وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِۚ ٤٩
وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. تَرَى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. الْمُجْرِم۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘ dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
يَوْمَئِذٍ zaman zarfı, إذ için muzâftır. إذ mahzuf cümleye muzâftır. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Takdiri; يوم إذ برزوا لله (Allah’a göründükleri gün) şeklindedir.
مُقَرَّن۪ينَ kelimesi الْمُجْرِم۪ينَ ‘nin hali olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. فِي الْاَصْفَادِ car mecruru مُقَرَّن۪ينَ ‘ye mütealliktir.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar. ألفي - دري - رأي - وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ - حسب - خال - زعم - عدّ fiilleridir.
3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ - ردّ - ترك fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir:
1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُجْرِم۪ينَ ; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُقَرَّن۪ينَ ; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.
وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِۚ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَرَى fiiline müteallik zaman zarfı يَوْمَئِذٍ ‘nin sonundaki tenvin, takdir edilen muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır. Takdiri; يوم إذ برزوا لله (Allah’a göründükleri gün) olan muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
مُقَرَّن۪ينَ kelimesi الْمُجْرِم۪ينَ ‘nin halidir. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır.
فِي الْاَصْفَادِۚ car-mecruru, ism-i mef’ûl vezninde gelerek fiil gibi amel eden مُقَرَّن۪ينَ ‘ye mütealliktir.
فِي الْاَصْفَادِ ibaresindeki فٖي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. فٖي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla zincir, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada فٖي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü zincir hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak bu zincirin kuvvetini, etkili bir şekilde ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
مُقَرَّن۪ينَ kelimesi, o kimselerin çokluğundan dolayı, çokluk ifade eden تفعيل sıygasıyla gelmiştir.
فِي الْاَصْفَادِ [zincirlere] ifadesi, مُقَرَّن۪ينَ [bağlanmış halde] ifadesi ile ilişkilidir, yani “zincirlere bağlanırlar” anlamındadır. Bu ifade ile ilişkili olmadığında anlam, “Birbirlerine bağlanmış ve zincirlenmiş haldedirler.” şeklindedir. الْاَصْفَادِۚ bağlar, ipler demektir; zincirler anlamına geldiği de söylenmiştir. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t- Te’vîl)
الْاَصْفَادِ ; bağ ve bukağı anlamına gelen, الصفد kelimesinin çoğuludur. Bu kelimenin مُقَرَّن۪ينَ kelimesine müteallik olması halinde mana, ”Bukağı ve bağlarla bağlanır, derdest edilirler” şeklinde olur. Bunun, bu kelimeye müteallik olmaması durumunda mana şöyle olur: Onlar, birbirlerine yaklaştırılmışlar ve bukağılara vurulmuşlardır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)