Hûd Sûresi 103. Ayet

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ  ...

Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların (hesap ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir gündür.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 فِي vardır
3 ذَٰلِكَ bunda
4 لَايَةً ibret ا ي ي
5 لِمَنْ kimse için
6 خَافَ korkan خ و ف
7 عَذَابَ azabından ع ذ ب
8 الْاخِرَةِ ahiret ا خ ر
9 ذَٰلِكَ işte O
10 يَوْمٌ bir gündür ي و م
11 مَجْمُوعٌ toplanacağı ج م ع
12 لَهُ onda
13 النَّاسُ insanların ن و س
14 وَذَٰلِكَ ve O
15 يَوْمٌ bir gündür ي و م
16 مَشْهُودٌ herkesin tanık olacağı ش ه د
 
O gün, mutlaka gerçekleşecek, herkes yani insanlar, cinler, melekler, hayvanlar ve diğer varlıklar inkâr edilemeyecek bir şekilde onu açıkça göreceklerdir. Ayrıca o gün yer ve göklerde olanlar, insanlar, melekler, hatta insan vücudundaki organlar bile kişinin dünyada yapıp ettiklerine şahitlik edeceklerdir.
 

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. اٰيَةً  kelimesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olup fetha ile mansubdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle  اٰيَةً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlün sılası  خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

خَافَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَذَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاٰخِرَةِ  muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur.

Tekid lamı diye isimlendirilen bu lamın kullanımı oldukça yaygındır. Fethalı olarak kullanılan bu lam, sadece ismin ve muzari fiilin başına dahil olur. İsim cümlesinin başına  اِنَّ  edatı gelince, cümlenin başında gelmesi gereken lam-ı ibtida,  اِنَّ ‘ nin haberinin başına kayar. Bundan dolayı lam-ı muzahlaka olarak da adlandırılır. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)


ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir. Zaman zarfı  يَوْمٌ  haber olup damme ile merfûdur.  مَجْمُوعٌ  kelimesi  يَوْمٌ ’nin sıfatı olup damme ile merfûdur.

لَهُ  car mecruru  مَجْمُوعٌ ’a mütealliktir.  النَّاسُ  ism-i mef’ûl olan  مَجْمُوعٌ ’nun naib-i faili olup damme ile merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir. Zaman zarfı  يَوْمٌ  haber olup damme ile merfûdur.  مَشْهُودٌ  kelimesi  يَوْمٌ ’nin sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَشْهُودٌ  kelimesi sülâsî mücerredi  شهد  olan fiillin ism-i mef’ûllüdür.

مَجْمُوعٌۙ  kelimesi sülâsî mücerredi  جمع  olan fiillin ism-i mef’ûllüdür.

 

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ  ve lâm-ı muzahlaka ile tekid edilmiş faide-i haber inkarî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru, اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. Muzahlaka harfi  لَ ‘nın dahil olduğu  لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ , tekid harfi  اِنَّ ‘ nin ismidir.

اِنَّ  ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü  اِنَّ , cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen, اِنَّ ’ nin ismi ve haberinden ziyade, cümlenin taşıdığı hükümdür. (Suyûtî, İtkan, c. 2 s.176) 

İsm-i işaret  ذٰلِكَ , işaret edileni göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle mertebesinin yüksekliğini belirtir. 

ذٰلِكَ ‘ de istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  ذٰلِكَ  ile Allah’ın cezalandırmasına (Âşûr,Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr) işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

ف۪ي ذٰلِكَ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır. فِی  harfi zarfiye manası içerir. Ayette  ذٰلِكَ  ile işaret edilen cezalandırma, içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.

لَاٰيَةً ‘ deki nekrelik tazim ve nev ifade eder. 

Mecrur mahaldeki müşterek ismi mevsûl  مَنْ  harf-i cerle birlikte   اٰيَةً  kelimesinin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Müşterek ism-i mevsûlün sılası olan  خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)


 ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenleri tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle onların mertebelerinin yüksekliğini belirtir. 

Güne işaret eden  ذٰلِكَ ’de istiare sanatı vardır. Burada zaman, gözle görülür elle tutulur hissî bir madde yerine konmuştur. Yani o manevi şey hissî bir şeymiş gibi ifade edilerek anlatım daha etkili hale getirilmiştir. 

يَوْمٌ  ‘nin sıfatı olan  مَجْمُوعٌۙ , ism-i mef’ûl vezninde gelerek fiil gibi amel etmiştir. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

لَهُ  car-mecruru,  مَجْمُوعٌۙ ‘a mütealliktir. النَّاسُ  de  مَجْمُوعٌۙ ‘nun naib-i failidir.

وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ  cümlesi makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ism-i mef’ûl vezninde gelen مَشْهُودٌ , müsned olan  يَوْمٌ ‘un sıfatı olarak ıtnâb sanatıdır.

Bu cümlede de işaret ismiyle güne işaret edilerek istiare sanatı yapılmıştır.

يَوْمٌ مَشْهُودٌ - يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ  ifadeleri; kıyamet gününden kinayedir.

Benzer manaya gelen son iki cümle arasında tenasüb sanatı vardır.

ذٰلِكَ  ve  يَوْمٌ  kelimelerinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.

Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur.  (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, 57, s. 190)

ذٰلِكَ  ve  يَوْمٌ  kelimelerinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.

مَجْمُوعٌۙ “Neden bu kelimenin fiil sıygası yerine, ism-i mef‘ûl sıygası tercih edilmiştir?” derseniz şöyle deriz: İsm-i mef‘ûl burada  يَوْمٌ  [gün] kelimesindeki “toplamak” manasının devamlılığına, onun mutlaka insanların toplanacakları kesinleşmiş olan bir miad olduğuna ve günün bu sıfatla ayrılmaz bir sıfat olarak vasıflandığına delalet eder.(Zemahşeri,Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t- Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t - Te’vîl, II/115)

Ayette anlatılan gün, kıyamette insanların hesap için toplanacağı gündür. O günün gelecek olması kesin olduğu için fiil kalıbına isim kalıbı tercih edilmiştir. İsim kalıbından ise meçhul muzari fiil kalıbının ifade ettiklerini ifade eden ism-i mefûl getirilmiştir. İsm-i mefûlün delalet ettiği zaman ise hesap gününün daha gelmemiş ve gelecek olması karinesiyle gelecek zamandır. (Hasan Duran, Kur’an-ı Kerim’de Teceddüt Ve Sübût Manası İçin Yapılan Udûl Çeşitleri)