وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اٰتَيْنَاكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. سَبْعاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنَ الْمَثَان۪ي car mecruru سَبْعاً ’in mahzuf sıfatına müteallik olup, mukadder kesra ile mecrurdur. الْقُرْاٰنَ atıf harfi وَ ’la سَبْعاً ’e matuf olup fetha ile mansubdur. الْعَظ۪يمَ kelimesi الْقُرْاٰنَ ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fi ile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Kasem üslubundaki terkipte لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’ân-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Mahzuf kasem ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap cümlesi لَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
اٰتَيْنَاكَ fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder.
مِنَ الْمَثَان۪ي car-mecruru, mef’ûl olan سَبْعاً ‘ın mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
سَبْعاً ‘daki nekrelik tazim içindir.
Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat edilmiştir.
الْقُرْاٰنَ , temasül nedeniyle سَبْعاً ‘a atfedilmiştir.
سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي [Tekrarlanan yedi ayet] ile الْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ [Kur'an-ı Kerim] arasında umumun hususa atfı vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
الْعَظ۪يمَ kelimesi, سَبْعاً ’a matuf olan الْقُرْاٰنَ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي [Sana yedi ayeti verdik] yedi ayet Fatiha’dır. Yedi sure olduğu da söylenmiştir ki onlar uzun surelerdir, yedincisi de Enfâl ile Tevbe’dir, çünkü o ikisi bir sure hükmündedir. Bunun içindir ki aralarına besmele yazılmamıştır. Tevbe Suresi, Yûnus yahut yedi hâmimler olduğu da söylenmiştir. Yedi sahife yani Kur'an’ın yedi bölümü de denilmiştir.
الْمَثَان۪ي [Tekrarlanan] kelimesi de yediyi açıklamaktadır. الْمَثَان۪ي , tesniyeden, yahut senadan gelir. Çünkü bütün bunların okunuşu ve lafızları tekrar edilir, yahut kıssaları ve öğütleri demektir. Allah’a büyük sıfatları ve güzel isimleriyle layık olduğu şekilde sena edilir. الْمَثَان۪ي ’den Kur'an’ın veyahut Allah’ın bütün kitaplarının murad edilmesi de caizdir. O zaman مِنَ ba’z manasını ifade eder.
[Ve Kur'an-ı Azimi verdik] eğer yediden ayetler ve sureler murad edilirse, küll (bütün) parçaya ya da genel özele atfedilmiş olur. Eğer ondan yedi bölüm murad edilirse iki sıfattan biri diğerine atfedilmiş olur. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)