وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | ve dedi ki |
|
2 | الْمَلِكُ | Kral |
|
3 | إِنِّي | şüphesiz ben |
|
4 | أَرَىٰ | (düşümde) görüyorum |
|
5 | سَبْعَ | yedi |
|
6 | بَقَرَاتٍ | inek |
|
7 | سِمَانٍ | semiz |
|
8 | يَأْكُلُهُنَّ | bunları yiyor |
|
9 | سَبْعٌ | yedi |
|
10 | عِجَافٌ | zayıf inek |
|
11 | وَسَبْعَ | ve yedi |
|
12 | سُنْبُلَاتٍ | başak |
|
13 | خُضْرٍ | yeşil |
|
14 | وَأُخَرَ | ve diğerleri de |
|
15 | يَابِسَاتٍ | kuru |
|
16 | يَا أَيُّهَا | Ey |
|
17 | الْمَلَأُ | efendiler |
|
18 | أَفْتُونِي | bana anlatın |
|
19 | فِي |
|
|
20 | رُؤْيَايَ | bu rü’yamı |
|
21 | إِنْ | eğer |
|
22 | كُنْتُمْ | siz |
|
23 | لِلرُّؤْيَا | rü’ya |
|
24 | تَعْبُرُونَ | ta’bir ediyorsanız |
|
وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْمَلِكُ fail olup damme ile merfûdur. Mekulü’l-kavl اِنّ۪ٓي اَرٰى ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
إِنَّ tekid edatıdır. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
ى mütekellim zamir إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَرٰى cümlesi, إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَرٰى fiili elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
سَبْعَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بَقَرَاتٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. سِمَانٍ kelimesi بَقَرَاتٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. يَأْكُلُهُنَّ cümlesi, بَقَرَاتٍ ‘in ikinci sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
يَأْكُلُهُنَّ damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
سَبْعٌ fail olup damme ile merfûdur. عِجَافٌ kelimesi سَبْعٌ ’un sıfatı olup damme ile merfûdur.
سَبْعَ سُنْبُلَاتٍ atıf harfi و ’la makabline matuftur. خُضْرٍ kelimesi سُنْبُلَاتٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. اُخَرَ atıf harfi و ’la سَبْعَ سُنْبُلَاتٍ ’ye matuftur. يَابِسَاتٍ kelimesi وَاُخَرَ ’ın sıfatı olup nasb alameti kesradır.kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur.
Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سِمَانٍ - عِجَافٌ - خُضْرٍ kelimeleri sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebni mahallen mansubdur. هَا tenbih harfidir. الْمَلَأُ münadadan bedel veya atf-ı beyan olup damme ile merfûdur. Nidanın cevabı اَفْتُون۪ي cümlesidir.
اَفْتُون۪ي fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiilidir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki ن vikayedir. Mütekellim zamiri ى mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي رُءْيَايَ car mecruru اَفْتُون۪ي fiiline müteallik olup, elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri; في تفسير رؤياي şeklindedir.
Münadanın başında harfi tarif varsa, önüne müzekker isimlerde اَيُّهَا, müennes isimlerde اَيَّتُهَا getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır.
Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude.
Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنْتُمْ ‘ nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
كُنْتُمْ nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen merfûdur. لِ takviye için zaiddir. لرُّءْيَا lafzen mecrur, mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَعْبُرُونَ cümlesi, كُنْتُمْ ’ün haberi olarak mahallen mansubdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; إن كنتم.. فأفتوني (Eğer … olursa Bana fetva verin) şeklindedir.
تَعْبُرُونَ fiili ن ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنّ۪ٓ ‘nin haberi olan اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
سِمَانٍ kelimesi بَقَرَاتٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun bir özelliğini bildirmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ cümlesi بَقَرَاتٍ için sıfatttır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Müspet muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ ve وَاُخَرَ يَابِسَاتٍ izafetleri سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ ‘e matuftur.
خُضْرٍ kelimesi سُنْبُلَاتٍ için, يَابِسَاتٍۜ ise اُخَرَ için sıfattır.
Ayette ihtibak sanatı vardır.
سِمَانٍ - عِجَافٌ kelimeleri arasında da tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ tabirindeki yeşil renk başakların taze olmasından kinayedir.
اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ [Ben yedi sığır görüyorum.] cümlesinde şimdiki zaman kipi, geçmiş bir halin hikâyesi için kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Birinci cümlede بَقَرَاتٍ , ikinci cümlede سَبْعَ سُنْبُلَاتٍ ibareleri hazf edilmiştir. Îcâz-ı hazif vardır. Mahzufa delalet eden bir karînenin bulunması şartıyla ibaredeki bir kelimenin, cümlenin veya daha fazla ifadenin hazf edilmesine denir.
Bu yolla yapılan îcâza genellikle; bilinen veya tahmini kolay olan hususları söyleyerek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek veya karîneye dayanarak dile getirilmeyen şeyleri muhatabın hayaline ve yorumlamasına bırakarak anlam zenginliği kazandırmak ve benzeri sebeplerle başvurulur. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
İkinci سَبْعَ kelimesinin عِجَافٌ ile nitelenmesi, mevsufu dikkate almadan onunla temyizin imkânsız olmasındandır. Çünkü o bakara cinsini açıklamak içindir. Kıyasa göre عُجف denilmeli idi, çünkü o, عَجْفاء ‘nın çoğuludur, ancak سِمَانٍ ’a benzetilmiştir, çünkü onun zıddıdır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Eğer sıfat, isim tamlamasından sonra gelir, muzâf sayı olursa bu sıfatın muzâfa veya muzâfun ileyh üzerine icrası caiz olur. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân)
اَرٰى ifadesi muzari sıygasıyla olduğu için “gördüm” demiyor, “görüyorum” diyor. Buna göre aynı rüyayı üst üste birkaç defa görmüş olduğu anlaşılıyor. Sonra meseleyi ciddiye alıp meşhur danışma meclisini topluyor. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ nidasıyla arkadan gelen mananın önemine dikkat çekilmiştir.
Nidanın cevabı olarak gelen اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
ف۪ي رُءْيَايَ ibaresindaki ف۪ي harfinin gelişi istiare-i tebeiyyedir. Bilindiği gibi ف۪ي harfinde zarfiyet manası vardır. Gerçek manada mazruf özelliği taşımayan رُءْيَا , içi olan bir nesneye benzetilmiştir. Câmi’ her ikisindeki mutlak irtibattır.
اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen son cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ , nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. لِلرُّءْيَا car mecruru, konudaki önemine binaen ve fasılaya riayet için, amili olan تَعْبُرُونَ ‘ye takdim edilmiştir.
كَانَ ’nin haberi olan تَعْبُرُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 103)
Öncesinin delaletiyle takdiri فأفتوني (...bana yorumlayın.) olan cevap cümlesi hazf edilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Bu takdire göre, mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
لِلرُّءْيَا kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
لِلرُّؤْيا car mecrurunun amili olan تَعْبُرُونَ fiiline takdimi; tabir konusunda görmenin önemi ve fasılaya riayet içindir. لِلرُّؤْيا kelimesindeki tarif cins içindir. لِ ise mamulundan sonraya tehir edilmiş olan amilin zayıflığı dolayısıyla takviye için gelmiştir. (Âşûr,Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)
Ezheri de şunu nakletmiştir: تَعْبُرُونَ kelimesi “nehrin kıyısı, kenarı” anlamına gelen عِبر ve عَبر kelimesinden iştikak etmiştir. (عِبْرُ النهرِ) tabirinin anlamı, “Nehri kat ederek, öte yakasına geçtim” demektir. Rüyanın iki tarafını iyice düşünüp, etrafında dönüp dolaşarak tefekkürde bulunduğu ve bir tarafından ötekine geçtiği için, rüyayı yorumlayana da عابر/âbir ismi verilmektedir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden و- نَ ve ي - نَ harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.
Bu sanat; fasıla veya kafiye harfinden önce gerekli olmadığı halde bir veya daha fazla harfin aynısının getirilmesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi, s. 201-202)