Kehf Sûresi 45. Ayet

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِراً  ...

Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاضْرِبْ ve anlat ض ر ب
2 لَهُمْ onlara
3 مَثَلَ misalini م ث ل
4 الْحَيَاةِ hayatının ح ي ي
5 الدُّنْيَا dünya د ن و
6 كَمَاءٍ bir su م و ه
7 أَنْزَلْنَاهُ indirdik ن ز ل
8 مِنَ -ten
9 السَّمَاءِ gök- س م و
10 فَاخْتَلَطَ karıştı خ ل ط
11 بِهِ onunla
12 نَبَاتُ bitkisi ن ب ت
13 الْأَرْضِ yerin ا ر ض
14 فَأَصْبَحَ ve haline geliverdi ص ب ح
15 هَشِيمًا çöp kırıntıları ه ش م
16 تَذْرُوهُ savurduğu ذ ر و
17 الرِّيَاحُ rüzgarların ر و ح
18 وَكَانَ ve ك و ن
19 اللَّهُ Allah
20 عَلَىٰ üzerine
21 كُلِّ her ك ل ل
22 شَيْءٍ şey ش ي ا
23 مُقْتَدِرًا kadirdir ق د ر
 
Mekkeli bazı zenginler, mallarının ve oğullarının çokluğu sebebiyle şımardıkları için tevhid dinine girmeye tenezzül etmiyor (Kalem68/14-15), hayatın sadece dünyadan ibaret olduğunu iddia ediyorlardı (bk. Câsiye 45/24). Yüce Allah, onların şımarmasına sebep olan dünya hayatının durumunu; insanın içini açan bitki örtüsüne hayat vermekte olan suya benzetiyor; ama bir süre sonra su çekiliyor, bitkiler kuruyor ve toza toprağa karışıyor. Bu ibretli benzetmeye göre, insanları aldatan dünya hayatı fânidir, mal ve çocuklar da bu dünyanın süsüdür; kısa bir süre sonra fâni olan gidecek, sâlih amel kalacaktır. “İyi davranışlar” diye çevirdiğimiz ve kalıcı olduğu açıklanan sâlihâthem inanmayı hem de İslâm’ın yapılmasını emrettiği ve hoş karşıladığı, ahlâkî değerlere uygun işleri ve güzel davranışları ifade etmektedir. Allah’ı zikretmek, namaz, oruç, hac, zekât ve benzeri bütün ibadetler; cihad etmek, iyiliğe yöneltmek, kötülükten sakındırmak, ana babaya, akrabaya ve komşulara iyi davranmak, adalet, ihsan vb. Kur’an’ın öngördüğü bütün iyi işler dünyada insanlara fayda verecek ve âhirette de kurtuluşa vesile olacak sâlih amellerdir. İnsana yakışan, dünya hayatında yapacağı iyi işlerle ebedî saadetini kazanmaktır. Bununla beraber İslâm, helâl mal kazanmayı ve dünya nimetlerinden istifade etmeyi de yasaklamamıştır: “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır” (A‘râf7/32). Ancak İslâm bu nimetlerin fakirlere karşı kibir ve gurur vesilesi edilmesini, maddî ve psikolojik baskı aracı yapılmasını hoş görmez.
 

Heşeme  هشم :  هَشْم  kuru ot ya da bitki gibi yumuşak ve kırılgan şeylerin ufalanması/kırılmasıdır. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de isim formunda sadece 2 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri hâşim ve Hâşimî'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اضْرِبْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. 

لَهُمْ  car mecruru  اضْرِبْ  fiiline müteallıktır.

مَثَلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْحَيٰوةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الدُّنْيَا  kelimesi,  الْحَيٰوةَ nin sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَمَٓاءٍ  car mecruru  اضْرِبْ  fiilinin mahzuf ikinci mef’ûlün bihine müteallıktır.

اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ  cümlesi  مَٓاءٍ in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir.  Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline müteallıktır.


 فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ 

 

Fiil cümlesidir. فَ  atıf harfidir.  اخْتَلَطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  بِه۪  car mecruru   اخْتَلَطَ  fiiline müteallıktır.

نَبَاتُ  fail olup lafzen merfudur. Aynı zamanda muzâftır.  الْاَرْضِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَصْبَحَ  atıf harfi  فَ  ile  اخْتَلَطَ ’ya matuftur.  اَصْبَحَ  fetha üzere mebni nakıs mazi fiildir. كَانَ  gibi isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

اَصْبَحَ ’nın ismi müstetir olup takdiri هو dir. هَش۪يماً  kelimesi  اَصْبَحَ ’nın haberi olup fetha ile mansubdur.  تَذْرُوهُ  fiili,  هَش۪يماً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

تَذْرُوهُ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الرِّيَاحُ  fail olup lafzen merfûdur.

اخْتَلَطَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  خلط ’dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِراً

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  fetha üzere mebni, nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

اللّٰهُ  lafza-i celâli,  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.

عَلٰى كُلِّ  car mecruru  مُقْتَدِراً ’a müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مُقْتَدِراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.

مُقْتَدِراً  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette car-mecrur  لَهُمْ, mef’ûle ihtimam için takdim edilmiştir.

الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ  için sıfattır.  اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ  cümlesi de  مَٓاءٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Sıfat cümlesinde azamet zamirine isnad edilerek tazim ifade edilmiştir. 

Teşbih edatını, müşebbehün bih mürekkeb olduğu zaman müfred bir kelime de takip edebilir. Bu ayette olduğu gibi müfredin, mürekkeb müşebbehün bih ile sıkı bir bağlantısı vardır.

Bu teşbihten murad, dünya hayatını suya benzetmek değildir. Murad; dünya hayatının güzelliğini sonra da helak oluşunu; şiddetli bir yağmurun ardından yeşeren ve güzelleşen bitkilerin daha sonra kuruyup rüzgârın uçurduğu ve sanki hiç orada bulunmamış gibi olma halinden oluşan bir heyete benzetmektir. Vech-i şebeh; mükemmel bir halin akabinde helak olmaktır. Burada teşbih harfi müşebbehün bihe (ki nebattır) değil, nebatın, yapraklarının, meyvelerinin oluşmasında önemli bir unsur olan su lafzına dahil olmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi - Ebüssuûd)

بِه۪ ’deki  بِ , sebebiyyedir ve zamir  مَٓاءٍ ’ne aittir. Yani yeryüzünün bitkileri su sebebiyle ihtilat etmiş, birbirine karışmıştır.  بِ  harf-i ceri  اخْتَلَطَ  fiilinin mef’ûl’e olan geçişliliği için gelmemiştir, zira bu şekilde mana açık olmayacaktır. Yeryüzünün, gökyüzünden sonra zikredilmesi ise tıbâk sanatını daha da güzel hale getirmiştir ve

اَصْبَحَ  fiili, yaygın olduğu üzere  صارَ  manasına gelecek şekilde kullanılmıştır. (Âşûr)


 فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ 

 

Cümle  فَ  ile önceki ayetteki …اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi cümleler arasındaki anlam bütünlüğüdür.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiillerin mazi sıygası hudûs, sebat, temekkün ve istikrara işaret etmektedir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede car mecrur  بِه۪ , faile takdim edilmiştir. Bu takdim car mecrurun cümledeki önemine binaendir.

Nakıs fiil  اَصْبَحُ ’nun dahil olduğu isim cümlesi  فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ , makabline  فَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

تَذْرُوهُ  cümlesi,  اَصْبَحَ ’nın haberi olan  هَش۪يماً  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Müşebbehün bih su değildir, suyun hali de değildir; bilakis toplamdan çıkarılan durumdur ki o da su ile gelişen bitkinin halidir. Yeşerdi, sürgün verdi, sonra da rüzgârın savurduğu kırıntı haline geldi, hiç olmamış gibi oldu. (Beyzâvî)


وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِراً

 

Cümle makabline matuftur.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetin sonundaki bu cümle itiraziyyedir. (Âşûr)

Bütün kemal sıfatlara şamil lafza-i celâlin  كَانَ ’nin ismi olarak gelmesi telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  بِكُلِّ شَيْءٍ  amili olan  مُقْتَدِراً ’e takdim edilmiştir. Bu takdim Allah’ın her şeye muktedir olduğu, kudret gücünün, umuma şamil olduğunu vurgulamıştır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

İsm-i fail, kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)

Allah Teâlâ’nın azamet ve kudretini muhatapların zihninde yerleştirmek ve önceki cümlelerin manasını pekiştirmek için ıtnâb yapılmıştır.

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَnin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

الْاَرْضِ - السَّمَٓاءِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı,  مَٓاءٍ - الدُّنْيَا - الْاَرْضِ - السَّمَٓاءِ - الرِّيَاحُۜ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.