وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Kısasta hayat vardır. Çünkü bir kimse başkasını öldürdüğünde kendisinin de öldürüleceğini bilirse bu işten geri çekilir, vazgeçer. Böylece hem kendi hayatını hem de öldürmek istediği şahsın hayatını korumuş olur.
Sizin için kısasta hayat vardır. Bu cümle Kur’ân’daki en beliğ cümlelerden biridir. Dört-beş kelimeden oluşuyor ama çok fazla mana ifade ediyor. Hiç tekrar yok. Kısasta hayat olması ilk bakışta zıt, tezat gibi gözüküyor. O birini öldürmüş, sen de onu öldüreceksin, nasıl hayat olur bu? O katil olan kişi, o işi bir kere yapınca artık ona alışır. Diğer cinayetleri daha kolay işler. Bu şekilde onun bundan sonra öldüreceği kişilere engel oluyorsun. O kişiyi öldürmekle konu kapanmış oluyor. Onu öldürmesen bu ailedeki kin, kan davasına dönüşüyor. Ayrıca cezayı uygulayan devlet, o yüzden kan davası şeklinde olay büyümüyor.
Ey akıl sahipleri, umulur ki takvalı olursunuz. Bu sayfada üç ayette takvalı olmanın bir gereği, yolu söylenmiş.
Bu ifadeden maksat, önce insana kısas hükmünü benimsetmektir. Çünkü kısas, nefislere ağır gelen bir cezâdır. Bu cümle, belâğatın zirvesinde bir ifâdedir. Arap dilinde bu mânâya gelmek üzere en çok şöhret bulan atasözü; “El-katlu enfâ li’l-katl = Öldürme, öldürmeyi yok eder” ifâdesidir. Ne var ki, “Ölümü en iyi ölüm önler” anlamındaki bu sözden, “Sizin için kısasta hayat vardır” buyruğu her bakımdan daha belîğdir. Bu ifadeyle yine kısas ile hayat arasında bir intibak sağlanmıştır. Aslında kısas hayatın yok edilmesi ve hayat ise kısasın mukabilinde yer alır. İfâdede istenen doğrudan doğruya hayattır. Ölümün önlenmesi ise yalnızca bunun için gereklidir. Yoksa, kendiliğinden gerekli değildir. (Besairul Kur’ân Ali Küçük Tefsiri)
Elbâb kelimesi lubb kelimesinin çoğuludur. Lubb kelimesinin Türkçe karşılığı tam olmamakla birlikte herhangi bir şaibeden arınmış olan akıl, bir şeyin içi, özü, cevheri, aslı en iyi kısmı demektir. Kur’ân’da akıl kelimesi isim olarak hiç gelmemiş akıl sahipleri derken ulul elbâb kelimesi kullanılmıştır. Kimileri lubb’un saf, bozulmamış akıl olduğunu söylemişlerdir. Her akıl lubb’dur; fakat her lub akıl değildir. Onun için Yüce Allah, ancak arı ve duru akılların kavrayabileceği hükümlerin hikmetini anlayanları lubb sahibi olarak tanımlamıştır.
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. فِي الْقِصَاصِ car mecruru حَيٰوةٌ ‘un mahzuf haline mütealliktir. حَيٰوةٌ muahhar mübteda olup damme ile merfûdur.
يَٓا nida harfidir. اُو۬لِي münada olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ی ‘dir. Sonundaki ن izafet nedeniyle hazfedilmiştir. الْاَلْبَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لَعَلَّكُمۡ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
كُمۡ muttasıl zamiri لَعَلَّ ’ nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَتَّقُونَ cümlesi , لَعَلَّ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَتَّقُونَ fiili نَ ‘ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır.
Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude.
Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَتَّقُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi وقى ’dir. İftial babının fael fiili و ي ث olursa fael fiili ت harfine çevrilir. وقي fiili iftiâl babına girmiş, إوتقي olmuş, sonra و harfi ت ' ye dönüşmüş إتّقي olmuştur.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ
Ayet, atıf harfi وَ ‘ la 178. ayetteki كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلٰى cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لَكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. حَيٰوةٌ , muahhar mübtedadır.
فِي الْقِصَاصِ car mecruru حَيٰوةٌ ‘un mahzuf haline mütealliktir. Halin hazf îcâz-ı hazif sanatıdır.
فِی ٱلۡقِصَاصِ حَيٰوةٌ ibaresinde îcâz-ı kısar, tıbâk-ı îcab ve mecaz-ı mürsel sanatları vardır.
فِي الْقِصَاصِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِی harfi zarfiye manası içerir. Ayette kısas, içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Bu istiareyle, kısasın insan hayatındaki önemi mübalağalı bir şekilde vurgulanmıştır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Burada da nekre gelen حَيٰوةٌ kelimesi özel bir nev ifadesi içindir. Her çeşit hayattan üstün bir hayatı ifade eder. Tabii bu ifadenin yanında tazim ve bu özel hayatın şanını ifade etme isteği de vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedün ileyh olan حَيٰوةٌ kelimesinin nekra gelişi makam karinesiyle tazim içindir. Yani في القِصاصِ حَياةٌ لَكم ( kasasta sizin için hayat vardır.) demektir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
القصاص kelimesi marife, حياة kelimesi ise nekre gelmiştir. Sizin için böyle bir kısasta künhünü bilemeyeceğiniz kıymetli bir hayat var demektir. Çünkü bu yolla katil öldürmekten caydırılır, böylece masumların hayatı kurtulur, saldırganların ve ruhunda suç işleme fikirlerinin yoğun olduğu kişilerin cesareti kırılır. (https://tafsir.app/iraab-aldarweesh/2/178)
Âşûr ve Ruveyni buradaki tenvin için “tazim ifade eder” demiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve ’ t -Tenvîr - Âdil Ahmet Sâbir Er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, soru; 1303)
ولكم في القصاص حيوة ayeti kerimesinde îcâz-ı kısar vardır. Burada birçok incelikler vardır. Harflerin sayısı azdır ve durum bunu gerektirdiği için tekrar edilen lafızlar yoktur. Hayat ve kısas bir arada zikredilerek tibak sanatı oluşmuştur. Bu da bedi sanatlarındandır. Hayat, nefisler menzilesine konularak insanların birbirlerini öldürmelerinden vazgeçirilerek hayatlarının devamı sağlanmış olmaktadır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, soru;1314)
ٱلۡقِصَاصِ - حَيٰوةٌ arasında tıbâk-ı îcab vardır. ٱلۡقِصَاصِ , öldürmek manasında olduğu için tıbâk oluşmuştur. Bunun Kur’an’da mevcut örneklerin en zor anlaşılanı olduğunu söylemişlerdir.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayet de îcâz-ı kasrın en güzel örneklerinden biridir. Burada murad; insanı katletmekten vazgeçirmektir. İnsan, birisini öldürdüğü takdirde kendisinin de öldürüleceğini bilirse bundan vazgeçer. Bu da ‘insan için hayat’ demektir. Bu mana Arapça’da القتل انفى لالقتل şeklinde ifade edilir. Ancak bu sözle ayet-i kerimeyi mukayese edersek, ayet-i kerimenin ne kadar veciz olduğu açıkça görülür:
1- Ayet-i kerimede 11 harf varken; diğer sözde 13 harf vardır.
2- Ayet-i kerimede sözün değerini düşüren tekrar yoktur.
3- Her katl, katli men etmez. Sadece kısas gerektiren katl, katle engel olur. Bu manayı ayet-i kerime ifade eder ama, diğer söz ifade etmez.
4- Ayet-i kerimede kısas ve hayât arasında lâtîf bir tezat tibakı vardır.
5- Ayet-i kerimede kısasın başında في olduğu için sanki kısas, hayatın aslı gibi ifade edilmiştir. Bunda güzel bir mübalağa ve hayran olunacak bir tahayyül vardır. Çünkü ölümde hayat olması muhaldir.
6- Ayet-i kerimede hayat kelimesinin nekre gelmesi tazim ve nev ifade eder. Yani o çok değerli bir hayattır, beşeri hayattan üstündür. Sanki o müstakil, özel bir hayattır. Çünkü kişi, birini öldürdüğü zaman kendisinin de öldürüleceğini bilirse, ölmek istemeyeceği için bu işten vaz geçer. Böylece hem kendisi hem de öldürmek istediği kişi ölümden kurtulmuş olur. İşte bu kavuştuğu hayat; kıymetli, yüce bir hayattır.
7- Ayet-i kerimede vahşeti hissettiren katl kelimesi yoktur. Diğer sözde ise iki kere geçmiştir. Ayrıca ayet-i kerime kısas lafzıyla adaletin vuku bulacağına açıkça işaret ederken diğer sözde böyle bir işaret yoktur.
Ayet-i kerimede hazif yoktur. Diğer söz ise القتل انفى لالقتل من تركه takdirindedir. Yani; katili öldürmek, katili affetmekten daha çok engelleyicidir. Çünkü affedilirse hem o hem de başka insanlar öldürmeye devam eder. Böylece daha çok insan öldürülür. Halbuki katil öldürülürse sadece bir kişi öldürülmüş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ
Cümle, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir.
İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i muteriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)
Nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
يَٓا nida, اُو۬لِي الْاَلْبَابِ münadadır. Müzekkerin müennesi de kapsadığı bu nidada tağlib sanatı vardır.
Onların sonucu dikkate alarak, sebep olacağı zarardan sakındıkları için hitap أُو۟لِی ٱلۡأَلۡبَـٰبِ ‘a olmuştur. Cahil, ahmak, sefih ve dengesizlere gelince; onlar sonucu düşünemezler ve konuyu yeterince mütalaa edemezler. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru; 1315)
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. لَعَلَّ ‘nin haberi olan تَتَّقُونَ ‘nin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
‘Umulur ki’ anlamında olan لَعَلَّ harfi, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لعل harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad, takvalı olmaya teşviktir. Takvalı olmak; kuralları yerine getirmektir. En alt seviyesi Müslüman olmak, en üst derecesi ise her türlü şüpheli şeyden kaçınmak olarak tarif edilir.Takvalı olmak için kitaba ve hükümlerine sarılmak gerekir.
لَعَلَّ kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.
لَعَلَّ edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Doktora Tezi, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler)
Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki لَعَلَّ (umulur ki) harfinin لَ manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)
Kur’an’da Allah’a isnad edilen لَعَلَّ sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58) Bunlar sebep bildirir, (lam-ı ta’lil manasındadır). ‘’Bunları yapın ki, muttaki olabilesiniz’’ demektir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir, yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Ayetteki لعل reca içindir. Temsil veya istiareyi tebeiyyedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
تَتَّقُونَ fiilinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde ufak farklılıklarla veya aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)