وَيَوْمَ نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً عَلَيْهِمْ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يداً عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَوْمَ | ve gün |
|
2 | نَبْعَثُ | getireceğimiz |
|
3 | فِي | içinde |
|
4 | كُلِّ | her |
|
5 | أُمَّةٍ | ümmet |
|
6 | شَهِيدًا | bir şahid |
|
7 | عَلَيْهِمْ | üzerlerine |
|
8 | مِنْ |
|
|
9 | أَنْفُسِهِمْ | kendi aralarından |
|
10 | وَجِئْنَا | getireceğiz |
|
11 | بِكَ | seni de |
|
12 | شَهِيدًا | şahid |
|
13 | عَلَىٰ | üzerine |
|
14 | هَٰؤُلَاءِ | bunların |
|
15 | وَنَزَّلْنَا | ve indirdik |
|
16 | عَلَيْكَ | sana |
|
17 | الْكِتَابَ | bu Kitabı |
|
18 | تِبْيَانًا | açıklayan |
|
19 | لِكُلِّ | her |
|
20 | شَيْءٍ | şeyi |
|
21 | وَهُدًى | ve yol gösterici olarak |
|
22 | وَرَحْمَةً | ve rahmet olarak |
|
23 | وَبُشْرَىٰ | ve müjde olarak |
|
24 | لِلْمُسْلِمِينَ | müslümanlara |
|
وَيَوْمَ نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً عَلَيْهِمْ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يداً عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ
وَ istînâfiyyedir. Zaman zarfı يَوْمَ mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri; اذكر ( zikret) şeklindedir.
نَبْعَثُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
نَبْعَثُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
مِنْ كُلِّ car mecruru نَبْعَثُ fiiline müteallıktır. اُمَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
شَه۪يداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عَلَيْهِمْ car mecruru شَه۪يداً ’e müteallıktır.
مِنْ اَنْفُسِهِمْ car mecruru شَه۪يداً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. جِئْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. بِكَ car mecruru جِئْنَا fiiline müteallıktır. شَه۪يدًا kelimesi بِكَ ’deki zamirin hali olup lafzen fetha ile mansubdur.
عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ car mecruru شَه۪يدًا ’e müteallıktır.
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟
وَ istînâfiyyedir. نَزَّلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
عَلَيْكَ car mecruru نَزَّلْنَا fiiline müteallıktır. الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تِبْيَاناً sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir.
Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.
Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.
2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı
1. Harf-i cersiz kullanımı:
Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:
a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.
b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.
c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.
d. Fiilin faili ile mef’ûlun faili aynı olmalıdır.
e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlun lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.
Not: Mef’ûlun lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِكُلِّ car mecruru تِبْيَاناً ’e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
هُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى kelimeleri atıf harfi وَ ’la تِبْيَاناً ’e matuftur. هُدًى ve بُشْرٰى kelimeleri elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
لِلْمُسْلِم۪ينَ car mecruru بُشْرٰى ’ya müteallıktır. الْمُسْلِمٖينَ ’nin cer alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. الْمُسْلِمٖينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَزَّلْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَيَوْمَ نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً عَلَيْهِمْ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يداً عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ
وَ atıf harfidir. Zaman zarfı يَوْمَ, takdiri اذكر olan mahzuf fiile müteallıktır. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يداً عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ cümlesi, …نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ cümlesine atfedilmiştir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder.
نَبْعَثُ ve جِئْنَا fiilleri arasında muzariden maziye iltifat vardır.
Allah Teâlâ, Hz. Muhammed (sav)’i onlara şahit getireceğini söylerken …وَجِئْنَا بِكَ buyurarak mazi fiil kullanmıştır. İstikbalden bahsederken mazi fiil kullanılması söylenenlerin kesin olarak gerçekleşeceğine delalet eder.
‘Geldi’ manasındaki جاء fiili, بِ harf-i ceriyle kullanıldığında ‘getirdi’ manasına gelir. Bu tazmin sanatıdır.
اُمَّةٍ ’deki tenvin nev ve kesret, شَه۪يداً kelimelerindeki tenvin ise tazim ifade eder.
Bu ayet-i kerimede Peygamberimizin şehadeti ile ilgili kullanılan fiilin değişmesinin yanı sıra (نَبْعَثُ fiilinden جِئْنَا fiiline) efendimizin şehadetinin diğer peygamberlerin şehadetinden farklı olarak ihbari kalıptan muhataba, muzari fiilden mazî fiile geçmesini de müfessirler Peygamberimizin faziletine ve şehadetinin diğerlerinden önce olacağına yorumlamışlardır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
Bu, mükellefleri günahlardan alıkoyacak olan, bir diğer vaîd (tehdit) dir. Ayetle ilgili şu iki görüş vardır:
1. Bu ifade ile her peygamberin (kıyamette) kendi ümmeti aleyhine şahit olacağı kastedilmiştir.
2. Dünyada mevcut olan her topluluk ve kavmin içinde mutlaka aleyhlerine şahitlik edecek bir kimse bulunur.
Bu ayet 84. ayetteki sözlerle aynı şekilde başlıyor. Bu tekrar, tehdidi artırmak için yapılmış ıtnâbdır. İki ayet arasında tekrir ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟
وَ istînâfiyyedir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur عَلَيْكَ siyaktaki önemine binaen mef’ûl olan الْكِتَابَ ’ye takdim edilmiştir.
لِكُلِّ شَيْءٍ, masdar kalıbında mef’ûlü lieclih olan تِبْيَاناً ’e müteallıktır.
شَيْءٍ ve تِبْيَاناً kelimelerinin tenkiri, nev, kesret ve tazim ifade eder.
تِبْيَاناً ’e tezâyüf sebebiyle atfedilen هُدًى ile رَحْمَةً ve بُشْرٰى kelimelerindeki nekrelik de nev, kesret ve tazim ifade eder.
شَه۪يداً - كُلِّ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَهُدًى - رَحْمَةً - بُشْرٰى kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْكِتَابَ ’taki marife ahd içindir. O da Kur’an’dır. (Âşûr)
[Her millete şahit göndeririz] dedikten sonra [seni onlara şahit göndeririz] buyurulması umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâbdır.
Allah Teâlâ daha sonra “Sana bu kitabı, herşey için bir tibyan... olmak üzere peyderpey indirdik.” buyurmuştur. Bu ifadenin, daha önceki ifade ile irtibat ve münasebeti şudur: Cenab-ı Hak, “Seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğiz.” buyurunca, insanların mükellef tutuldukları bütün hususlardaki mazeret ve engellerini giderdiğini; dolayısı ile kendilerinin ileri surebilecek hiçbir hüccet ve mazeretlerinin kalmadığını beyan buyurmuştur. Fakihler ise şöyle demişlerdir: “Kur'an, her şey için bir tibyan (açıklama)’dır. Çünkü Kur'an, icmâ, haber-i vâhid ve kıyasın hüccet olduğuna delalet eder. Binaenaleyh bu temel delillerden herhangi biri ile sabit olan bir hüküm, Kur'an ile sabit olmuş bir hüküm olmuş olur.” (Fahreddin er-Râzî)