İsrâ Sûresi 73. Ayet

وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً  ٧٣

Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 كَادُوا az daha onlar ك و د
3 لَيَفْتِنُونَكَ seni kandıracaklardı ف ت ن
4 عَنِ
5 الَّذِي
6 أَوْحَيْنَا vahyettiğimizden و ح ي
7 إِلَيْكَ sana
8 لِتَفْتَرِيَ iftira atman için ف ر ي
9 عَلَيْنَا üstümüze
10 غَيْرَهُ ondan başkasını غ ي ر
11 وَإِذًا işte o zaman
12 لَاتَّخَذُوكَ seni edinirlerdi ا خ ذ
13 خَلِيلًا dost خ ل ل
 
Önceki âyetler grubunun sonunda bu dünyada kör olanların âhirette de kör olacakları belirtilmişti. Burada ise bu dünyada kör olanların körlüklerine Mekke putperestlerinin Hz. Peygamber’e karşı sergiledikleri tutumlarından bir örnek veriliyor. Onlar genellikle benzeri her zaman görülen diğer bâtıl inanç ve ideoloji sahipleri gibi doğru olan düşünce ve hayat tarzının güçlenip yaşamasından rahatsız oluyor, kendileri yoldan saptıkları gibi Resûlullah’ı da kendi çizgilerine çekmeye çalışıyorlardı. İşte âyet metnindeki fitne kavramının buradaki anlamı, bizzat Peygamber’in, düşmanları tarafından böyle bir tehlikenin içine çekilmeye çalışılmasıdır. Eski tefsirlerde müşriklerin Hz. Peygamber’i kendi yollarına çekmeleriyle ilgili çeşitli rivayetler sıralanmışsa da (bk. Taberî, XV, 129-130; Kurtubî, X, 304-305) İbn Âşûr haklı olarak bu rivayetleri temelsiz bulmakta ve şöyle demektedir (XV, 172): Peygamber’in putperestleri İslâm’a çekmek ve müslümanlara güvenlik ortamı sağlamak istemesi, onun içinde putperestlerin bazı önerilerini olumlu karşılama eğilimi doğurdu. Bu öneriler, onlara karşı daha yumuşak bir üslûp kullanma, kendilerini dinleme, liderlerine meclislerde yer açma gibi Peygamber’in onları memnun etmesini sağlayacak, gönüllerini kazanmaya ve sonuçta dini yaymaya yarayacak davranışlardı; en azından bunlar müslümanlara bir zarar doğurmayacaktı. İşte âyet Resûlullah’ı bu tür tutumlar hususunda dikkatli olmaya çağırmaktadır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 507
 

وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ 

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. اِنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اِنَّ ’dir. 

كَادُوا  mukarebe fiillerinden olup nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasbeder. 

كَادُوا  nakıs, damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  كَادُوا ‘nun ismi olarak mahallen merfûdur. لَيَفْتِنُونَكَ  cümlesi, كَادُوا ‘nün haberi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi,  اِنْ ‘in muhaffefe  اِنَّ  olduğuna delalet eden lam-ı farikadır.

يَفْتِنُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsul  عَنِ  harfi ceriyle  يَفْتِنُونَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اَوْحَيْنَٓا ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اَوْحَيْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْكَ  car mecruru  اَوْحَيْنَٓا  fiiline mütealliktir. 

لِ  harfi, تَفْتَرِيَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle  لَيَفْتِنُونَكَ ‘ye mütealliktir. 

تَفْتَرِيَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  عَلَيْنَا  car mecruru تَفْتَرِيَ  fiiline mütealliktir. غَيْرَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra.Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَوْحَيْنَٓا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi وحي ’dir. 

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

تَفْتَرِيَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  فري ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً

وَ  atıf harfidir.Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذاً  cevap harfidir. لَ  harfi mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Takdiri, لو فعلت ذلك لاتّخذوك خليلا  (Bunun yapsaydın muhakkak ki seni dost edinirlerdi) şeklindedir.

اتَّخَذُوكَ  damme üzere mebni mazi fiildir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. خَل۪يلاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.  ألفي -  دري -  رأي -  وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ -  حسب -  خال - زعم - عدّ  fiilleridir.

3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ  - ردّ  -  ترك  fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 

1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اتَّخَذُو  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

خَل۪يلاً ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ 


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Peygamber Efendimizdir. 

اِنْ , tahfif edilmiş  اِنّ ’dir. Nakıs fiil  كَاد  ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَاد ’nin haberi olan  لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ  cümlesine dahil olan lam,  اِنْ ’in muhaffefe olduğuna işaret eden lam-ı farikadır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahaldeki müfret müzekker has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي ‘nin sılası olan  اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اَوْحَيْنَٓا  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ  ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ  cümlesi, masdar tevilinde olup harf-i cerle birlikte  لَيَفْتِنُونَكَ  fiiline mütealliktir.

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. لِتَفْتَرِيَ  fiiline müteallik  عَلَيْنَا  car mecruru,  ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir. 

 

 وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً

 

وَ , atıf veya istînâfiyedir. Şart üslubuyla gelen terkipte  اِذاً , cevap harfi, cümleye dahil olan  لَ , mukadder şartın cevabına gelen harftir.  لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً  cümlesi, takdiri  لَوْعَمَلْتَ ذَلِكَ  [eğer böyle yaparsan] olan mahzuf şartın cevabıdır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cevap cümlesi olan  اتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecâz-ı mürsel mürekkeptir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

İkinci mef’ûl olan  خَل۪يلاً ’deki nekrelik, nev ve tahkir ifade eder. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

لَيَفْتِنُونَكَ - لِتَفْتَرِيَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Zeccâc şöyle der: "Ayet-i kerimenin manası  كَادُوا يَفْتِنُونَكَ  “Seni neredeyse fitneye düşüreceklerdi.” şeklindedir. Bu ifadelere,  اِنْ  ve lâm tekid için dahil olmuşlardır.  اِنْ  şeddeli olan  اِنَّ ’den hafifletilmiş olan  اِنْ ’dir. Lâm da اِنَّ ’den hafifletilmiş olan اِنْ  ile olumsuzluk için olan اِنْ ’i birbirinden ayırmak için gelmiştir. Buna göre mana, “Gerçekten durum ve hal şudur: Onlar, seni neredeyse fitneye düşüreceklerdi.” Yani onlar, fitne yaparak seni aldatacaklardı. Fitne kelimesinin asıl manası, denemek ve sınamaktır. Nitekim Arapçada sarraf, altını ateşe sokup onun hasını tortusundan ayırmak için erittiğinde  فتن الصائغ الذهب  denir. Daha sonra ise Araplar bu kelimeyi, bir şeyi çığırından ve istikametinden kaydıran, çıkaran herkes hakkında kullanarak, “O onu fitneye düşürdü.” manasında,  فتنه  dediler. Buna göre Cenab-ı Hakk'ın  وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذٖى اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ  buyruğunun manası, onların üzerinde bulundukları hal hususunda kendilerine muvafık, şirklerinden de hoşnut oldu, “Onlar neredeyse seni, sana vahyettiğimiz şeyden yani Kur'an'dan saptırıp döndüreceklerdi.” şeklinde olur ki bu da “O Kur'an'ın hükmünden” demektir. Bu böyledir; zira, onlara istediklerini vermede, Kur'an'ın hükmüne muhalefet söz konusuydu. Ayetin devamında  لِتَفْتَرِىَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ  “başkasını uydurup bize iftira edesin diye” buyurulmuştur. Yani “Bizim sana vahyettiğimizden başkasını uydurman için” demektir ki bu da onların Hz. Peygambere, “De ki: Bunu bana Allah emretti.” şeklindeki sözleridir. Cenab-ı Hakk,  وَاِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلٖيلًا  “O takdirde seni dost edineceklerdi.” buyurmuştur. Yani “Sen eğer onların istediğini yapsaydın, seni dost edinecekler ve insanlara senin, onların üzerinde bulundukları hal hususunda kendilerine muvafık , şirklerinden de hoşnut olduğunu ifade edeceklerdi.” demektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)