قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَداً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | لَوْ | şayet |
|
3 | كَانَ | olsa |
|
4 | الْبَحْرُ | deniz |
|
5 | مِدَادًا | mürekkep |
|
6 | لِكَلِمَاتِ | sözleri(ni yazmak) için |
|
7 | رَبِّي | Rabbimin |
|
8 | لَنَفِدَ | tükenir |
|
9 | الْبَحْرُ | deniz |
|
10 | قَبْلَ | önce |
|
11 | أَنْ |
|
|
12 | تَنْفَدَ | tükenmeden |
|
13 | كَلِمَاتُ | sözleri |
|
14 | رَبِّي | Rabbimin |
|
15 | وَلَوْ | ve şayet |
|
16 | جِئْنَا | getirsek bile |
|
17 | بِمِثْلِهِ | bir o kadarını daha |
|
18 | مَدَدًا | yardım için |
|
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli, لَوْ كَانَ الْبَحْرُ ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
كَانَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
الْبَحْرُ kelimesi كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur. مِدَاداً kelimesi كَانَ ‘nin haberi olup lafzen mansubdur.
لِكَلِمَاتِ car mecruru مِدَاداً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.
رَبّ۪ي muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi لَوْ ‘in cevabının başına gelen rabıtadır. نَفِدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْبَحْرُ fail olup lafzen merfûdur. قَبْلَ zaman zarfı, نَفِدَ fiiline müteallıktır.
قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَعْدَ ve قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:
1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.
2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.
3. Cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında اَنْ bulunur.
4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince zamme üzere mebni olurlar.
Ayette قَبْلَ başına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduğu için mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, قَبْلَ ‘nin muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَنْفَدَ mansub muzari fiildir. كَلِمَاتُ fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.
رَبّ۪ي muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَداً
وَ haliyyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
جِئْنَا şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri; لنفد (Muhakkak tükenirdi) şeklindedir.
بِمِثْلِه۪ car mecruru جِئْنَا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَدَداً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.
Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي
Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz.Peygamberdir. Hz. Peygamber’e emirle gelen bu ayet istînâf cümlesidir.
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Ayetin başında قُلْ emrinin bulunması mekulü’l-kavlin Allah katında bir önemi ve şanı, ciddiyeti bulunduğuna işaret eder.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan … لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً cümlesi, şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır.
كَانَ ’nin dahil olduğu كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي cümlesi, şart cümlesidir.
لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي car mecruru, كَانَ ’nin haberi olan مِدَاداً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması sebebiyle mütekellim zamirinin ait olduğu Hz. Peygamber ve Rabb ismine muzâf olan لِكَلِمَاتِ , şan ve şeref kazandırmıştır.
لَوْ edatı; şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler ِلَوْ edatını ‘’şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. Bu tanıma göre cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. Yani şartın imkânsızlığında cevabın da imkânsızlığını ifade eden bir edat olmaktadır. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
الْبَحْرُ kelimesindeki أل takısı cins içindir. Hakiki istiğrak manasındadır. Bütün denizler demektir.
Lâm-ı rabıtanın dahil olduğu, لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي cümlesi, لَوْ ’in cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi أنْ ve akabindeki اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي cümlesi, masdar teviliyle zaman zarfı قَبْلَ ’nin muzâfun ileyhidir. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَداً
Ayetin son cümlesine dahil olan وَ haliyedir. لَوْ şart harfidir. Müteakip جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَداً cümlesi, cevabı mahzuf şart cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Takdiri لنفد (Muhakkak tükenirdi) olan cevap cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette temsilî istiare vardır. (Âşûr)
Ayet-i Kerime’de Allah Teâlâ’nın ilminin genişliği temsil yoluyla anlatılmıştır. Yani “dünyadaki denizlerin hepsi mürekkep olsa …” demektir. Allah’ın kelimelerinden kasıt O’nun ilmi, azameti ve celâlidir.
Çok olmasına rağmen denizlerin suyu tükenir ve biter. Fakat Allah'ın kelimeleri tükenmez. Denizden bir misli daha su getirsek yine Allah'ın kelimeleri tükenmez. Bu ayetin benzeri Kamer/27 dir. Bu iki ayette de temsili olarak, haddi olmayan ilahi ilmi, yaratılmış olanlardan hiç birinin ihata edemeyeceği temsili olarak anlatılmaktadır. (İbdâul Beyan ve Âşûr)
Şu halde bu ifade, denizler tükendikten sonra Allah'ın sözlerinin de biteceğine delalet etmez.
Ayetteki "Ve bir o kadarını daha ilave getirsen" bölümü, telkin edilen kelAma dahil olmayıp doğrudan doğruya Allah tarafından ifade edilmekte olup bunun içeriğini tahkik, manasını tasdik etmekle beraber bir de içeriğe kuvvet katmak için getirilmiştir. Yani biz bir o kadarını daha ilave ve destek olarak getirsek de getirmesek de Allah'ın sözlerinin yazılması bitmeden o mürekkep denizler mutlaka tükenecektir. Zira nihayetleri olan iki şeyin toplamının da nihayeti vardır. Hatta varlık kavramına dahil olan bütün cisimlerin, mutlaka nihayetleri vardır. Zira boyutlu bütün varlıkların nihayetli olduklarına kesin deliller vardır. (Ebüssuûd)
Aklen muhal olsa bile “eğer” ifadesiyle bu unsurları tahayyülde yaşatarak, zihinde oluşan tabloda ifadeler algıya yaklaştırılmıştır.
Kur'an-ı Kerîm’de burada olduğu gibi mukârabe fiilleri ve şart edatları ile mübalağa anlamı yüklenmiş başka ayetler de vardır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
نَفِدَ - تَنْفَدَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak, مِدَاداً - مَدَداً kelimeleri arasında cinas-ı muharref, لَوْ - كَلِمَاتُ - رَبّ۪ي - بَحْرُ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.