كُتِبَ عَلَيْكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ اِنْ تَرَكَ خَيْراًۚ اَلْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ بِالْمَعْرُوفِۚ حَقاًّ عَلَى الْمُتَّق۪ينَۜ ١٨٠
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | كُتِبَ | yazıldı (farz kılındı) |
|
2 | عَلَيْكُمْ | size |
|
3 | إِذَا | zaman |
|
4 | حَضَرَ | geldiği |
|
5 | أَحَدَكُمُ | birinize |
|
6 | الْمَوْتُ | ölüm |
|
7 | إِنْ | eğer |
|
8 | تَرَكَ | bırakacaksa |
|
9 | خَيْرًا | bir hayır (mal) |
|
10 | الْوَصِيَّةُ | vasiyyet etmek |
|
11 | لِلْوَالِدَيْنِ | anaya babaya |
|
12 | وَالْأَقْرَبِينَ | ve yakınlara |
|
13 | بِالْمَعْرُوفِ | uygun bir biçimde |
|
14 | حَقًّا | bir haktır (borçtur) |
|
15 | عَلَى | üzerine |
|
16 | الْمُتَّقِينَ | muttakiler |
|
Ölümün gelmesi mecazi bir ifadedir.
Bu ayet vasiyet ayetidir. Vasiyet, tavsiye demektir. Li veya bi harfiyle kullanılınca vasiyeti ifade eder. Vasiyet yazmak, ben ölümü düşünüyorum, ölüme hazırlanıyorum, her an ölme ihtimalim olduğunu bilerek yaşıyorum ve vasiyetimi de onun için yazıyorum demektir. Bu ayetin hükmü Nisâ/11 ayetiyle kalkmıştır. Orada mirasın nasıl taksim edileceği detaylarıyla bildirilmiştir.
كُتِبَ عَلَيْكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ اِنْ تَرَكَ خَيْراًۚ اَلْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ بِالْمَعْرُوفِۚ حَقاًّ عَلَى الْمُتَّق۪ينَۜ
Fiil cümlesidir. كُتِبَ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَلَيْكُمْ car mecruru كُتِبَ fiiline mütealliktir.
اِذَا şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. Mahzuf cevap cümlesine mütealliktir. Takdiri, فليوص (Vasiyet etsin) şeklindedir. حَضَرَ ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَضَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. أَحَدَكُمُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzaftır. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ٱلۡمَوۡتُ muahhar fail olup damme ile merfûdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri, أسباب الموت şeklindedir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَرَكَ şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. خَیۡرًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, فليوص (vasiyet etsin) şeklindedir.
ٱلۡوَصِیَّةُ kelimesi كُتِبَ fiilinin naib-i faili olup damme ile merfûdur. لِلۡوَ ٰلِدَیۡنِ car mecruru ٱلۡوَصِیَّةُ ‘nin mahzuf haline müteallik olup, cer alameti یۡ ‘dir. ٱلۡأَقۡرَبِینَ atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur.
بِٱلۡمَعۡرُوفِ car mecruru ٱلۡوَصِیَّةُ ‘nin mahzuf ikinci haline mütealliktir. حَقًّا masdardan naib mef‘ûlün mutlak olup, fetha ile mansubdur. Takdiri; حق ذلك حقا (bu, hak oldu.) şeklindedir. عَلَى ٱلۡمُتَّقِینَ car mecruru حَقًّا ‘a veya onun sıfatına mütealliktir.
الْمُتَّق۪ينَ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَعۡرُوفِ , sülâsi mücerredi عرف olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
كُتِبَ عَلَيْكُمْ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
كُتِبَ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
178. ayetteki ibareyle başlamıştır. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ
Şart üslubunda gelen terkipte şart cümlesi olan حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ , müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan اَحَدَكُمُ önemine binaen faile takdim edilmiştir.
Şartın takdiri, فليوص (Vasiyet etsin) olan cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Bu takdire göre mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî kelamdır. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
حَضَرَ fiilinin الْمَوْتُ ‘ ya nisbet edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan gelme, hazır bulunma fiili ölüme nispet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta ayrıca tecessüm sanatı vardır
حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ibaresinde kevniyyet alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Çünkü vasiyet ölüm halinden önce yapılır.
ٱلۡمَوۡتُ - ٱلۡوَصِیَّةُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنْ تَرَكَ خَيْراًۚ
İtiraziyye olarak fasılla gelen terkipte îcâz-ı hazif sanatı vardır. اِنْ تَرَكَ خَيْراً şart cümlesinin cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Mezkur şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
خَیۡرًا kelimesi ‘çok mal’ anlamında istiare edilmiştir. Kelimedeki nekrelik nev ve kesret ifade eder.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
….. إِن تَرَكَ [Eğer bırakacaksa] ifadesi, ‘bırakacağını biliyorsa’ demektir. Aslında bırakma ölümden sonra olur. Çünkü ölüm hastalığına tutulduğu zaman varislerin onun malı ile ilgili bağı başlar. Sanki onlara malını terk etmiş gibidir. (Ömer Nesefî Et-Teysir Fi’t-Tefsir)
اَلْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ بِالْمَعْرُوفِۚ حَقاًّ عَلَى الْمُتَّق۪ينَۜ
اَلْوَصِيَّةُ , ayetin başındaki كُتِبَ fiilinin muahhar naib-i failidir. Kelimedeki nekrelik tazim içindir.
لِلْوَالِدَيْنِ ve ona temasül nedeniyle atfedilen وَالْاَقْرَب۪ينَ car-mecrurları, اَلْوَصِيَّةُ ‘nun mahzuf haline, بِالْمَعْرُوفِۚ car-mecruru ise yine اَلْوَصِيَّةُ ‘un ikinci haline mütealliktir. Halin hazfi ‘icâz-ı hazif sanatıdır.
حَقًّا mahzuf mef’ûlü mutlaktan naib sıfattır. عَلَى ٱلۡمُتَّقِینَ car mecruru, حَقًّا kelimesine mütealliktir.
بِٱلۡمَعۡرُوفِ - حَقًّا ve لِلۡوَ ٰلِدَیۡنِ - ٱلۡأَقۡرَبِینَ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada naib-i faili tehir edilmiştir. Bunun muhatabı merak ettirmek ve Allah (c.c)’in, ölüm yaklaştığında farz kıldığı şeyi dinlemeye, öğrenmeye teşvik etmektir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi’l Kur’ani’l Kerim, soru; 1317)
بِٱلۡمَعۡرُوفِ , adaletle demektir. Yani fakir ve yoksul bir kenara bırakılarak zengin olana vasiyetin yapılmaması ve malın üçte birinden fazlasının vasiyetle başkalarına bırakılmaması demektir.(Ömer Nesefî, Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
بِالْمَعْرُوفِ ifadesi Kur’an-ı Kerîm’de 19 yerde geçmiştir. Hepsi Allah’ın koyduğu hüküm ile alakalıdır. Bakara/240. ayette (Kocası ölmüş kadının evde bir yıl kalması ile ilgili bir ayet) من معروف şeklinde geçmiştir. Bu şekildeki bir kullanım da sadece o ayette vardır.
حَقًّا عَلَى ٱلۡمُتَّقِینَ ifadesinde muttakilerin zikri teşvik ve tahrik içindir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
حَقاًّ عَلَى الْمُتَّق۪ينَ kelimesi pekiştirici masdar olup, ‘’müttakîlere düşen bir görev olarak tahakkuk etmiştir’’ anlamında değerlendirilir.(Zemahşeri,Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
Bilinmektedir ki vasiyet bir iş, yapılan bir vasiyeti yerine getirip yürütmek diğer bir iştir. Aslı gerek vacib ve gerekse mendub veya mübah olsun, belli bir şekilde yapılmış olan meşru bir vasiyetin yerine getirilmesi, vasiyet edenden başka diğer ilgililer için bir borç teşkil eder. [gereğince korkanlar üzerine icrası vacib bir hak olarak] ifadesiyle buna işaret de edilmiştir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
Ayetteki حَقاًّ عَلَى الْمُتَّق۪ينَ ‘ deki حقا lafzı, rızaya teşvik için takva sahiplerine hastır. (Âşûr, Et- Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
ٱلۡوَصِیَّةُ kelimesi كُتِبَ fiili ile merfû’dur, fiilinin müzekker olması, aranın açılmasından ya da “vasiyet etmesi” veya “vasiyet etmek” tevili iledir. Bunun içindir ki, sonraki ayette فَمَنۢ بَدَّلَهُ kavlinde ona raci zamir müzekker gelmiştir. إِذَا 'nın amili de ٱلۡوَصِیَّةُ değil, كُتِبَ ’nin delalet ettiği şeydir, çünkü ondan önce geçmiştir. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
الوصية (Vasiyet) kelimesindeki ال , cins içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Bu ayet vasiyet ayetidir. Vasiyet, tavsiye demektir. ل veya ب harfiyle kullanılınca vasiyeti ifade eder. Vasiyet yazmak, ben ölümü düşünüyorum, ölüme hazırlanıyorum, her an ölme ihtimalim olduğunu bilerek yaşıyorum ve vasiyetimi de onun için yazıyorum demektir. Bu ayetin hükmü Nisâ/11 ayetiyle kalkmıştır. Orada mirasın nasıl taksim edileceği detaylarıyla bildirilmiştir.