مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَا | bulunan |
|
2 | عِنْدَكُمْ | sizin yanınızda |
|
3 | يَنْفَدُ | tükenir |
|
4 | وَمَا | bulunan ise |
|
5 | عِنْدَ | yanında |
|
6 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
7 | بَاقٍ | kalıcıdır |
|
8 | وَلَنَجْزِيَنَّ | elbette vereceğiz |
|
9 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
10 | صَبَرُوا | sabreden(lerin) |
|
11 | أَجْرَهُمْ | karşılığını |
|
12 | بِأَحْسَنِ | en güzeliyle |
|
13 | مَا |
|
|
14 | كَانُوا | olduklarının |
|
15 | يَعْمَلُونَ | yapıyor(lar) |
|
مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ
Fiil cümlesidir. Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. عِنْدَكُمْ zaman zarfı, ism-i mevsûlun mahzuf sılasına mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَنْفَدُ cümlesi, ism-i mevsûl مَا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَنْفَدُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Müşterek ism-i mevsûl مَا atıf harfi وَ ile birinci مَا ‘ya matuftur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. عِنْدَ zaman zarfı ism-i mevsûlun mahzuf sılasına mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بَاقٍ kelimesi ikinci مَا ’nın haberi olup, mahzuf ي üzere mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir:
a. Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b. Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c. Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) îrab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdirî îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür. Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَاقٍ ; sülâsî mücerredi بقي olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
Fiil cümlesidir. نَجْزِيَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Fiilin sonundaki نَ tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası صَبَرُٓوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
صَبَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. اَجْرَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzaftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِاَحْسَنِ car mecruru نَجْزِيَنَّ fiiline mütealliktir. مَا ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا nakıs, damme üzere mebni mazi fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
يَعْمَلُونَ fiili نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna, veya geçmişte mutat olarak yapılan ve adet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından adet haline getirmiştir. (Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur’ân’da Kullanımı M.Vecih Uzunoğlu)
اَحْسَنِ ism-i tafdildir. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ
Önceki anlam için ta’liliyye hükmünde olan ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Ayetin ilk cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası mahzuftur. Mekan zarfı عِنْدَكُمْ, mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَنْفَدُ cümlesi, mübtedanın haberidir. Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Aynı üslupta gelen وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍ cümlesi, atıf harfi وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat ayrıca tezat ilişkisi mevcuttur.
Muahhar mübteda olan بَاقٍ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ cümlesiyle مَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يَنْفَدُ - بَاقٍۜ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
مَا عِنْدَ ‘nin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
عِنْدَ اللّٰهِ ve عِنْدَكُمْ ifadeleri (Bu iş onun kudretinde) manasındadır. Burada ilim ve kudretle davranmak manasında mecazdır. Sebep müsebbep alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatıdır.
Aslında عِنْد۪ yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için mecaz olarak kullanılır. Bir şeyi kontrol altında tutmak manasında da mecazî olarak kullanılır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr - Enam/57)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍ cümlesi, اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ cümlesinin muhtevası için tezyîl ve ta’lil cümlesidir. Nitekim onlar için Allah katındaki devamlı yenilenen ve tükenmeyen nimetler, müşriklerin onlara sunmuş oldukları sınırlı ve tükenen nimetlerden daha hayırlıdır. Çünkü insanoğlunun hazinesi vermekle tükenmeye mahkum, Allah’ın hazineleri ise sınırsız ve bâki olandır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
وَ , atıf harfidir. Kasem üslubunda gelen terkipte لَ , mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Cümle, mukadder kasemin cevabıdır. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapılır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Mahzuf kasem ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş cevap olan وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır.
نَجْزِيَنَّ fiilinin mef’ûlü konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sıla cümlesi olan صَبَرُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Masdar harfi مَا ve akabindeki كَانُوا يَعْمَلُونَ cümlesi, masdar tevilinde, nakıs fiil كاَن ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup بِاَحْسَنِ ‘nin muzafun ileyhidir.
بِاَحْسَنِ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
اَجْرَهُمْ ifadesinde istiare sanatı vardır. Sabredenlere verilecek mükafat, işçiye ödenen ücrete benzetilmiştir.
لَنَجْزِيَنَّ fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.
Önceki cümledeki gaib zamirden bu cümlede azamet zamirine geçişte iltifat sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَعْمَلُونَ cümlesi, كَانَ ’nin haberidir.
Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَ ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
كَانَ ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)
كَانَ ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s. 124)
Ayetin başındaki Allah lafzından sonra, bu cümlede azamet zamirine iltifat vardır.
مَا - عِنْدَ - الَّذ۪ينَ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Son cümlede yapmak anlamına gelen فعل fiili değil de عمل fiilinin tercih edilmesinde mürâât-ı nazîr sanatı olabilir. عمل canlıdan isteğe bağlı, kasıtlı olarak meydana gelen iyi ya da kötü her fiile denir. Araplar عمل fiilini hayvanlara çok nadir nispet etmişlerdir. (Rağıb el-İsfehani, Müfredât)
Ayette بِاَحْسَنِ [en güzeliyle] ifadesinin kullanılması, onun güzelliğinin mükemmeliyetini bildirmek içindir. Nitekim “ve ahiret sevabının güzelliğini verdi.” (Âl-i İmran Suresi, 148) ayeti de bu kabildendir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)