Kehf Sûresi 108. Ayet

خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً  ١٠٨

Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde ebedî kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler.  (107 - 108. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 خَالِدِينَ sürekli kalacaklardır خ ل د
2 فِيهَا orada
3 لَا hiç
4 يَبْغُونَ istemezler ب غ ي
5 عَنْهَا oradan
6 حِوَلًا ayrılmak ح و ل
 
İnanmayanlara verilecek cezaya karşılık inanıp iyi davrananlar, firdevs cennetlerine yerleştirilecek, orada ebedî kalacaklardır. Çünkü bunlar Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya gayret etmişler, amellerini O’nun emirleri doğrultusunda ve rızâsına uygun biçimde gerçekleştirmişlerdir.
 
 “Bahçelerin en iyisi, ortası, en güzel yeri, üzüm bağı, ağaçları sık ve çeşitli olan veya etrafı çevrili olan bahçe” anlamına gelen firdevs ile ilgili olarak Resûlullah bir hadisinde şöyle buyurur: “Cennette yüz derece vardır. Her derece arası, gökle yer arası kadar geniştir. Allah onları kendi uğrunda cihad edenler için hazırlamıştır. Allah’tan istediğiniz zaman ondan firdevsi isteyiniz. O, cennetin ortası ve en yüksek yeridir. Cennetin nehirleri oradan fışkırır. Üstünde de yüce rahmânın arşı vardır (Beyhak^, IX, 159).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 584-585
 

خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً

 

خَالِد۪ينَ  önceki ayetteki  لَهُمْ ’deki zamirin hali olup nasb alameti  ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır. ف۪يهَا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً  cümlesi,  خَالِد۪ينَ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur. 

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَبْغُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  عَنْهَا  car mecruru  يَبْغُونَ  fiiline mütealliktir. حِوَلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette ilki müfred ikincisi fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

خَالِد۪ينَ  ; sülasi mücerredi  خلد  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً

 

خَالِد۪ينَ , önceki ayetteki  لَهُمْ ’deki zamirin halidir. ف۪يهَا  car-mecruru, ism-i fail vezninde gelerek fiil gibi amel eden  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir.

Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. 

لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً  cümlesi  خَالِد۪ينَ  ‘deki zamirden haldir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَنْهَا  car mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir. حِوَلاً ‘in mahzuf mukaddem haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mef’ûl olan  حِوَلاً ‘deki nekrelik nev ve umum ifade eder. Nefiy siyakında nekre, selbin umum ve şumûlüne işarettir. Bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.

Bu ifade, cennetin son derece mükemmel olduğuna delalet eder. Çünkü insan dünyada iken saadet sayılacak bir dereceye ulaştığında, gözü yine de ondan üstün olana geçer. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)