Nahl Sûresi 126. Ayet

وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ  ...

Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 عَاقَبْتُمْ ceza verecekseniz ع ق ب
3 فَعَاقِبُوا ceza verin ع ق ب
4 بِمِثْلِ aynısını م ث ل
5 مَا
6 عُوقِبْتُمْ size verilen cezanın ع ق ب
7 بِهِ onunla
8 وَلَئِنْ ama
9 صَبَرْتُمْ sabdederseniz ص ب ر
10 لَهُوَ andolsun ki o
11 خَيْرٌ daha iyidir خ ي ر
12 لِلصَّابِرِينَ sabredenler için ص ب ر
 
Adalet İslâm’ın aslî ilkesidir ve insan bu ilkeyi ancak kendisi aleyhine yani özveri yönünde aşabilir (âyet 90); buna mukabil, karşı taraf putperest, inkârcı veya başka bir dinden bile olsa ona, onun kendisine verdiği zarardan fazla bir zarar veremez; gördüğü zarara kurallar çerçevesinde dengiyle cevap vermek adalet ilkesinden doğan bir haktır. Ancak yine de Allah, resulüne ve onun şahsında müslümanlara, eğer sabır gösterirlerse, yani kötülüğe dengiyle dahi karşılık verme arzularını dizginleyip mukabelede bulunmazlar ve bu haklarını kullanmazlarsa bunun sabır erdemini kazanmış kişiler için daha hayırlı olacağını bildirmektedir. İslâm ahlâk literatüründe bu davranışın adı hilimdir. Bazı eski tefsirlerde bu âyetin hükmünün cihadı emreden âyetlerle neshedildiği ileri sürülmüşse de (bk. Taberî, XIV, 195; İbn Atıyye, III, 433; Râzî, XX, 141) bu görüşü kabul etmek mümkün değildir; çünkü cihad özel durumlarla ilgili geçici bir mücadele yöntemidir; buna karşılık kötülük edenlere adalet ölçüsü içinde cevap vermek hak olmakla birlikte, bağışlama yolunu tercih etmek ilâhî dinlerin ahlâk öğretilerinde başta gelen erdemlerindendir. Başka bir açıdan bakıldığında affetmek insan psikolojisini cezalandırmaktan daha fazla etkilediği için pratikte insanları kazanmak için daha etkili bir yoldur. Âyette sabrın daha hayırlı olduğu belirtilirken böyle bir imada da bulunulmuş olabilir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 454-455 (Ömür Karamollaoğlu İmam)
 

  صَبْر darda tutmaktır. Nefsi, aklın ve şeriatin gerektirdiği şekilde ya da onların nefsi (nefsin) kendisinden koruması gerektiği durumlarda alıkoymak, tutmak ve men etmektir.

Sabır genel anlamlı bir lafızdır. Kullanıldığı yerlerin farklılıklarından dolayı bazen isimlendirmelerinde de farklılıklar olmuştur. Eğer nefsin hapsedilip alıkonmasının sebebi bir musibet ise bu sadece صَبْر olarak adlandırılmıştır.Eğer savaşla ilgili sabır göstermek kastedilirse  شَجاعَة şecaat, yiğitlik olarak adlandırılır. Şayet kederlenip göğsü daraltan ve can sıkan bir kazayla ve felaketle alakalı sabır ise bu رَحْب الصَّدْر şeklinde ifade edilir. Veyahut konuşmaktan kendini tutma / alıkoyma  kastı varsa كِتْمان bu da olarak isimlendirilir. Fakat Yüce Allah bunların tümünü  sabır kelimesiyle ifade etmiş ve Bakara, 2/177 ve Hacc, 22/35 ayetlerinde buna dikkat çekmiştir.   صَبُور sabra muktedir olan, gücü yeten demektir. Bu sabırda bir tekellüf ve çaba olduğunda o zaman صَبَّار formu kullanılır.(Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 103 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sabır, sabırlı ve Sabri'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Fiil cümlesidir. عَاقَبْتُمْ  şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

عَاقِبُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. بِمِثْلِ  car mecruru  عَاقِبُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  عُوقِبْتُمْ بِه۪ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

عُوقِبْتُمْ  sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪  car mecruru  عُوقِبْتُمْ  fiiline mütealliktir.

Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman,  Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَاقَبْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi  عقب ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve meful aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Fiil cümlesidir. صَبَرْتُمْ  şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرٌ  haber olup damme ile merfûdur. لِلصَّابِر۪ينَ  car mecruru خَيْرٌ ’a müteallik olup, cer alameti  ى 'dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.  

Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلصَّابِر۪ينَ  ; sülâsî mücerredi صبر  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَيْرٌ ; ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh” denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur'an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ 

 

وَ , istînâfiyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Şart üslubunda gelen terkipte  عَاقَبْتُمْ cümlesi, şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek istikrar ve temekkün ifade etmiştir. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi olan  فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart ve cevap cümleleri arasında müzâvece ve müşakele sanatları vardır. 

بِمِثْلِ  için muzâfun ileyh konumunda olan müşterek ism-i mevsûl  مَا  ‘nın sıla cümlesi olan  عُوقِبْتُمْ بِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

عُوقِبْتُمْ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Eğer cezalandıracaksanız…. şeklindeki şart cevap cümlesinde müşâkele sanatı vardır.

Müşâkele, “bir ifadede iki kelimenin biçim yönünden birbirine benzemesi” manasında kullanılır. Bir diğer ifadeyle “aynı kelimenin farklı anlamda tekrarı” demek olan bu tanımın, biçimsel bir benzeşme söz konusu olup kelimenin gerçek anlamı dışında kullanıldığında muşâkele olduğu düşünülecek olursa kapsamı da genişlemiş olacaktır. Zira muşâkelenin kaynaklardan derlenen klasik tanımlamasını “bir lafzın başka bir lafzın beraberinde bulunması ve ona yakınlığı (musâhabet) alakası nedeniyle gerçek anlamı dışında kullanılması” şeklinde yapmak mümkündür. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi; Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  


وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ

 

وَ , atıf harfidir. Kasemle tekit edilmiş şart üslubundaki terkip önceki şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie,  إنْ  şart harfidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim hazfedilmiş, vurgu kasemin cevabına yapılmıştır.

Kasemle tekid edilmiş şart cümlesi olan  صَبَرْتُمْ , mazi fiil sıygasında gelerek, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Ayetin sonunda müştakı zikredilen  صَبَرْتُمْ  kelimesinde irsâd vardır.

Şartın cevabı, arkasından gelen kasemin cevabı delaletiyle hazfedilmiştir. Mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber inkârî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Kasemin cevabının başına gelen muvattie lamının dahil olduğu  لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Sübut ve istikrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsned olan  خَيْرٌ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder.

لِلصَّابِر۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

عَاقَبْتُمْ - عَاقِبُوا - عُوقِبْتُمْ  ve  صَبَرْتُمْ  - اَلصَّابِر۪ينَ  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.

Ayetteki emir, sınırı aşmama şartıyla misillemenin, mübah olduğuna delalet ediyorsa da “Eğer ceza verecekseniz” cümlesi tarizi kapalı olarak affı teşvik etmektedir. Bu cümlede ise tekid olarak bu husus sarahaten zikredilmiştir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

“Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.” Burada geçen, لَهُوَ  zamiri,  صَبَرْتُمْ  kelimesinin mastarına râcidir.  اَلصَّابِر۪ينَ  kavlinden murad, buna muhatap olan kimselerdir.

Yani, “Eğer sabrederseniz, gerçekten sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır.” Burada yüce Allah,  اَلصَّابِر۪ينَ  kavlini, Allah'tan bir sena ve övgü olsun için ismi zahir olarak getirmiştir. Çünkü bu kimseler şiddet ve sıkıntılara dayanabilen, sabır gösteren kimselerdir. (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)