بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ
بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
İsim cümlesidir. بَقِيَّتُ mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. خَيْرٌ haber olup damme ile merfûdur. لَكُمْ car mecruru خَيْرٌ ’e mütealliktir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنْتُمْ ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen merfûdur. مُؤْمِن۪ينَ kelimesi كُنْتُمْ ’ün haberi olup, nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, إن كنتم مؤمنين فإنّ بقيّة الله خير لكم (Eğer mümin iseniz Allah’ın bıraktığı sizin için daha hayırlıdır.) şeklindedir.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَقِيَّتُ kelimesinin تُ ‘si resm-i mushafta açık olarak yazılıdır. Bunun dışındaki yerlerde kelime yuvarlak te şeklinde yazılır. (Mahmut Safi, El-Cedvel fi İrabi’l Kur’an)
مُؤْمِن۪ينَ ; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَيْرٌ ;ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ şeklindedir. Çok kullanıldıklarından Arap dilinde bu şekilde gelmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ
İsim cümlesdir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَٓا olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref, haberini nasb eder.
اَنَا۬ munfasıl zamiri مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكُمْ car mecruru حَف۪يظٍ ’e mütealliktir.
بِ harf-i ceri zaiddir. حَف۪يظٍ lafzen mecrur, مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.
Zaid olan مِنْ harfi ceri لَيْسَ ’ye benzeyen مَا ’dan sonra geldiğinde umumiyetle “hiç” (istiğrak manası) ifade eder. Buradaki zaid olan مِنْ harfi cerinin istiğrak manası ifade etmesi cümlenin başına لَيْسَ ’ye benzeyen nefy مَا ’sının gelmesinden dolayıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَف۪يظٍ ; sülâsî mücerredi حفظ olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayette mütekellim, Şuayb a.s dir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Müsnedün ileyh بَقِيَّتُ اللّٰهِ ‘nin izafetle marife olması veciz ifade kastına matuftur. Bu izafette lafz-ı celâle muzaf olan بَقِيَّتُ , şan ve şeref kazanmıştır.
لَكُمْ car-mecrurunun müteallakı olan خَيْرٌ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
بَقِيَّتُ اللّٰهِ tabirinde istiare vardır. Çünkü البَقِيَّة ’nin gerçek anlamı, “önceki bir şeyden geride bir şey bırakılmasıdır” ki bunun Yüce Allah için söylenmesi caiz olmaz. O halde bununla kastedilen bu gerçek anlamın dışında bir şey olmalıdır. Bunun anlamı konusunda bazı farklı görüşler ileri sürülmüştür: Birisi(ne göre ayet) “Allah’ın nimetlerinden bıraktıkları sizin için daha hayırlı” demektir. Çünkü itaat devam ettiği sürece Allah’ın rıza ve sevabı da devam eder. Yine denildiğine göre “Allah’ın bıraktığı azaba müstehak olduktan sonra onun sizi affetmesi ve size merhamet etmesi’’ demektir. Nitekim savaşan Araplar, savaş kızışıp ölümler arttığında ve durum sarpa sardığında birbirlerine “البَقِيَّةَ! ، البَاقِيَة” derler ki “Sizden bizi bırakmanızı, bizi bağışlamanızı talep ederiz.” demektir. Bu ifadedeki “bakıyye”, “ibka (arta bırakmak)” ile aynı anlamdadır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
بَقِيَّتُ kelimesi, Allah’ın verdiği anlamında sebep alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
Şarta bağlı olan bir şey, şart bulunmayınca tahakkuk etmez. Binaenaleyh bu ayet zahiren böyle eksik ölçüp tartmaktan kaçınmayan kimsenin mümin olamayacağına delalet eder. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
بَقِيَّتُ kelimesinin lafza-i celâle izafet edilmesi; ayrı ayrı ve bir arada olmak üzere bütün isimleri kapsaması ve dolayısıyla teşrif ve bereketlenme içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)
اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen şart üslubundaki terkipte nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu şart cümlesi اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
اِنْ , vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıf durumlarda kullanılan şart harfidir.
كان ‘nin haberi olan مُؤْمِن۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şartın, takdiri فإنّ بقيّة الله خير لكم (... Allah’ın bıraktığı sizin için daha hayırlıdır.) olan cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber inkârî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ [Eğer mümin kimseler iseniz...] anlamındaki ayet şarttır. Çünkü onlar bunun doğruluğunu ancak mümin olmaları şartıyla anlayabilirler, bilebilirler. “Yoksa ben üzerinizde koruyucu değilim.” Yani masiyetleriniz sebebiyle üzerinizdeki Allah’ın nimetlerinin zeval bulmasına karşı, benim sizi koruyabilme imkânım olamaz. (Kurtubî, El-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)
بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ [Eğer mümin kimseler iseniz Allah'ın bakiyesi sizin için daha hayrIıdır]. Yani “Eğer iman ediyorsanız Allah'ın size bıraktığı helal rızk bundan daha hayırlıdır.” demektir. بَقِيَّتُ 'nin Allah'a izafe edilmesi, rızkın O'na ait olması dolayısıyladır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 1, s. 316)
Şart edatı اِنْ , mazi fiilin başına gelebilir. Bu durumda, hasıl olmamış bir şeyi hasıl olmuş gibi göstermeyi, ya da fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)
“Eğer gerçek müminler iseniz” ifadesi, muhatapların, emirleri acele uygulamaları için büyük bir teşvik anlamı ifade eder.
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ
Ayetin son cümlesi, istînâf cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada haber cümlesi inşâ cümlesine atfedilmiştir. Matufun aleyhin haberî manada olması, haber cümlesinin inşâ cümlesine atfını mümkün kılmıştır. Inşâ üslubundan haber üslubuna geçişte iltifat sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. مَا nefy harfi, لَيْسَ gibi amel etmiştir. لَيْسَ harfi isim cümlesinin başına gelir, manasını olumsuz yapar. İsmini ref, haberini nasbeder. مَٓا ’nın haberi olan بِحَف۪يظٍ ‘nin başına gelen بِ tekit ifade eden zaid harftir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. عَلَيْكُمْ car mecruru, durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için, amili olan بِحَف۪يظٍ ‘e takdim edilmiştir.
حَف۪يظاً , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)