İsrâ Sûresi 72. Ayet

وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلاً  ...

Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kimse
2 كَانَ olan ك و ن
3 فِي
4 هَٰذِهِ şu (dünyada)
5 أَعْمَىٰ kör ع م ي
6 فَهُوَ o
7 فِي
8 الْاخِرَةِ ahirette de ا خ ر
9 أَعْمَىٰ kördür ع م ي
10 وَأَضَلُّ ve daha da sapıktır ض ل ل
11 سَبِيلًا yolu س ب ل
 
İlâhî hikmet, bu imtihan dünyasında insanoğluna nimetler vermesine paralel olarak sorumluluklar da yüklemiştir. İnsan değerli bir varlık olarak yaratılmış, karalara ve denizlere hâkim kılınmış, güzel nimetlerle rızıklandırılmış, kendisine birçok varlığı hizmetinde kullanma imkânı verilmiştir. Şu halde onun bu konumunun gerektirdiği sorumlulukları da olmalıdır; ilk sorumluluğu da kendisini seçkin kılan, ihsanlarda bulunan Allah’ı tanımak, O’na iman etmek, inancına uygun amelî davranışlarda bulunmak ve ahlâkî bir hayat sürdürmektir. 71-72. âyetlerde bu sorumluluğu yerine getirenlerin ve getirmeyenlerin âhiretteki durumlarına ilişkin kısa ve özlü bir açıklama yapılmakta, dolayısıyla bir uyarıda bulunulmaktadır. 
 
  “Önder” diye çevirdiğimiz imam kelimesi “amel defteri, her ümmete indirilmiş olan kutsal kitap, her ümmetin kendi peygamberi, mezhep imamları, her asrın önderi, her topluluğun öncelikle ağırlık verdikleri ve meşhur oldukları iyi veya kötü işleri” gibi çeşitli şekillerde açıklanmıştır. Taberî, Araplar’daki anlamını dikkate alarak imam kelimesini, “Her topluluğun, görüş ve inanç sahiplerinin dünyada kendilerine önder ve rehber kabul ettikleri kişiler” olduğu görüşünü tercih eder (XV, 127). 
 
“Amel defteri” diye çevirdiğimiz kelimenin âyetteki karşılığı “kitâb”dır. 71. âyette amel defteri sağ taraftan verilecek olanların onları okuyacakları bildirilirken, solundan verilenlerden söz edilmemiştir. Bu konuda Râzî şöyle der: “Amel defteri solundan verilenler, onun içerdiği büyük kötülükleri, çirkinlikleri, utanç verici günahları görünce kalplerini korku ve dehşet sarar; o kadar ki dillerinde amel defterlerini okuyacak mecal kalmaz” (XXI, 18). Onların durumunu 72. âyet haber veriyor: “Bu dünyada kör olanlar âhirette de kördür.” 
 
 70. âyette belirtilen üstün lutufların asıl sahibini göremeyen, varlık ve olayların arkasındaki yaratıcı güçten habersiz olarak yaşayan basiret yoksunu inkârcıların âhiretteki durumunun daha kötü olacağı bildiriliyor. Hasan-ı Basrî’den bu âyetle ilgili şöyle bir açıklama nakledilmektedir: Bu dünyada yoldan çıkıp inkâra sapmış olanlar âhirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır. Çünkü böyleleri dünyada iken tövbe etselerdi tövbeleri kabul edilecekti, fakat âhirette artık kabul edilmeyecektir; dünyada kendilerine çeşitli felâketlerden korunma imkânları verilmişti, âhirette asla böyle imkânlara sahip olamayacaklardır (Râzî, XXI, 19).
 
 72. âyete “Dünyada kör olanlar, yani Allah’ı tanımayanlar âhirette hiç tanımayacaklar” şeklinde bir mâna verilmişse de müfessirlerin çoğu bu görüşü reddeder. Çünkü âhirette herkes zorunlu olarak Allah’ı tanıyıp, O’na iman edecektir. Şu halde oradaki körlük, cennetin yolunu görememek, yani ondan mahrum kalmaktan kinayedir (Râzî, XXI, 19). Dünya âhiretin tarlasıdır. Bu dünyada hakikati görüp tanıyan ve bu sayede doğru imana ulaşan, iyi ve güzel işlerle ruhlarını zenginleştirenler âhirette bunun karşılığını eksiksiz bulacaklardır; onların amel defterleri sağ yanlarından verilecek ve asla haksızlığa uğramayacaklardır.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 505-506
 

وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلاً

 

وَ  atıf harfidir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.

كَان  isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانَ  şart fiili olup fetha üzere mebni, nakıs mazi fiildir.  كَانَ nin ismi müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir.  

ف۪ي هٰذِه۪ٓ  car mecruru  اَعْمٰى ya müteallıktır.  اَعْمٰى  kelimesi  كَانَ nin haberi olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen mansubdur.

فِي الْاٰخِرَةِ  car mecruru  اَعْمٰى ya müteallıktır.  اَعْمٰى  mübtedanın haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

اَضَلُّ  atıf harfi  وَ la  اَعْمٰى ya matuftur.  سَب۪يلاً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَعْمٰى - اَضَلُّ  kelimeleri ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh” denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلاً

 

Atıfla gelen ayet, …مَنْ اُو۫تِيَ  cümlesine hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap ise insanlardır. 

Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.  مَنْ  mübteda,  كانِ nin dahil olduğu isim cümlesi, şart cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesindeki  ف۪ي هٰذِه۪ٓ, haber olan اَعْمٰى ’ya müteallıktır. Car mecrurun amiline takdimi, ihtimam içindir.

فَ  karinesiyle gelen cevap  فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلاً, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

İşte bu bedbaht insanlar, körden bile daha çok yolunu şaşıranlardır. Zira onlar, kendilerine bahşedilmiş olan yeteneği kullanmamışlar ve hakkı bulma vasıtalarını kullanılmaz duruma getirmişlerdir. İşte bu kör, amel defteri solundan verilenin ta kendisidir. Zira ondan önce zikredilen mukabil fırkanın hali buna delalet etmektedir. (Ebüssuûd, Âşûr) 

ف۪ي هٰذِه۪ٓ  ve  فِي الْاٰخِرَةِ  ibarelerindeki  فِي  harflerinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla ahiret ve işaret edilen dünya, içine girilebilen maddi şeylere benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Dünya ve ahiret, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

اَعْمٰى  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. اَضَلُّ, haber olan  اَعْمٰى ya matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür. سَب۪يلاً  temyiz olarak mansubdur.

Şart ve cevap cümleleri arasında müzâvece sanatı vardır.

“Şart ve ceza cümlelerinde iki mananın eşleşmesi”dir. Müzâvece sadece cezada vuku bulur. Buna tezâvüc de denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Cenab-ı Hakk'ın, “Kim bu dünyada kör olursa o ahirette de kördür.” buyruğu ile gözün kör olması kastedilmemiş; aksine bununla kalbin körlüğü kastedilmiştir. 

İbni Abbas, “Kim, bu görüp müşahede ettiği nimetleri görmez de nankör olursa o görmediği, müşahede etmediği ahiret hususunda kördür; yolca da daha şaşkındır.” der. Bu izaha göre ayetteki  ف۪ي هٰذِه۪ٓ  şeklindeki işaret zamiri, önceki ayetlerde bahsedilen o nimetlere bir işaret olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette  اَعْمٰى  kelimesinde bedî’ bir istiare vardır. اَعْمٰى  ile kastedilen gözün körlüğü değil, basiretsizliktir. Gerçeği görmeyen, hakkı tanımayan kimse önünü görmeyen, yolu bulamayan kör bir insana benzetilmiştir. (Sâbûnî, İbdâu’l Beyân ve Âşûr)