حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | حَتَّىٰ | sonunda |
|
2 | إِذَا | zaman |
|
3 | جَاءَ | geldiği |
|
4 | أَمْرُنَا | emrimiz |
|
5 | وَفَارَ | ve kaynadığında |
|
6 | التَّنُّورُ | tandır |
|
7 | قُلْنَا | dedik ki |
|
8 | احْمِلْ | bindir |
|
9 | فِيهَا | ona |
|
10 | مِنْ |
|
|
11 | كُلٍّ | her şeyden |
|
12 | زَوْجَيْنِ | çifti |
|
13 | اثْنَيْنِ | ikişer |
|
14 | وَأَهْلَكَ | ve aileni |
|
15 | إِلَّا | dışındaki |
|
16 | مَنْ | olanlar |
|
17 | سَبَقَ | önceden |
|
18 | عَلَيْهِ | aleyhlerine |
|
19 | الْقَوْلُ | hüküm verilmiş |
|
20 | وَمَنْ | ve |
|
21 | امَنَ | iman edenleri |
|
22 | وَمَا | ve |
|
23 | امَنَ | zaten iman etmemişti |
|
24 | مَعَهُ | onunla beraber |
|
25 | إِلَّا | dışında |
|
26 | قَلِيلٌ | çok az kimse |
|
فار Fevera : فَوْرٌ galeyana gelmek ve şiddetle kaynamak demektir. Bu kelime parlamış ateş, tencere ve öfke için kullanılır. Türkçede de kullanılan fevr sözcüğü hemen/sıcağı sıcağına gibi manalara gelir. Fare anlamına gelen فاْرٌ sözcüğü de buradan gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri fevrîve feverandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
تنّور Tennûr : تَنُّورٌ içinde ekmek pişirilen şeyin adıdır. Kuan-ı Kerim’de geçtiği iki ayeti kerimede de kelamın zahiri Nuh a.s. ‘a hitaben ”fırının kaynamaya başlamasından itibaren” demektir. Buradan da bundan muradın ya bizzat Hz. Nuh ‘un evindeki ona has bir tandır olduğu ya da O’nun gözü önünde olan bildiği bir fırın olduğu anlaşılmaktadır. Tennurun özelliği ise onun ateşten bir oda ve sıcaklık merkezi olduğudur. Aslında suyun kaynaması ( فارَ ) sözcüğüyle tennur arasında bir bağlantı yoktur ama bu kelimenin ( فارَ ) ekmeğin pişirildiği mahalle izafe edilmesinin amacı ekmeğin insan için en değerli yemek olmasıdır ve kaynama buradan başlamıştır, dolayısıyla bu da artık onların hayatlarının sona ermekte olduğuna bir işaretttir. (Tahkik) Kuran’ı Kerim’de tennûr olarak 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri tennure ve tandırdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ
حَتّٰٓى ibtida harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfı olup قُلْنَا fiiline mütealliktir. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. جَٓاءَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اَمْرُنَا fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.
Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فَارَ التَّنُّورُ cümlesi, atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. Şartın cevabı قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا ‘dir.
فَارَ fetha üzere mebni mazi fiildir. التَّنُّورُ fail olup damme ile merfûdur.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır.
c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ
Fiil cümlesidir. قُلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl cümlesi احْمِلْ ف۪يهَا ’dir. قُلْنَا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
احْمِلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir. ف۪يهَا car mecruru احْمِلْ fiiline mütealliktir. مِنْ كُلٍّ car mecruru زَوْجَيْنِ ’in mahzuf haline mütealliktir. زَوْجَيْنِ mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için ي ile mansubdur.
اثْنَيْنِ kelimesi زَوْجَيْنِ ’nin sıfatı olup müsennaya mülhak olduğu için ي ile mansubdur. اَهْلَكَ atıf harfi وَ ile زَوْجَيْنِ ’ye matuf olup, fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا istisna harfidir. مَنْ müşterek ism-i mevsûl müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
سَبَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. عَلَيْهِ car mecruru سَبَقَ fiiline mütealliktir. الْقَوْلُ fail olup damme ile merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنَۜ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنَۜ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰمَنَۜ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ
Fiil cümlesidir. وَ haliyyedir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اٰمَنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. مَعَ mekân zarfı اٰمَنَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِلَّا hasr edatıdır. قَل۪يلٌ fail olup damme ile merfûdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ
Fasılla gelen ayette حَتّٰٓى , ibtidaiyye, اِذَا , cümleye muzâf olan, şart manalı zaman zarfıdır. Müteallakı cevap cümlesidir. Şart üslubundaki terkipte, اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundaki جَٓاءَ اَمْرُنَا cümlesi, şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
جَٓاءَ اَمْرُنَا cümlesinde istiare sanatı vardır. اَمْرُ kelimesi, جَٓاءَ fiilinin faili yapılarak kişileştirilmiş, iradesi olan bir canlıya benzetilmiştir. Emrin, bir şahıs gibi gelecek olması, azamet zamirine izafesi, onun şiddetini, azametini artırmaktadır. Ayrıca bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.
Veciz ifade kastına matuf اَمْرُنَا izafetinde, azamet zamirine muzâf olan اَمْرُ , tazim ve şeref kazanmıştır.
Aynı üsluptaki وَفَارَ التَّنُّورُ cümlesi, şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
وَفَارَ التَّنُّورُ [Tandır kaynadı] ifadesi, şiddetten kinayedir. Bu, Arapların, tandır kızıştı yani savaş başladı sözüne benzer. Bazı alimler, التَّنُّورُ kelimesini, mecaz yoluyla yeryüzü manasına almışlardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr, Mü’minun/27)
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi olan قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
قُلْنَا fiilinin mef’ûlü olan mekulü’l-kavl cümlesi olan احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
مِنْ كُلٍّ car-mecruru, زَوْجَيْنِ ‘nin mahzuf mukaddem haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
كُلٍّ ’deki nekrelik, muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Bu tenvine ivaz tenvini denir. Hazfedilmiş muzâfun ileyh yerine gelmiştir. Muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
زَوْجَيْنِ için sıfat olan اثْنَيْنِ , mevsûfunun bir özelliğini bildirmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اَهْلَكَ izafeti, زَوْجَيْنِ ‘ye matuftur. Cihet-i camia, temasüldür.
Veciz ifade kastına matuf اَهْلَكَ izafetinde, Hz. Nuh’a aid zamire muzâf olan اَهْلَ , şeref kazanmıştır.
اِلَّا , istisna edatıdır. Müstesna konumundaki ism-i mevsûl مَنْ ’nin sılası olan سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَيْهِ car mecruru, durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.
İkinci ism-i mevsûl birinciye matuftur. Atıf sebebi temâsüldür. Sılası olan اٰمَنَۜ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Keşşâf sahibi şöyle demiştir: “Ayetin başındaki حَتّٰٓى , kendisi ile yeni bir cümleye başlanılan ibtidaiyyedir. Burada, şart ve ceza cümlesinin başına gelmiş ve geçen ayetteki, “Ve (Nuh) gemiyi yapıyordu.” cümlesinin gayesi olmuştur. Yani “Nuh o gemiyi, vadedilen o tufan vakti gelinceye kadar yaptı.” demektir.” Ayetteki, جَٓاءَ اَمْرُنَا [emrimiz gelip] ifadesindeki اَمْرُ kelimesi şu iki manaya muhtemeldir:
a.) Allah Teâlâ, her şeyin kendi emri ile olduğunu beyan buyurmuştur. Nitekim O, “Bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman sözümüz ancak ona ‘ol’ demektir. O da derhal oluverir.” (Nahl Suresi, 40) buyurmuştur. İşte bu ayetteki ”emir” ile de bu mana kastedilmiştir.
b.) Bununla vadedilen o azap irade edilmiştir.(Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Ayette geçen التَّنُّورُۙ ile ilgili çeşitli görüşler vardır: Bu, içinde ekmek pişirilen tandır manasındadır. Kelimenin, “İş şiddetlendi (hızlandı).” manasına olması da muhtemeldir. Nitekim Arapçada,”Tandır kızdı.” yani “(iş kızıştı)” denir. Eğer denilse ki: التَّنُّورُ kelimesi elif-lam'lıdır, bu da o tandırın muhataplarca belli ve malum bir tandır olduğunu gösterir. Halbuki yeryüzünde böyle belli bir tandır yoktur. Dolayısıyla bunun, “İşin kızıştığını, suyun fışkırdığını gördüğün zaman hem kendini hem beraberindekileri kurtar.” manasına hamledilmesi gerekir. Biz cevaben deriz ki: “Bu tandır, Hz. Adem'in veya Hz. Havva'nın yahut da Allah'ın Nuh (a.s) için belirleyip gösterdiği bir tandır olup Cenab-ı Allah'ın ona, ‘Sen, o tandırdan su fışkırdığını gördüğünde bil ki iş tamamdır.’ demiş olması muhtemeldir. Böyle olması halinde ayetin lafzını zahiri manadan mecazi manaya çevirmeye gerek yoktur.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
الْقَوْلُ ’deki marifelik ahd içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ
وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ cümlesi, hal konumundadır. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır.
Kasr üslubuyla tekid edilmiş cümle, mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Nefy harfi مَا ve istisna harfi اِلَّا ile oluşan iki tekid hükmündeki kasr, fiille fail arasındadır.
اٰمَنَ maksûr/sıfat, قَل۪يلٌ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. مَعَهُٓ , ihtimam için faile takdim edilmiştir.
قَل۪يلٌ ‘daki nekrelik kıllet ifade eder.
اٰمَنَ - مَٓا اٰمَنَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
اِلَّا - مَنْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr, مِنْ ve مَنْ kelimeleri arasında ise cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.