نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | نَحْنُ | biz |
|
2 | نَقُصُّ | anlatıyoruz |
|
3 | عَلَيْكَ | sana |
|
4 | أَحْسَنَ | en güzelini |
|
5 | الْقَصَصِ | kıssaların |
|
6 | بِمَا |
|
|
7 | أَوْحَيْنَا | vahyetmekle |
|
8 | إِلَيْكَ | sana |
|
9 | هَٰذَا | bu |
|
10 | الْقُرْانَ | Kur’an’ı |
|
11 | وَإِنْ | ve oysa |
|
12 | كُنْتَ | sen idin |
|
13 | مِنْ |
|
|
14 | قَبْلِهِ | ondan önce |
|
15 | لَمِنَ | kimselerden |
|
16 | الْغَافِلِينَ | bilmeyen |
|
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir نَحْنُ mübteda olarak mahallen merfûdur. نَقُصُّ cümlesi, haber olarak mahallen merfûdur.
نَقُصُّ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. عَلَيْكَ car mecruru نَقُصُّ fiiline mütealliktir. اَحْسَنَ masdardan naib mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الْقَصَصِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مَٓا ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle نَقُصُّ fiiline mütealliktir.
اَوْحَيْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَٓا fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْكَ car mecruru اَوْحَيْنَٓا fiiline mütealliktir. İşaret ismi هٰذَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْقُرْاٰنَ işaret isminden bedel olup fetha ile mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْحَيْنَٓا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi وحي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَحْسَنَ İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. اِنْ tekid ifade eden muhaffefe اِنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri; أنه şeklindedir. كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ cümlesi, muhaffefe اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كُنْتَ nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. تَ muttasıl zamiri كُنْتَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مِنْ قَبْلِه۪ car mecruru الْغَافِل۪ينَ ’ye mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi, اِنْ ‘in muhaffefe اِنَّ olduğuna delalet eden lam-ı farikadır.
مِنَ الْغَافِل۪ينَ car mecruru كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallik olup, cer alameti ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
لَ harfi, اِنَّ ’den hafifletilen اِنْ ’in diğer اِنْ ’ lerden ayırt edilmesi için, haberinin başına getirilen farika (ayırt edici) lamdır.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette isim cümlesidir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şan zamirleri: Müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs zamiri)nde kendisine dikkat çekilmek istenen bir iş için kullanılır. İkisine birden iş zamiri denir. Müzekkerine > zamiruş şan (هُوَ – هُ) Müennesine > zamirul kıssa (هِيَ – هَا)
Zamirler normalde kendinden önceki ismi açıklarken, zamiruş-şan/kıssa ise kendinden sonraki kısma dikkat çeker. Şan zamiri “Benden sonra bir cümle gelecek; gelecek olan o cümle çok önemli” mesajı verir. İş zamirleri 3’e ayrılır: Munfasıl (ayrı iş zamirleri >هُوَ – هِيَ) mübteda olarak kullanılır. Muttasıl (bitişik iş zamirleri >ىهُ – هَا) huruf-u müşebbehe bil fiil veya efali kulûb ile kullanılır. Mahzuf iş zamiri (hazfolmuş iş zamiri) كَأَنَّ ، أَنَّ ، إنَّ ‘nin muhaffefleri olan كَأَنْ , أَنْ , إِنْ ’den sonra hazfedilmiş olarak gelir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْغَافِل۪ينَ ; sülâsî mücerredi غفل olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
نَحْنُ müsnedün ileyh, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtida’i kelam olan نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ cümlesi müsneddir.
Cümlede müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olması, hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde olayın zihinde daha kolay canlandırılmasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْقَصَصِ ‘ye muzaf olan اَحْسَنَ , mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir.
الْقَصَصِ bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. ,
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا ve akabindeki اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ cümlesi, masdar tevilinde olup harfi cerle نَقُصُّ fiiline mütealliktir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اِلَيْكَ car mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl konumundaki هٰذَا ile Kur’an’a işaret edilmiştir. İşaret ismi, işaret edilen manayı kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder. Bütün bunlara ilaveten burada müşarun ileyhe tazim ifade eder.
الْقُرْاٰنَۗ bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
نَقُصُّ - الْقَصَصِ kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, مِنْ harf-i cerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
نَقُصُّ ve اَوْحَيْنَٓا fiillerinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.
قَصَّ haberlerin peşpeşe eklenmesi demek olup, arapça kök manası itibari ile “uymak, tâbi olmak” demektir. Hikâyelere “kıssa” adı verilmiştir: Çünkü onu anlatan kıssa, onları, birbiri ardınca peşpeşe anlatır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kıssa, izi sürülmeye değer hal ve durum manasınadır. İşte bundan dolayı şehnameler gibi kaleme alınan, dillerde dolaşan destan ve hikayelere de kıssa adı verilir ki, buna farsçada destan veya efsane denilir. Ancak bizim dilimizde destan deyimi şöhreti yaygın olmak bakımından, efsane deyimi de inanılmayacak gibi acayipliği bakımından, kıssa da ibretli özelliği bakımından kullanılır. Demek ki, bir haber veya hikayenin kıssa adını alabilmesi izlenmeye değer ve yazılmaya değer bir özelliği taşımasına bağlıdır. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
الْقَصَصِ lafzının, ism-i mef’ûl manasında olması muhtemeldir. Eğer bu lafzı, masdar olarak kabul edersek ayet, (Biz, Sana bu Kur’an’ı en güzel bir şekilde anlatıyoruz.) manasında olur. Böyle olması halinde, en güzel olma hususu, kıssaya ait değil, anlatma işine ait olmuş olur ki bu güzel oluştan maksat, ayetlerin fesahat bakımından mucize noktasına varmış, fasih ve beliğ sözler olmasıdır.
Eğer bu lafzı ism-i mef’ûl manasına alırsak, kendisinde başkasında bulunmayan hikmetler, ibretler, incelikler ve harikuladelikler olduğu için, kıssaların en güzeli manasında olmuş olur.
Bu kıssadaki hikmetlerden biri şudur: Allah’ın kazasını hiç kimse savuşturamaz, Allah’ın kaderine kimse mani olamaz. Allah Teâlâ, bir insan için hayır ve güzellik irade etmiş ise bütün âlem ona karşı bir araya gelseler, o iyiliğin o kimseye ulaşmasına mani olamazlar. Bu kıssanın ifade ettiği ikinci bir hikmet, hasedin, hızlan (rahmetin kesilmesi) ve noksanlık sebebi oluşuna delalet etmesidir. Bir üçüncü hikmeti şudur: Sabır, tıpkı Yakûb (a.s)’da olduğu gibi genişliğe, selamete ermenin anahtarıdır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ ifadesi, Kur’an'ın gerçekleri beyan ettiğini bildirmekle beraber, zımnen kitap ehlinin anlattıkları kıssalarda eksiklik ve çirkinlik olduğunu da belirtmektedir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l- Akli’s -Selîm)
Bu cümle 2. Ayetteki إنّا أنْزَلْناهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا cümlesinde bedel-i iştimâl olarak gelmiştir. Çünkü اَحْسَنَ الْقَصَصِ [en güzel kıssa] olmak indirilen Kur’an’dandır. Allah katından olan kıssalar Allah katından indirilişi tekid cümlesinden bedel-i iştimâl yerine konmuştur. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)
Zamirin haber olan fiile takdimi kasr ifade eder. بِمَٓا daki بِ harfi sebebiyyedir ve müteallakı نَقُصُّ fiilidir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)
وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ
Cümle ayetteki muhatab zamirden haldir. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır.
اِنْ harfi, اِنَّ ’den hafifletilmiş tekit harfidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelam olan cümlede şan zamiri mahzuftur.
Muhaffefe اِنَّ ‘nin haberi konumundaki كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ , nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ car-mecrurunun müteallakı olan كَانَ ‘nin haberi mahzuftur. لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ ‘daki lam, اِنْ ‘in muhaffefe olduğuna işaret eden lam-ı farikadır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. مِنْ قَبْلِه۪ car mecruru, ihtimam için, amili olan الْغَافِل۪ينَ ‘e takdim edilmiştir.
الْغَافِل۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
اِنْ كُنْتَ ifadesindeki اِنْ edatı, اِنَّٓ ’nin muhaffef halidir. لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ ’deki lâm ise bu اِنْ ’i olumsuzlayıcı اِنْ edatından ayırt eder. ِقَبْلِه۪ [ondan önce] ifadesindeki zamir, “vahyettiğimiz” ifadesine racidir ve anlam, “Durum şudur ki biz sana vahyetmeden önce sen bundan habersizdin yani bu konuda cahildin, buna dair hiçbir bilgin yoktun, kulağına bununla ilgili hiçbir şey gelmemişti.” şeklindedir. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl - Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)