Kehf Sûresi 46. Ayet

اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً  ٤٦

Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الْمَالُ mal م و ل
2 وَالْبَنُونَ ve oğullar ب ن ي
3 زِينَةُ süsüdür ز ي ن
4 الْحَيَاةِ hayatının ح ي ي
5 الدُّنْيَا dünya د ن و
6 وَالْبَاقِيَاتُ fakat kalıcı olan ب ق ي
7 الصَّالِحَاتُ güzel işler ise ص ل ح
8 خَيْرٌ daha hayırlıdır خ ي ر
9 عِنْدَ katında ع ن د
10 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
11 ثَوَابًا sevapça ث و ب
12 وَخَيْرٌ ve daha hayırlıdır خ ي ر
13 أَمَلًا umutça da ا م ل
 
Mekkeli bazı zenginler, mallarının ve oğullarının çokluğu sebebiyle şımardıkları için tevhid dinine girmeye tenezzül etmiyor (Kalem68/14-15), hayatın sadece dünyadan ibaret olduğunu iddia ediyorlardı (bk. Câsiye 45/24). Yüce Allah, onların şımarmasına sebep olan dünya hayatının durumunu; insanın içini açan bitki örtüsüne hayat vermekte olan suya benzetiyor; ama bir süre sonra su çekiliyor, bitkiler kuruyor ve toza toprağa karışıyor. Bu ibretli benzetmeye göre, insanları aldatan dünya hayatı fânidir, mal ve çocuklar da bu dünyanın süsüdür; kısa bir süre sonra fâni olan gidecek, sâlih amel kalacaktır. “İyi davranışlar” diye çevirdiğimiz ve kalıcı olduğu açıklanan sâlihâthem inanmayı hem de İslâm’ın yapılmasını emrettiği ve hoş karşıladığı, ahlâkî değerlere uygun işleri ve güzel davranışları ifade etmektedir. Allah’ı zikretmek, namaz, oruç, hac, zekât ve benzeri bütün ibadetler; cihad etmek, iyiliğe yöneltmek, kötülükten sakındırmak, ana babaya, akrabaya ve komşulara iyi davranmak, adalet, ihsan vb. Kur’an’ın öngördüğü bütün iyi işler dünyada insanlara fayda verecek ve âhirette de kurtuluşa vesile olacak sâlih amellerdir. İnsana yakışan, dünya hayatında yapacağı iyi işlerle ebedî saadetini kazanmaktır. Bununla beraber İslâm, helâl mal kazanmayı ve dünya nimetlerinden istifade etmeyi de yasaklamamıştır: “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır” (A‘râf7/32). Ancak İslâm bu nimetlerin fakirlere karşı kibir ve gurur vesilesi edilmesini, maddî ve psikolojik baskı aracı yapılmasını hoş görmez.
 
Ebû Saîd el-Hûdri , Abdullah ibni Ömer ve Ebû Hüreyre gibi sahâbilerin Resûl-i Ekrem Efendimizden rivayet ettiklerine göre Allah’ın Resûlü “ kalıcı  olan  sâlih  amellerin  (el-bâkıyâtü’s-sâlihat’ın)” sübhânallah, elhamdülillâh, lâhavle velâ kuvvete illâ billâh zikirleri olduğunu söylemistir. 
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75, IV, 267; Elbâni, Silsiletü’l-ehâdisi’s-sahiha, VII, 785,791,nr 3264)
 

اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ

 

İsim cümlesidir.  اَلْمَالُ  mübteda olup damme ile merfûdur. الْبَنُونَ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuf olup, ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır. ز۪ينَةُ  mübtedanın haberi olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْحَيٰوةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الدُّنْيَاۚ  kelimesi  الْحَيٰوةَ ’nin sıfatı olup, elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Maksur isimdir.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin irab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile irab edilir. Yani maksur isimler merfu, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) irab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْبَاقِيَاتُ  mübteda olup damme ile merfûdur.  الصَّالِحَاتُ  kelimesi  الْبَاقِيَاتُ ’ın sıfatı olup damme ile merfûdur. خَيْرٌ  mübtedanın haberi olup damme ile merfûdur. 

عِنْدَ  zaman zarfı  خَيْرٌ ’a mütealliktir.  رَبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ثَوَاباً  temyiz olup fetha ile mansubdur. خَيْرٌ  atıf harfi  وَ ’la ilkine matuftur. اَمَلاً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez. 

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez. Ayette melfûz mümeyyez şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الصَّالِحَاتُ ; sülasi mücerredi  صلح  olan fiilin ism-i failidir.

الْبَاقِيَاتُ  ; sülasi mücerredi  بقي  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

خَيْرٌ  ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ismi tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْبَنُونَ  tezâyüf sebebiyle müsned olan  اَلْمَالُ ’ya atfedilmiştir. 

Müsned olan  ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ , veciz ifade yollarından izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.  

الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ için sıfattır. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Cümlede cem mea taksim sanatı vardır. Ayette mal ve oğullar, ziynet olma hükmünde cem’ edilmişlerdir. 

Mal, çocuklardan daha çok fitneye sebep olduğu için takdim edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette geçen mal ve oğulların dünya hayatının süsü olması hükmü muhatap tarafından itiraz ve şüpheyle karşılanmadığından ayet-i kerime ibtidâî kelam olarak gelmiştir. Allah tarafından insanlara bir bilgi vermek amacıyla söylenmiştir. Tekide gerek görülmemiştir.

Evlat, maldan daha aziz olduğu halde yukarıda (39. ayette) ve “Size mallarla ve evlat ile yardım ettik.” ayeti ile benzerlerinde olduğu gibi burada da malın, evlattan önce zikredilmesi, süs, yardım ve benzeri hususlarda malın derin etkisinden ve fertler ile vakitlere göre umumi olmasından dolayıdır. Zira mal, babalara da evlatlara da her zaman yardımcıdır. Evlat ise baba olabilecek yaşa geldiklerinde yardımları görülebilir. Mal, nefsin bekasının sebebidir; evlat ise insan türünün bekasının sebebidir. Mala olan ihtiyaç, evlada olan ihtiyaçtan daha zaruridir. Malın kudreti, evlattan fazladır. Bir de mal, evlat olmasa da süstür ama aksi öyle değildir. Zira evlatları olup da malı olmayan kimse sıkıntı içindedir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s- Selîm)

Genç olsun yaşlı olsun bütün insanların aklına ilk mal geldiği ve onu arzulamak evladı arzulamaktan önce olduğu için mal evlada takdim edilmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  


  وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyh sıfat terkibi şeklinde gelmiştir. Müsned olan  خَيْرٌ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

عِنْدَ رَبِّكَ  izafetinde Rab ismine muzâfun ileyh olması  كَ  zamirinin ait olduğu Hz. Peygambere şan ve şeref kazandırmıştır. Yine Rab ismine muzâf olması  عِنْدَ  için tazim ifade eder.

عِنْدَ رَبِّكَ ifadesi (Rabbinin kudreti dahilinde) manasındadır. Burada ilim ve kudretle davranmak manasında mecazdır. Aslında  عِنْد۪  yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için ve kontrol altında tutmak manasında mecazi olarak kullanılır. Sebep müsebbep alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Ayetteki ikinci  خَيْرٌ  birinciye matuftur. Kelimenin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ثَوَاباً  ve  اَمَلاً  temyizdir.

مَالُ - بَنُونَ - ز۪ينَةُ  ve  ثَوَاباً - خَيْرٌ - الصَّالِحَاتُ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.  

Arapçada bir kelime veya cümle ifade edilişi itibariyle ek bir açıklamaya ihtiyaç duyabilir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan müphem isim veya cümleye yapılan ek izahat, o müphem kelime veya cümlenin açıklayıcısı manasında temyizi, başka bir deyişle mümeyyizi olur. (Halil İbrahim Karaöz Arap Dili Gramerinde Temyiz)

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV, Tekid)

Onlar Rabbin nezdinde sevapça da hayırlıdır, emelce de hayırlıdır buyurmuştur. Bu, “Allah'ın rızasını elde etmek için yapılan her amel ile ilgili mükâfat, arzu ve emel, şüphesiz daha hayırlı ve daha faziletlidir. Çünkü bu amelleri yapan, dünyada Allah'ın mükâfatını, ahirette de nasibini arzu ve ümit eder.” demektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

Baki kalacak iyi amellerin yani hayırlı amellerin ise semeresi sonsuza kadar devam eder. Bunlar: beş vakit namaz, hac işleri, Ramazan orucu,  سبحان الله والحمد لله وﻻ إله إﻻ لله والله أكبر  ve güzel söz ile de tefsir edilmiştir. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)