جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ
جَهَنَّمَ kelimesi, دَارَ الْبَوَارِ ‘dan bedel veya atf-ı beyan olup fetha ile mansubdur.
يَصْلَوْنَهَا cümlesi, جَهَنَّمَ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.
Fiil cümlesidir. يَصْلَوْنَ fiili نَ ‘un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. وَبِئْسَ الْقَرَارُ cümlesi, gaib zamirin hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. بِئْسَ zem anlamı taşıyan camid fiildir. الْقَرَارُ fail olup damme ile merfûdur. Mahsusu mahzuftur. Takdiri هى şeklindedir.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بِئْسَ zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut مَا ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır:
1. Failinin ال ’lı gelmesi 2. Failinin ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi 3. Bu fiillerin مَا harfine bitişik olarak gelmesi 4. Failinin ism-i mevsûl olarak gelmesi. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ
جَهَنَّمَ kelimesi دَارَ الْبَوَارِ ‘dan bedeldir. Bedel, ıtnâb sanatı babındandır. Âşûr ise bu cümlenin müstenef olduğu görüşündedir.
يَصْلَوْنَهَا cümlesi جَهَنَّمَ ‘in halidir. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَ haliyyedir. وَبِئْسَ الْقَرَارُ cümlesi, gayrı talebî inşâî isnaddır. Zem anlamı taşıyan camid fiil بِئْس ’nin takdiri هى olan mahsusu mahzuftur. Bu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu hazifle, muhatabın muhayyilesi harekete geçirilerek, cehennemin korkunçluğunu, kayıtlamadan, serbestçe tahayyül etmesi sağlanmıştır.
Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder. الْقَرَارُ , zem fiili بِئْسَ ‘nin failidir.
بِئْسَ zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir.
بِئْسَ ‘nin faili olan الْقَرَارُ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder.
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ [Onları cehenneme sürükleyecekler. Ne kötü karargâh orası!] Burada olduğu gibi önce ibhâm, sonra da beyan yapılması, açıkça korkunçluğu ifade etmektedir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
قَرَارٍ kelimesi, مقَرَارٍ anlamındadır. Bu, ism-i mekân yerinde kullanılan bir masdardır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)