığı hurmadan da yiyecektir. “Altında bir su kaynağı yaratmıştır” şeklinde çevirdiğimiz kısmı “Senden Îsâ’yı yaratıp çıkarmıştır” şeklinde çevirmek de mümkündür (Şevkânî, III, 370). 
Kuran Yolu Tefsiri

فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  نَادٰيهَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ تَحْتِهَٓا  car mecruru  نَادٰيهَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَنْ  tefsiriyyedir. لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَحْزَن۪ي  fiili  ن ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Muhataba  ي ‘ sı fail olarak mahallen merfûdur.

Veya  اَنْ  masdariyyedir. لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ  ve masdar-ı müevvel mahzuf  ب  harf-i ceri ile  نَادٰي  fiiline mütealliktir. تَحْزَن۪ي  fiili  ن ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Muhataba  ي ‘ sı fail olarak mahallen merfûdur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. رَبُّكِ  fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تَحْتَ  mekân zarfı, mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir. Muttasıl zamir  كِ  muzâfun ileyh olarak mahalllen mecrurdur. سَرِياًّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.   

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.  ألفي -  دري -  رأي -  وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ -  حسب -  خال - زعم - عدّ  fiilleridir.

3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ  - ردّ  -  ترك  fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 

1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)    

Tefsiriyye; kelamdaki kapalılığı veya karışıklığı ortadan kaldırmak maksadıyla getirilen açıklayıcı kelamla yapılan ıtnâb türüne verilen isimdir. Tefsir, ifadeyi eksik ve fazla olmamak kaydıyla sadece kullanılan önceki ibareyi izah etmeyi amaçlar; ek bir mana getirmez. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)  

نَادٰيهَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندي ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا 

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki … قَالَتْ  cümlesine atfedilmiştir. Manen ve lafzen mutabık olan cümleler arasında hükümde ortaklık vardır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)   

Bu ayette nida edenin Cebrail (a.s) veya Îsa (a.s) olduğu hakkında ihtilaf edilmiştir.

Ayet-i Kerimedeki  مَنْ تَحْتِهَٓا  ‘aşağısında olan ona seslendi’ ifadesi ancak daha önce onun altında birisinin olduğu biliniyorsa kullanılır. Onun altında olduğu bilinen ise, Hz. İsâ'dır. Binaenaleyh nida edenin Hazret-i Îsa (a.s) olduğunu söylemek gerekir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l- Gayb)

 

اَلَّا تَحْزَن۪ي

 

Fasılla gelen  اَلَّا تَحْزَن۪ي  cümlesinin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümleye dahil olan  اَلَّا , tefsir harfi  أن  ve nehiy harfi  لا ‘dan müteşekkildir. 

Bu cümle, önce geçen sözdeki kapalılığı gidermek manaya açıklık getirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Önceki cümleyi bir başka lâfızla açıklayan tefsiriyye cümlesi öncesinden ne kast edildiğini açıklayan beyan cümlesidir.(Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)


 قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ

 

Önceki nehiy cümlesi için ta’liliye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. قَدْ  mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.

Müsnedün ileyhin rububiyet vasfını vurgulayan Rab ismiyle marife olması, Allah Teâlânın Hz. Meryem'e son derece lütufkâr olduğunun göstergesidir.

Hz. Meryem’e ait zamirin Rab lafzına izafesi, ona tazim ve teşrif içindir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mahzuf ikinci mef’ûle müteallik olan  تَحْتَكِ  mekan zarfı,  ihtimam için ilk mef’ûl olan  سَرِياًّ ‘e takdim edilmiştir.

سَرِياًّ ‘deki nekrelik nev ve tazim ifade eder.

تَحْتَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَدْ  sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Muzari fiilin başına geldiği zaman bazen azlık bazen de çokluğa delâlet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre; fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazî ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Meryem Sûresi 25. Ayet

وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ  ...


“Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُزِّي silkele ه ز ز
2 إِلَيْكِ sana doğru
3 بِجِذْعِ dalını ج ذ ع
4 النَّخْلَةِ hurma ن خ ل
5 تُسَاقِطْ dökülsün س ق ط
6 عَلَيْكِ üzerine
7 رُطَبًا olgun hurma ر ط ب
8 جَنِيًّا taze ج ن ي

Ceneye جني :  جَنَى fiili ağaçtan meyve toplamak/koparmak anlamına gelir. جَنِيٌّ devşirilen, koparılan veya toplanan meyve ya da bal'dır ama daha çok taze olan meyvelerle ilgili kullanılır.(Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri câni ve cinayettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

هُزّ۪ٓي  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Muhataba  ي ‘ sı fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْكِ  car mecruru  هُزّ۪ٓي  fiiline mütealliktir.  بِجِذْعِ  car mecruru  هُزّ۪ٓي ‘deki mef’ûlun mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. النَّخْلَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


 تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ

 

فَ  karînesi olmadan gelen  تُسَاقِطْ  fiili mukadder şartın cevabıdır. Takdiri; إن تهزّي (Sallarsan) şeklindedir. 

Fiil cümlesidir. تُسَاقِطْ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir.  عَلَيْكِ  car mecruru  تُسَاقِطْ  fiiline mütealliktir. رُطَباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  جَنِياًّ  kelimesi  رُطَباً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُسَاقِطْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi  سقط ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la  önceki ayetteki  لَّا تَحْزَن۪ي  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İki ayet arasında lafzen ve manen ittifak vardır. 

Ayetin ilk cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

بِجِذْعِ  car mecruru  هُزّ۪ٓي ‘deki mef’ûlun mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdir şöylledir: هزّي الرطب كائنا بجذع النخلة (Ağacın gövdesindeki taze hurmaları salla).

بِجِذْعِ  kelimesindeki  بِ , ilsak içindir. Mef’ûlle fiilin birlikteliğini kuvvetlendirir.  هُزّ۪ٓي  fiili müteaddidir. Mef’ûlunu harf-i cersiz alır. 

Kurtubî, herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütük ciz'dir der. İfadenin başındaki  بِ  harfi ise, zaidedir. Buna göre mana, ‘hurma ağacının gövdesini, kendine doğru çek ve hareket ettir’ şeklinde olur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)


 تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ

 

Fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şart üslubunda gelen terkipte takdiri  إن تهزّي  (Sallarsan) olan şart cümlesi mahzuftur. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cevap cümlesi olan  تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ , meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mahzuf şart ve mezkür cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecâz-ı mürsel mürekkeptir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. تُسَاقِطْ  fiiline müteallik  عَلَيْكِ  car mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.

Mef’ûl olan  رُطَباً ’daki nekrelik, kesret, cins ve tazim ifade eder.

جَنِياًّ  kelimesi,  رُطَباً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

النَّخْلَةِ - جَنِياًّۘ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

رُطَباً  kelimesi, bu fiilin okunuşuna göre ya temyizdir ya da mefûldür. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Sayfadaki bütün ayetler fethalı kelimelerle son bulmuştur. Bu kelimelerin oluşturduğu ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir.

Günün Mesajı
Hz. Meryem, son derece iffetli, tertemiz ve her türlü çirkin halden uzak bir kadındı. Annesi, kendisini mabede adamış bulunduğundan mabedin hizmetini görür, orada namaz, dua, secde, gikür ve tefekkürle meşgul olurdu. Kalbinde meeklerin ilhamlarını hissederdi. Kur'ân-ı Kerim, O'nu Efendimiz'den önceki kadınlık âlemi içinde iki büyük örnek kadından biri olarak anarken (Tahrim Süresi/606: 12), Peygamber Efendimiz (s.s) “Cennet kadınlarının efendisi dört kadındır. (Hz.) Asya (Firavun'un zevcesi), (Hz.) Meryem, (Hz.) Hatice ve (Hz.) Fatıma.” buyurmuşlardır. (Buhari, “Enbiyâ”, 45)
Sayfadan Gönüle Düşenler

İmtihanlarının hissettirdiklerinden ve düşündürdüklerinden dolayı yorulduğunda: dur! Kahramanlık öykülerinde anlatılmayanlara kulak ver. Hayran kalınası kişilerin hikayelerini eksik bırakmışlar. Onların, ne kadar insan olduklarının üzerini örtmüşler. Hissettikleri yoğun duygulara kafa yormadan geçmişler. Tevekkül etmek; sanki zorlanmadan, hüzünlenmeden ve korkmadan yaşamak anlamına gelirmiş gibi bir izlenim bırakmışlar. Dinleyenleri, duygularından ve düşüncelerinden dolayı utanmaya zorlamışlar.

Biricik evladının arkasından yıllarca ağlayan Hz. Yakub’un hüznünü; asası yılana dönüşünce kaçan Hz. Musa’nın dehşetini; kavminin sapkınlıkları karşısında Hz. Lut’un çaresizliğini; kavmini bırakıp giden Hz. Yunus’un öfkesini; Hz. Adem’in pişmanlığını; Hz. Eyyub’un acısını; babasının vefat edeceğini anlayan Hz. Fatıma’nın gözyaşlarını; Hz. Aişe’nin, hz. Hatice’yi kıskanmasını ve ilk vahiy geldiğinde Rasulullah (sav)’in korkuyla titremesini hatırla. Doğum anı geldiğinde, hz. Meryem’in: ‘Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!’ cümlesindeki duygularının şiddetini hisset. Allah’ın emri üzerine: bebeğiyle beraber kavmine dönen halini, gözünün önüne getir.

Tevekkül etmek, hiçbir şey hissetmemek değildi. Yaşananların boşa gitmediğine, her işte bir hikmet olduğuna iman ederek minik adımlarla bile olsa yolda yürümeye devam etmekti. Hissettiklerine rağmen Allah rızası için doğru olanı yapmaktı. Önce; acizliğini itiraf edip kalbindeki, bedenindeki ve zihnindeki ağırlığa sebep olanların varlığını kabul ederek ve onları dualarla süsleyerek Rabbine arzetmekti. Sonrasında ise gerekeni yapmaktı: tövbe etmek, yardım istemek, üzerine gitmek yani Rabbinin emrine itaat etmekti. 

Ey her halimden haberdar olan Rabbim! Nefsimin, acizliğimden doğan duygu ve düşüncelerime yenik düşmesinden ya da onları keyfine göre kullanmasından; Sana sığınırım. Beni; Sana hakiki manada güvenenlerden, Senin rızan için elinden gelenin en güzelini yapmaya çalışanlardan ve herhangi bir durumda, karşısına çıkan seçenekler arasından en doğrusunu seçenlerden eyle. Rabbim! Senin rızan için seçtiğim her doğruyu ise rahmetin ile bana, iki cihanda da göz aydınlığı ve gönül huzuru eyle. Ey yüce Rabbim! Kudretine sığındım: acizliğimden doğan duygu ve düşüncelerimin şiddetini muhabbetin ile dindir ve şifalandır. Benliğimi imanının nuru ile aydınlat ve merhametin ile ömrümü bereketlendir.

Amin.

***

Hani; her anında Allah’ı hatırlamanın ve O’na sığınmanın önemi vurgulanır. Zira ancak o zaman insan her türlü hafif ya da ağır olan dünyalık yükünü doğru taşıyacaktır. Daha kolay anlaşılması için de sevinç, hüzün, korku gibi farklı duygu halleri örnek olarak sunulur. Ancak bu duyguların açığa çıkmasından önce kısacık tepkisel bir an vardır; onu belki de şaşkınlık diye ifade etmek daha doğru olacaktır. Kişi bu geçici şaşkınlık tepkisinin içindeyken, deneyimlediği anı hangi kalıcı duyguyla eşleştireceğine yani hafızasına nasıl kayıt edeceğine dair bir karara varır. İşte asıl önemli olan da bu tepkisel anlardayken teslimiyet gösterebilmektir.

Bunun nasıl yapılacağını çözemeyen ise hz. Meryem’i anmalıdır. Zira bazen sadece yapılmak isteneni değil, o işi yapabileni de düşünmek gerekir. Hz. Meryem, beklenmeyen kişiyle karşılaştığı anda karşısındakine de Allah’ı hatırlatarak derhal ondan gelebilecek herhangi bir kötülükten Allah’a sığınmıştır. Yani sadece Allah’ı hatırlamamış, aynı zamanda da hatırlatmıştır. Böylece aslında yalnız olmadıklarını ve Allah’ın şahitliğini dile getirmiştir. Belki de evinin anahtarını taşıdığı gibi kalbinde taşıması gereken anahtar budur: insan hiçbir tepkisinde, deneyimlediği duygusunda ve ürettiği düşüncesinde yalnız değildir. 

Ey Allahım! Her an yanımızda olan Sensin. Yaşadıklarımıza şahit olan ve hallerimizi bilen Sensin. Bizi bunu hakiki manada idrak edenlerden ve bunun bilinciyle yaşayanlardan eyle. Her mekan ve zamanda Seni ananlardan, böylece her yaşananla ya da yaşanmayanla beraber Sana varanlardan ve Senin rızanı gözetenlerden eyle. Seni hatırladığı gibi etrafındakilere de hatırlatanlardan ve nice hayırlara vesile olanlardan eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji