Yunus Sûresi 29. Ayet

فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ  ...

“Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan habersiz olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah yeter.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكَفَىٰ şimdi yeter ك ف ي
2 بِاللَّهِ Allah
3 شَهِيدًا şahit olarak ش ه د
4 بَيْنَنَا aramızda ب ي ن
5 وَبَيْنَكُمْ ve sizin aranızda ب ي ن
6 إِنْ şüphesiz
7 كُنَّا biz idik ك و ن
8 عَنْ -dan
9 عِبَادَتِكُمْ sizin tapınmanız- ع ب د
10 لَغَافِلِينَ habersiz غ ف ل
 

Allah kullarını “esenlik yurdu”na, âyetteki ifade ile “dârüsselâm”a çağırmaktadır, dinin amacı insanlara ebedî mutluluğu sağlamaktır. Dünya hayatında peygamberleri dinleyenlere, akıl ve iradelerini doğru kullananlara Allah doğru yolu göstermektedir. Bu yolun sonu cennettir, cemaldir, insanlara eşsiz saadet bahşeden Allah rızâsıdır (rıdvandır). Böylesine bir mutluluktan mahrum olanlar, olmadık hayallerin peşine düşerek, hurafelere kapılarak kendi sonlarını hazırlamış olmaktadırlar. Hz. Peygamber’in vazifesi onları uyarmaktır, o da vahyi tebliğ ederek, gerekli açıklamaları yaparak vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir, kimsenin “Bizi uyaran olmadı, biraz yardım görseydik böyle olmazdık” demeye hakkı yoktur. 28. âyetin meâlinde yer alan “Siz bize tapmıyordunuz” cümlesi, Allah’tan başkasına tapanların amaç ve ruh hallerini yansıtması bakımından dikkat çekicidir. Allah’tan başka bir varlık insanlar için din koyamaz, din öğretemez. Bunlara tapanlar aynı zamanda gerçek bir dinin insan için yararlı olan tâlimat ve sınırlamalarından da uzak kalmakta, dünya hayatını nefislerinin arzu ettiği gibi yaşamakta, kendi arzularını meşrulaştırmak üzere tanrı adına kurallar koymaktadırlar. Putperestlerin peygamberleri dinlememelerinin, inkârcılıkta ısrar etmelerinin arkasında yatan sebeplerden biri de hak dinin disiplininden kaçmak,dünya hayatını kendi arzularına göre yaşamaktır; yani onlar görünüşte putlara, fakat gerçekte kendi menfaat ve arzularına tapmaktadırlar. 

 

Kaynak :Diyanet Tefsiri

 

فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  كَفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

بِ  zaiddir.  للّٰهِ  lafza-i celâli lafzen mecrur,  كَفٰى  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. 

شَهٖيداً  temyiz olup lafzen mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır: 

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

Melhûz Mümeyyez: Burada temyiz cümledeki kapalılığı giderir. Manası kapalı olup da temyiz sayesinde açıklığa, netliğe kavuşan bu tür cümlelere melhûz mümeyyez denir. Melhûz mümeyyez daha çok şu cümlelerde olur: a) İsm-i tafdil kalıbının kullanıldığı bazı cümleler b) Anlatılmak istenen anlamı ifadede tek başına yetersiz kalan “artmak-eksilmek, çoğalmak-azalmak, yükselmek-alçalmak güzel ve çirkin olmak, büyük veya küçük olmak” gibi fiillerin kullanıldığı cümleler c) İçinde “ كَفَى بِ ” terkibi bulunan cümleler d) Kem-i istifhamiyye (soru için olan  كَمْ  ) ve kem-i haberiyye (çokluk bildiren  كَمْ ) ile kurulan cümleler.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَيْنَنَا  mekân zarfı,  شَهٖيداً  kelimesine müteallıktır.  بَيْنَكُمْ  kelimesi atıf harfi و la makabline (kendinden öncesine) atfedilmiştir. 

اِنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اِنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri,  إنّنا şeklindedir. 

كُنَّا  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  نا  muttasıl zamir  كان nin ismi olarak mahallen merfûdur.

عَنْ عِبَادَتِكُمْ  car mecruru  غَافِلٖينَ  kelimesine müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mecrurdur. 

لَ  harfi,  اِنْ ’in muhaffefe  اِنَّ  olduğuna delalet eden lam-ı farikadır.

غَافِلٖينَ  kelimesi  كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

غَافِلٖينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  غفل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ 

 

Önceki ayetteki  مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ  cümlesine  فَ  ile atfedilen ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mekulü’l-kavle dahildir. Tekid ifade eden zaid  بِ  harfi nedeniyle mecrur olan lafza-i celâl, fiilin faili olarak merfû mahaldedir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla  اللّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.

شَه۪يدًا  temyizdir. Temyiz, anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır. Kelimenin nekreliği tazim ifade eder.

َشَه۪يد  kelimesi  شَاهِدُ ’nun mübalağasıdır.  شَاهِدُ, bir hadise vukua gelirken orada olup hadisenin vukuunu gözüyle görendir. Hadise yerine uzak olanlar gözleriyle göremeyeceklerinden, başka vasıta ile olayı öğrenseler bile onlara şahit denmez. Şehit, insanların hazır bulunmadıkça bilemedikleri şeyleri bilen, gören ve haberi olandır.

بَيْنَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah’ın şahit olarak kâfi olduğu sözünde tağlîb vardır. Allah sadece şahit olarak değil, basîr, semî, hafîz vs. olarak da yeter. 


 اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede  اِنَّ  ,اِن ’den hafifletilmiş tekid harfidir. Takdiri  إننا  olan isminin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile sübut ifade ettiğinden, ilaveten  اِنَّ  ile tekid edilmesi cümlenin anlamını iki kat kuvvetlendirmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Haberi  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Car mecrur, amili olan haber  كَان ’ye, konudaki önemine binaen takdim edilmiştir. Lam-ı farikanın dahil olduğu  كان لَغَافِل۪ينَۙ’nin haberidir.  اِنَّ ’nin haberi olan  كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ  cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

Burada  اِنْ  harfi hafifletilmiş tekid manasındadır. Bu harfin iki manası daha vardır, biri eğer manasında, diğeri ise olumsuzluk edatı olmasıdır.  ليس ’ye benzeyen الاّ اِنْ’dan önce gelir, nadiren yalnız geldiği de olur. 

Bu habersizlik, ortak koştuklarının buna razı olmadıklarının ifadesidir. Yoksa onların ortak koştukları meleklerin, onların bu ibadetlerinden habersiz olup olmadıkları açıkça bilinmiyor.

Bu izah, ortaklardan, şeytanların kastedilmesi ihtimalini ortadan kaldırır. Çünkü şeytanlar, onları tapmaya icbar edemiyorlarsa da ortak koşmalarına razı olduklarında hiç şüphe yoktur. (Ebüssuûd)