İsrâ Sûresi 96. Ayet

قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً  ٩٦

De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 كَفَىٰ yeter ك ف ي
3 بِاللَّهِ Allah
4 شَهِيدًا şahid olarak ش ه د
5 بَيْنِي benimle ب ي ن
6 وَبَيْنَكُمْ sizin aranızda ب ي ن
7 إِنَّهُ şüphesiz O
8 كَانَ ك و ن
9 بِعِبَادِهِ kullarını ع ب د
10 خَبِيرًا haber alır خ ب ر
11 بَصِيرًا görür ب ص ر
 
“Kurtuluş rehberi” diye çevirdiğimiz hüdâdan maksat vahiy bilgisidir (Taberî, XV, 166; Zemahşerî, II, 375). Bu âyetlerden anlaşıldığına göre putperestlerin Hz. Peygamber’e inanmamalarının bir sebebi de, onun melek benzeri bir varlık değil kendileri gibi bir insan olmasıydı. Halbuki onlar, peygamberlerin insan üstü olması gerektiğini düşünüyorlar; Allah’ın, peygamberleri insanların kendi varlık türlerinden göndermesindeki hikmeti anlayamıyorlardı. Eğer yeryüzünde melekler yaşasaydı iletişim kurabilmeleri için Allah onlara elçi olarak melek gönderirdi. Ama Allah insanlara peygamber olarak melek gönderseydi onu göremezler, kendi dilleriyle iletişim kuramazlar, sonuçta risâletin hedefi gerçekleşemezdi.
 
96. âyet, davet ve tebliğin bütün açıklığına, ikna ediciliğine rağmen müşriklerin red ve inkârda inat etmeleri, küstahça tavırlarını sürdürmeleri karşısında Peygamber’e güven telkin ederken inkârcılara da bu anlamsız tavırlarının Allah tarafından bilindiği hatırlatılarak bir defa daha uyarıda bulunulmaktadır.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 522
 

قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli,  كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً ‘dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

كَفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. بِ  harf-i ceri zaiddir.  للّٰهِ  lafza-i celâl lafzen mecrur,  كَفٰى  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. شَهٖيداً  temyiz olup fetha ile mansubdur. 

بَيْن۪ي  mekân zarfı,  شَه۪يداً ‘e mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بَيْنَكُمْ  mekân zarfı atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfuz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhuz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez. Ayette melfuz mümeyyez şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  

هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كَانَ ‘nin dahil olduğu cümle  اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانَ ‘nin ismi müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِعِبَادِه۪  car mecruru  خَب۪يراً ‘e mütealliktir. خَب۪يراً  kelimesi  كَانَ ‘nin haberi olup fetha ile mansubdur. بَص۪يراً  ikinci haberi olup fetha ile mansubdur. 

خَب۪يراً  -  بَص۪يراً  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

بِاللّٰهِ ’deki  ب  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.  اللّٰهِ  lafzen mecrur, mahallen merfû konumda müsnedün ileyhtir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. 

شَه۪يداً  temyizdir. Temyiz anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır. 

َشَه۪يد  kelimesi  شَاهِدُ ’nun mübalağasıdır.  شَاهِدُ, bir hadise vukua gelirken orada olup hadisenin vukuunu gözüyle görendir. Hadise yerine uzak olanlar gözleriyle göremeyeceklerinden, başka vasıta ile olayı öğrenseler bile onlara şahit denmez. Şehit, insanların hazır bulunmadıkça bilemedikleri şeyleri bilen, gören ve haberi olandır. َشَه۪يد , bu vasfın müsnedün ileyhte sürekli varlığına, onun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eden sıfat-ı müşebbehe vezninde gelmiştir.

بَيْنَ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah’ın şahit olarak kâfi olduğu sözünde tağlîb vardır. Allah sadece şahit olarak değil, basîr, semî, hafîz vs. olarak da yeter. 

وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا [Hakiki şahit olarak Allah yeter.] buyurmuştur ki bu, وَكَفٰى اللّٰه شَه۪يداً  takdirindedir. (yani buradaki  بِ  harfi zâiddir.) (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb,Nisa/166 - Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)

 اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. 

اِنَّ ’nin haberi olan  كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً  cümlesi, nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir.  بِعِبَادِه۪  car mecruru, ihtimam için amili olan  خَب۪يراً  ‘e takdim edilmiştir.

كَانَ ’nin iki haberi olan  خَب۪يراً بَص۪يراً۟ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın müsnedün ileyhte sürekli varlığına, onun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Aralarında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Aralarında  وَ  olmaması Allah’a ait bu iki sıfatın her ikisinin birden mevcudiyetine işarettir.

Veciz ifade kastına matuf  بِعِبَادِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait olan zamire muzâf olması  عِبَادِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.

كَانَ ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s. 124)

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ  ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Ayetin bu son cümlesi Allah teala’nın kafi olduğu manası için talil olaral gelmiştir. 

Aynı zamanda bu cümle lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Haberdar olmasıyla kastedilen cezasını verecek olmasıdır.

"Çünkü O, kullarından çok iyi haberdardır, çok iyi görendir” onların görünen ve görünmeyen hallerini bilir; ona göre karşılığını verir. Bunda Resulullah (s.a.v) 'e teselli, kâfirlere de tehdit vardır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl - Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Sayfadaki bütün ayetler nekre kelimelerle son bulmuştur. Bu kelimelerin oluşturduğu ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir.