Kehf Sûresi 49. Ayet

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً۟  ٤٩

Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَوُضِعَ (ortaya) konulmuştur و ض ع
2 الْكِتَابُ Kitap ك ت ب
3 فَتَرَى ve görürsün ر ا ي
4 الْمُجْرِمِينَ suçluların ج ر م
5 مُشْفِقِينَ korkarak ش ف ق
6 مِمَّا
7 فِيهِ onun içindekilerden
8 وَيَقُولُونَ ve dediklerini ق و ل
9 يَا وَيْلَتَنَا vah bize و ى ل
10 مَالِ ne oluyor
11 هَٰذَا bu
12 الْكِتَابِ Kitaba ك ت ب
13 لَا (hiçbir şey)
14 يُغَادِرُ bırakmıyor غ د ر
15 صَغِيرَةً (ne) küçük ص غ ر
16 وَلَا ne de
17 كَبِيرَةً büyük ك ب ر
18 إِلَّا
19 أَحْصَاهَا her (yaptığımız) şeyi sayıp döküyor ح ص ي
20 وَوَجَدُوا ve bulmuşlardır و ج د
21 مَا şeyleri
22 عَمِلُوا yaptıkları ع م ل
23 حَاضِرًا hazır ح ض ر
24 وَلَا ve
25 يَظْلِمُ zulmetmez ظ ل م
26 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
27 أَحَدًا kimseye ا ح د
 
Bu ve benzeri âyetler (meselâ bk. Câsiye 45/29; İnfitâr 82/10-12) insanoğlunun dünyada başı boş bırakılmadığını, yapmış olduğu iyi veya kötü, büyük veya küçük her türlü amelin, mahiyetini bilmediğimiz bir şekilde yazılıp korunduğunu ifade etmektedir. İnkârcıların hesaba katmadıkları âhiret gününde herkesin amel defteri önüne konacak ve dünyada yapmış olduğu büyük-küçük ne ameli varsa orada zaptedilmiş olduğunu görecektir. Dünyada günaha batmış olanlar o gün yapmış oldukları kötülüklerin sayılıp dökülmesinden dehşete kapılacaklar, Allah’ın vereceği cezadan ve insanlar karşısında rezil olmaktan korkacaklardır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 558-559
 

   Şefeqa  شفق :

  شَفَقٌ  güneşin batışı esnasında, gün ışığının gecenin karanlığına karışmasıdır. İf'al babındaki إشْفاقٌ  formu korkuyla karışık ihtimam ve ilgi göstermektir. Çünkü şefkat gösteren kişi (müşfik) şefkat gösterileni sever ve onun başına bir şey gelmesinden korkar. Bu kavram مِنْ harfi ceriyle müteaddî olduğunda (geçişli yapıldığında) korku anlamı daha açıktır. عَلَى ve فِي  harfi cerleriyle müteaddî yapıldığında ise ihtimam ya da ilgi manası daha belirgindir. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 11 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şafak, şefkat ve müşfiktir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وُضِعَ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  الْكِتَابُ  naib-i fail olup damme ile merfûdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَرَى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. الْمُجْرِم۪ينَ  mef’ûlun bih olup, nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُشْفِق۪ينَ  hal olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. مَا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i ceriyle  مُشْفِق۪ينَ ’e mütealliktir. ف۪يهِ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. 

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman,  Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.  ألفي -  دري -  رأي -  وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ -  حسب -  خال - زعم - عدّ  fiilleridir.

3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ  - ردّ  -  ترك  fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 

1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُجْرِم۪ينَ ; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

مُشْفِق۪ينَ ; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  يَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli,  يَا وَيْلَتَنَا ’dir.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

يَا  nida harfidir. Münada olan  وَيْلَتَنَا  muzâf olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَا  istifhâm ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. لِ هٰذَا  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. الْكِتَابِ  işaret zamiri,  هٰذَا ’dan bedel veya atf-ı beyân olup kesra ile mecrurdur.  لَا يُغَادِرُ  cümlesi  الْكِتَابِ ‘ın hali olarak mahallen mansubdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُغَادِرُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. صَغ۪يرَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لَا  zaid harftir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. كَب۪يرَةً  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. 

اِلَّٓا  hasr edatıdır. اَحْصٰيهَا  cümlesi,  صَغ۪يرَةً  ve  كَب۪يرَةً ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

اَحْصٰي  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُغَادِرُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi  غدر ’dir.  

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْصٰي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حصي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


 وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً۟

 

Cümle  قَدْ  takdiriyle  يَقُولُونَ ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

Fiil cümlesidir. وَ  haliyyedir. وَجَدُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مَا  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  عَمِلُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. حَاضِراً kelimesi  وَجَدُوا  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

وَ  istînâfiyyedir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَظْلِمُ  damme ile merfû muzari fiildir.  رَبُّكَ  fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَحَداً۟  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

حَاضِراً , sülasi mücerredi حضر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

 

وَوُضِعَ الْكِتَابُ 

 

Ayet, atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki …زَعَمْتُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında lafzen ve manen ittifak mevcuttur. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

وُضِعَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kur’ân-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Henüz gerçekleşmemiş olayları ifade ederken muzari fiil yerine, olayın vuku bulacağının kesinliğine delalat etmek üzere mazi fiil kullanılmasında mecaz-ı mürsel sanatı vardır.

كِتَابُ  mecazî manada amel defteri demektir.

Bu cümle, hatırlatılmak istenen kıyametin, korkunç hallerine dahildir. Burada, geçmiş fiil kipinin kullanılması, diğerlerinde olduğu gibi muhakkak olacağına delalet etmek içindir. (Olacağı muhakkak olan, olmuş hükmünde kabul edilebilir.) (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

O kitaptan murad, amel defterleridir. Onun konulmasından murad da sahiplerinin sağ veya sol ellerine verilmesi veya sevap ile günah terazisine konulmasıdır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

الْكِتَابُ  kelimesinin başındaki elif-lâm ile cins (kitap cinsi) manası kastedilmiştir. Buna göre kitap lafzı ile insanların “amel defterleri” murad edilmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)


 فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ 

 

Cümle, atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Vaadin yerine getirilmeyeceğini zannedenlerin zamir makamında zahir isim şeklinde  الْمُجْرِم۪ينَ  olarak zikredilmesi, durumlarının vehametini vurgulamak için yapılan iltifat ve ıtnâb sanatıdır. 

Cümlede  الْمُجْرِم۪ينَ  mef'ûl,  مُشْفِق۪ينَ  haldir. Bu iki kelime arasında muvazene sanatı vardır.

Bu mücrimlerden murad, bütün mücrimlerdir. Böylece kıyameti inkâr edenler öncelikle buna dahildirler. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا , ism-i fail vezninde gelerek fiil gibi amel eden  مُشْفِق۪ينَ ‘ye mütealliktir. Mevsûlün sılası mahzuftur. ف۪يهِ  bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sıla cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Hal olan  مُشْفِق۪ينَ ’nin ism-i fail kalıbında oluşu, müteallik almasına imkân sağlamıştır.

ف۪يهَا  car-mecrurundaki  الْكِتَابُ ’ya aid zamire dahil olan  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. İçi olan bir şeye benzetilen amel defteri, mazruf mesabesindedir. Mübalağa için bu harf kullanılmıştır. Amel defterinin muhtevası, adeta bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. Camî, her iki durumdaki mutlak irtibattır. 

Ayrıca mücrimleri korkutan şey bu muhteva değil, sonraki akıbettir. Bu ifadede, sebep müsebbep alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

الإشْفاقُ ; Gelecekte meydana gelecek bir şeyden korkmak demektir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

مشفقين kelimesi, titreyerek ve sesli bir şekilde ağlamak, korkudan inlemek anlamına gelir. (Ebu Hayyan, Bahrul Muhit)


 وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la, hal olan  مُشْفِق۪ينَ ’ye atfedilmiştir. Bu atıf, kelimenin ism-i fail vezninde gelerek, fiil gibi amel etmesi ile mümkün olmuştur. Matuf ve matufun aleyh arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Müfretten mürekkebe iltifat sanatı vardır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

يَقُولُونَ  fiili bu korkunç durumun zihinde canlandırmak veya korkunç ve dehşete düşmüş bir durumda bu sözlerin tekrar ettiğini ifade etmek için muzari olarak getirilmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

Müşriklerin tam bir pişmanlık ve hayret içeren sözleri olan يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ  mekulü’l-kavl olarak mahallen mansubdur. 

يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. يَا nida harfi, وَيْلَتَنَا , münadadır. Cümle nida üslubunda olduğu halde, vaz edildiği anlamdan çıkarak tahassür ve taaccüb anlamına gelmesi nedeniyle mecâz-ı mürsel mürekkeptir. 

يَا وَيْلَتَنَا  ibaresinde istiare sanatı vardır. يَا  nida lafzıyla, keder, acı anlamları taşıyan  وَيْلَتَ ‘ye seslenilerek  وَيْلَتَ ,  bu nidayı duyabilecek bir kişiye benzetilmiştir. Bu üslupta mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.

Veyl nidası: Acı sebebiyle duyulan ızdıraptan dolayı tutulan yas ve ağıttır. Aslında nida harfidir, ama mecazen halihazirdaki hal dolayısıyla nida edilmeyen bir şey, nida edilen menziline konarak kullanılır. Adeta bu senin vaktindir, öyleyse gel der. الوَيْلَةُ  kelimesi mübalağa manası için müennes olmuştur. Durumun ve helakın kötülüğünü ifade eder. Ev manasındaki  الدّارُ  kelimesinin evin genişliğine ifade etmek üzere  دارَةَ  şeklinde müennes getirilmesi gibidir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)  

الوَيْلَةُ ; Mübalağa maksadıyla gelmiş  الوَيْلِ  kelimesinin müennesidir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Lisânu’l Arab'da şöyle yazılıdır: Veyl, hüzün, helak ve azap nedeniyle yaşanan meşakkattir. Helak olan herkes veyl diye nida eder. Bu nida, “Ey hüznüm, ey helakim, ey azabım gel artık, senin vaktin geldi” manasındadır. Sanki başına gelen bu korkunç durumda bunun gelmesini istemektedir. (Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî, Beyanî Tefsir Yolu, C. 2, S. 247, Ya-Sin Suresi 52. ayet) 

Nidanın cevabı olan  مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

İstifham harfi  مَا ’nın mübteda olduğu cümlede haber mahzuftur. Car mecrur  لِ هٰذَا , bu mahzuf habere mütealliktir.  الْكِتَابِ , işaret isminden bedeldir.

الْكِتَابِ  kelimesinin  هٰذَا  ile işaret edilmesi onların kitaba karşı olan saygıyla karışık korku ve taaccüblerinin ne derece yoğun olduğunu göstermektedir.

İstifham cümlesi gerçek manada soru olmayıp taaccüp ve korku ifade ettiğinden, vaz edildiği anlamın dışına çıkmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

الْكِتَابِ  kelimesinin tekrarı dikkatleri ona çekip önemini vurgulamak içindir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Râzî, bu ayette günahkârların korku ve panik içinde "Bu nasıl bir kitap!" derken seslerinin titreyerek ve kesik kesik çıkacağını söyler.

Zemahşerî, "مالِ" kelimesinin uzatılması ve هٰذَا ile bitişmemesi, ardından gelen duraklamanın, günahkârların hıçkırarak konuştuğunu ve cümleye devam etmekte zorlandığını gösterdiğini ifade eder.

"مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ" ifadesi, panik ve şaşkınlığın sesiyle okunabilir.

Hıçkırarak konuşan birinin ses tonu gibi, kesintili ve zorlanarak söylenen bir cümle yapısı oluşturur.

Ayetin belagat açısından etkisini artıran bir ses estetiği barındırır.

مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ  cümlesindeki  لِ  harfi ihtisas içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

 

لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ

 

Cümle, الْكِتَابِ ‘den haldir. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekit edilmiştir.

Mef’ûl olan  صَغ۪يرَةً ’e tezat nedeniyle atfedilen  كَب۪يرَةً ’deki nefy harfi zaiddir, tekid ifade eder. Bu kelimeler arasında tıbâk-ı îcâb ve muvazene sanatları vardır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَحْصٰيهَا  cümlesi, iki mef’ûle müteaddi olan  ترك  manasındaki  يُغَادِرُ  fiilinin ikinci mef’ûlüdür

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Nefiy harfi  لَا  ve istisna harfi  اِلَّٓا  ile oluşan iki tekit hükmündeki kasr, fiille mef’ûlü arasındadır.  يُغَادِرُ  maksûr/sıfat, اَحْصٰيهَاۚ  maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfat olması caizdir. Bu durumda fâil, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur. Bu ifadenin manası, "Bu kitap küçük olsun, büyük olsun hiçbir şeyi bırakmıyor, ancak onu sayıp döküyor." Yani, kitapta hiçbir şeyin unutulmadığı, her şeyin eksiksiz kaydedildiği vurgulanmıştır.

Hakir ve azim fiiller anlamındaki  صَغ۪يرَةً  ve  كَب۪يرَةً  kelimeleri, takdiri  فِعْلَةً  (fiil) olan mevsufun sıfatlarıdır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

Buradaki istisna, bir şeyi zıddına benzer bir şeyle tekid içindir. Çünkü eğer sayıldıysa, hiçbir şey bırakılmamıştır. Bu sebeple mana, (Allah-u Teala) hiçbir şey bırakmamıştır olarak belirmiş ve istisna edatı gerçek anlamını kaybetmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

Ayetteki  صَغ۪يرَةً  ve  كَب۪يرَةً  kelimelerinin müennes oluşu mevsufları olarak takdir edilen  فِعْلَةً  kelimesi dolayısıyladır ve “mutlaka onu kaydeder ve zapteder” demektir. Bazı alimler, şöyle derler: “Ey insanlar, büyük günahlardan önce küçük günahlardan sakının. Çünkü insana büyük günahları işleme cesareti veren, işte o küçük günahlardır. Binaenaleyh küçük günahlardan da alabildiğine sakının.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

صَغ۪يرَةً  kelimesinin takdimi, sayılmasından dolayı en çok şaşkınlık uyandıracak olanların onlar olması sebebiyledir.  كَب۪يرَةً  kelimesinin ona atfı ise, sayılma eylemindeki umum ifadesi içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

يَقُولُونَ  fiilinin failinden  قَدْ  takdiriyle hal olan  وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ  cümlesi, bu takdire göre müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

وَجَدُوا  fiilinin mef’ûlü konumundaki masdar harfi  مَا ’nın sılası olan  عَمِلُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

İsm-i fail vezninde ikinci mef’ûl olan  حَاضِراً ’deki nekrelik, kesret ve nev ifade eder.


  وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً۟

 

وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin Rab ismiyle merfû olması, hitabın yalnız Hz. Peygambere tevcihi, Rab isminin Resulullah (s.a.v)’in yerini tutan zamire izafesi, Allah Teâlâ'nın ona karşı ziyadesiyle lütufkâr olduğunu belirtmektedir.

Hz. Peygambere ait  كَ  zamirine  رَبُّ  lafzının muzaf oluşu, ona tazim ve tekrim ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Mef’ûl olan  اَحَداً۟ ’deki nekrelik, kıllet, nev ve umum ifade eder. Menfî siyakta nekre selbin umum ve şumûlüne işarettir.

يَظْلِمُ - الْمُجْرِم۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetin bu son cümlesi öncesinin mazmunu için tezyîl olarak ıtnâb sanatıdır.

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekit etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekit etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz (I) -Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez ki birinin işlemediği günahları onun amel defterine yazmış olsun veya müstahak olduğu azabın fazlasını versin. Şu halde bu kelam, ezelî kalemin adaletini göstermektedir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)