وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ ١٥
وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً
Cümle, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki سَخَّرَ الْبَحْرَ ‘ya matuftur.
Fiil cümlesidir. اَلْقٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir. فِي الْاَرْضِ car mecruru اَلْقٰى fiiline mütealliktir. رَوَاسِيَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Müntehel cumû’ siygasında, gayri munsarif olup tenvin almamıştır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlün lieclihi olarak mahallen mansubdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri, مخافة أن تميد بكم şeklindedir.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
تَم۪يدَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. بِكُمْ car mecruru تَم۪يدَ fiiline mütealliktir. اَنْهَاراً ve سُبُلاً atıf harfi وَ ‘la رَوَاسِيَ ‘ye matuftur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiili muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiilin oluş sebebini bildiren mef’uldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubtur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.
Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki, zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir. 2 tür kullanımı vardır: 1) Harfi cersiz kullanımı. 2) Harfi cerli kullanımı
1) Harfi cersiz kullanımı: Harfi cersiz olması için şu şartlar gereklidir:
a) Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır. b) Nekre (belirsiz) olmalıdır.
c) Mef’ûlün leh olacak mastarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir. d) Fiilin faili ile mef’ulün faili aynı olmalıdır. e) Fiilin oluş zamanı ile mef’ulün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır. Mef’ûlün lehin harfi cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْقٰى fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
İsim cümlesidir. لَعَلَّ tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
كُمْ muttasıl zamir لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَهْتَدُونَ cümlesi, لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَهْتَدُونَ fiili نَ ‘un subutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
تَهْتَدُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدي ‘dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İftiâl kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً
Ayetin ilk cümlesi, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki… سَخَّرَ الْبَحْرَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَلْقٰى fiiline müteallik فِي الْاَرْضِ car mecruru, durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan رَوَاسِيَ ‘ye takdim edilmiştir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki تَم۪يدَ بِكُمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel mahzuf bir muzâfla, mef’ûlun lieclih olarak mansub mahaldedir. Takdiri; مخافة أن تميد بكم şeklindedir.
Muzari fiil hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yeryüzünde yaratılanların dağlar, nehirler, yollar şeklinde sıralanması taksim sanatıdır.
فِي الْاَرْضِ ifadesinde istiare sanatı vardır. Zarfiye olan ف۪ٓي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü yeryüzü hakiki manada içine girilmeye müsait değildir. Dünya, burada zarfa benzetilmiştir. Yeryüzü ile dünyada bulunan şeyler arasındaki ilişki, zarfla mazruf arasındaki irtibata benzetilmiştir. Câmi, her iki durumdaki mutlak irtibattır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.
رَوَاسِيَ - اَنْهَاراً ve سُبُلاً - الْاَرْضِ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَلْقٰى fiili bu ayette خلق manasında gelmiştir. (https://tafsir.app/aljadwal/16/15 )
اَنْهَاراً ve سُبُلاً ve رَوَاسِيَ kelimelerindeki nekrelik, nev ve kesret ifade eder. Kelimelerin atıf sebebi temâsüldür.
Ayette bütün bu yaratılanların sıralanmasında asıl amaç Allah Teâlâ’nın yüce kudretini muhataba göstermektir. Kevni ayetlerin sayılmasının altında bu yüceliği vurgulama amacı vardır. Bu idmac sanatıdır.
اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ ifadesi, “Arz’ın sizi sağa sola meylettirip çalkalamasını istemediği için” demektir. مائد de gemiye bindiği zaman başı dönen kimse demektir. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t- Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye veya beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ ’nin haberi olan تَهْتَدُونَ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin, muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
تَهْتَدُونَ fiili, افتعال babındaki mutavaat anlamıyla, kullarda hidayet istidadının bulunduğuna ve bunun için gayret göstermeleri gerektiğine işaret eder. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. ‘Umulur ki’ anlamında olan لَعَلَّ harfi, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub; “ لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır.” demiştir.(Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)
Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki لَعَلَّ (umulur ki) harfinin لَ manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)
Aklî ilimlerde, çayların ve nehirlerin ekserisinin dağlardan fışkırıp kaynadığı hususu yer almaktadır. İşte bu sebepten dolayı, Allah Teâlâ da dağlardan bahsedince, bunun peşinden nehirlerin ve gözelerin fışkırması, akıtılması meselesini zikretmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)