وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِمَّا | veya |
|
2 | نُرِيَنَّكَ | sana göstersek |
|
3 | بَعْضَ | bir kısmını |
|
4 | الَّذِي |
|
|
5 | نَعِدُهُمْ | onlara vaadettiklerimizin |
|
6 | أَوْ | ya da |
|
7 | نَتَوَفَّيَنَّكَ | seni vefat ettirsek |
|
8 | فَإِلَيْنَا | sonuçta bizedir |
|
9 | مَرْجِعُهُمْ | onların dönüşü |
|
10 | ثُمَّ | sonra |
|
11 | اللَّهُ | Allah |
|
12 | شَهِيدٌ | şahittir |
|
13 | عَلَىٰ | üzerine |
|
14 | مَا | şey |
|
15 | يَفْعَلُونَ | onların yaptıkları |
|
وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِمَّا lafzında, şart harfi إنْ harfi مَّا ’ya idgam edilmiştir. مَّا zaid olup fiilin başındaki şart manasını, fiilin sonundaki نَّ ’da fiili tekid etmektedir.
نُرِيَنَّكَ şart fiili olup, fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Fiilin sonundaki ن, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
بَعْضَ ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Müfred müzekker has ismi mevsûl الَّذٖي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlün sılası نَعِدُهُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
نَعِدُهُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. نَتَوَفَّـيَنَّكَ şart fiili olup, fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Fiilin sonundaki ن, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir ك mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
ف şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اِلَيْنَا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَرْجِعُهُمْ muahhar mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup damme ile merfûdur. شَهٖيدٌ haber olup damme ile merfûdur. مَٓا müşterek ism-i mevsûl عَلٰى harf-i ceriyle شَهٖيدٌ e mütealliktir. İsm-i mevsûlün sılası يَفْعَلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَفْعَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اِمَّا ’daki إن şartıyyedir, ما ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki sonuna fiili tekid eden ن 'u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî,,Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl İsra Suresi, 23)
اِمَّٓا iki yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî talebî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثُمَّ Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir:
1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
نُرِيَنَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi رأي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
نَتَوَفَّـيَنَّ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.Fiil تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وفي ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
شَهٖيدٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ
Ayetin ilk cümlesi, وَ ’la önceki ayetteki يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada inşâ cümlesi haber cümlesine atfedilmiştir. Şart cümlesinin haberî manada olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır. Haber cümlesinden inşâ cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır.
Şart üslubundaki terkipte اِمَّا , şart harfi إنْ ve tekid ifade eden zaid ما ’dan oluşmuştur. Bu tekid muzari fiile bitişen nûn-u sakîle ile artırılmıştır.
Şart cümlesi olan نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ , muzari fiil sıygasında gelerek hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
بَعْضَ ‘nin muzâfun ileyhi olan has ism-i mevsûl الَّذٖي ’nin sıla cümlesi olan نَعِدُهُمْ , muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Matufun aleyhle aynı üsluba sahip نَتَوَفَّـيَنَّكَ cümlesi, اَوْ atıf harfiyle şart cümlesine atfedilmiştir.
Fiillerin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.
Birbirine atfedilen bu iki cümlede ihtibak sanatı vardır. İkinci cümledeki نَتَوَفَّـيَنَّكَ , ilk cümleden, ilk cümledeki مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖي نَعِدُهُمْ ibaresi ikinci cümleden hazfedilmiştir.
İhtibak, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi olan فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. اِلَيْنَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَرْجِعُهُمْ , muahhar mübtedadır.
Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda كائِنٍ benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr,Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr Şuarâ/113)
مَرْجِعُهُمْ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
بَعْضَ [bir kısım] kelimesinin kullanılması, onlara vadedilen azabın bir kısmının dünyada kendilerine gösterileceğine işarettir. Allah Teâlâ, bunu Bedir Savaşında göstermiştir. Yok eğer azabın bir kısmını dünyada sana göstermeden seni vefat ettirirsek, her halükârda dünyada da ahirette de onların dönüşü yalnız bizedir. O zaman, kendilerine vaad ettiklerimizi elbette yerine getireceğiz. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Aynı şekilde atfedilen نَتَوَفَّيَنَّكَ sözündeki muzari fiile de bu ن ’u tekid es-sakîle bitişmiştir. Şart fiilinin ve ona matuf olanın bir cezası olur. Çünkü her ikisi de tek bir cezayı gerektirir. Her iki ceza da mahzuftur. Takdiri şöyle olur: Onlara vaadettiğimiz bir kısmını sana muhakkak göstereceğiz ve sen hayattayken Allah’ın nusretini göreceksin ya da seni vefat ettireceğiz ve şahitler gününde Allah’ın nusretini göreceksin. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 365)
Cenab-ı Hakk'ın وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖى نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُم [Onlara vadettiğimizin bir kısmını sana göstersek de yahut senin ruhunu alsak da nihayet onların dönüşü ancak bizedir.] ayetine gelince bil ki Cenab-ı Hakk'ın, “Nihayet onların dönüşü ancak bizedir.” buyruğu نَتَوَفَّيَنَّكَ sözünün cevabı olup, وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ “eğer sana göstersek” ifadesinin cevabı mahzufdur. Buna göre kelamın takdiri şöyle olur: “Onlara vadettiğimizin bir kısmını eğer sana gösterirsek işte o budur. Vadettiğimiz şeyi sana göstermeden önce senin ruhunu alırsak şüphesiz ki sen onu ahirette göreceksin.” Bil ki bu, Cenab-ı Hakk'ın, Resulüne, kâfirleri pek çok zillete düşürüp onları rezil ettiğini dünyada gösterdiğine; ölümünden sonra da ona bu hususlara dair daha fazlasını göstereceğine delalet eder. Hz. Peygamber hayatta iken de ölümünden sonra da bu tür şeylere dair pek çok şeyin gerçekleşmesinde şüphe yoktur. Ama kıyamette başlarına gelecek şey ise daha çoktur. Bu, haktan yana olanların akıbetlerinin güzel, günahkârların akıbetlerinin de ayıplanmış ve kınanmış olduğuna dikkat çekmektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
Ayetin son cümlesi, rütbe ve terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle, şartın cevabına atfedilmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰه isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İşin büyüklüğünü göstermek, ikazı artırmak ve kalplere korku salmak için, azamet zamirinden sonra Allah lafzının açık isim olarak getirilmesi iltifat sanatıdır.
اِلَيْنَا ve اللّٰهُ arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
Müsned olan شَه۪يدٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
شَهٖيدٌ kelimesi شَاهِدُ 'un mübalağasıdır. شَاهِدُ, bir hadise vukua gelirken orada olup hadisenin vukuunu gözüyle görendir. Hadise yerine uzak olanlar gözleriyle göremeyeceklerinden, başka vasıta ile olayı öğrenseler bile onlara şahit denmez. Şehid, insanların hazır bulunmadıkça bilemedikleri şeyleri bilen, gören ve haberi olandır.
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا ve akabindeki يَفْعَلُونَ cümlesi, masdar teviliyle شَه۪يدٌ ‘e mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetin son iki cümlesinde ‘bir anlam için söylenen sözün içine başka bir anlam yerleştirmek şeklinde açıklanan idmâc sanatı vardır. [Onların dönüşü bizedir. Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.] ifadesinde Allah Teâlâ, bütün mahlukatın dönüşünün kendisine olduğunu ve yaptıklarına şahit olduğunu beyan ederken, bunun içine hesap ve cezayı idmâc etmiştir. Tehdit anlamı taşıyan bu cümlede, mecâz-ı mürsel sanatı vardır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir.
شَه۪يدٌ - نُرِيَنَّكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ [Sonra Allah onların yaptıkları şeylere şahittir.] yani karşılığını verir. Şahitliği zikretmiş, sonucunu ve gereğini murad etmiştir. Bunun içindir ki sonucunu ثُمَّ ile göstermiştir. Ya da “Kıyamet gününde onların yaptıklarına karşılık şahitlik edecektir” demektir. (Beyzâvî, Envârü’t- Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Bu şahitlikten murad, ya onun gereği ve sonucu olan Allah Teâlâ’nın kendilerini cezalandırmasıdır ya da onların uzuvlarını konuşturmak suretiyle şehadetin yerine getirilmesidir.(Ebüssuûd, İrşâdü’l- Akli’s-Selîm)