وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَتِمُّوا | ve tamamlayın |
|
2 | الْحَجَّ | haccı |
|
3 | وَالْعُمْرَةَ | ve ömreyi |
|
4 | لِلَّهِ | Allah için |
|
5 | فَإِنْ | eğer |
|
6 | أُحْصِرْتُمْ | engellenmiş olursanız |
|
7 | فَمَا | şeyi (kesin) |
|
8 | اسْتَيْسَرَ | kolayınıza gelen |
|
9 | مِنَ | -dan |
|
10 | الْهَدْيِ | kurban- |
|
11 | وَلَا |
|
|
12 | تَحْلِقُوا | tıraş etmeyin |
|
13 | رُءُوسَكُمْ | başlarınızı |
|
14 | حَتَّىٰ | kadar |
|
15 | يَبْلُغَ | varıncaya |
|
16 | الْهَدْيُ | kurban |
|
17 | مَحِلَّهُ | yerine |
|
18 | فَمَنْ | kim (varsa) |
|
19 | كَانَ | olan |
|
20 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
21 | مَرِيضًا | hasta |
|
22 | أَوْ | ya da |
|
23 | بِهِ | bulunan |
|
24 | أَذًى | bir rahatsızlığı |
|
25 | مِنْ | -ndan |
|
26 | رَأْسِهِ | başı- |
|
27 | فَفِدْيَةٌ | fidye (versin) |
|
28 | مِنْ |
|
|
29 | صِيَامٍ | oruçtan |
|
30 | أَوْ | veya |
|
31 | صَدَقَةٍ | sadakadan |
|
32 | أَوْ | veya |
|
33 | نُسُكٍ | kurbandan |
|
34 | فَإِذَا | zaman |
|
35 | أَمِنْتُمْ | güvene kavuştuğunuz |
|
36 | فَمَنْ | kimse |
|
37 | تَمَتَّعَ | faydalanmak isteyen |
|
38 | بِالْعُمْرَةِ | ömre ile |
|
39 | إِلَى | kadar |
|
40 | الْحَجِّ | hac (zamanın)a |
|
41 | فَمَا | şeyi (kessin) |
|
42 | اسْتَيْسَرَ | kolayına geleni |
|
43 | مِنَ | -dan |
|
44 | الْهَدْيِ | kurban- |
|
45 | فَمَنْ | kimse |
|
46 | لَمْ |
|
|
47 | يَجِدْ | (kurban) bulamayan |
|
48 | فَصِيَامُ | oruç tutar |
|
49 | ثَلَاثَةِ | üç |
|
50 | أَيَّامٍ | gün |
|
51 | فِي |
|
|
52 | الْحَجِّ | hacda |
|
53 | وَسَبْعَةٍ | ve yedi gün |
|
54 | إِذَا | zaman |
|
55 | رَجَعْتُمْ | döndüğünüz |
|
56 | تِلْكَ | böylece |
|
57 | عَشَرَةٌ | on (gündür) |
|
58 | كَامِلَةٌ | tamamı |
|
59 | ذَٰلِكَ | bu |
|
60 | لِمَنْ | kimseler içindir |
|
61 | لَمْ |
|
|
62 | يَكُنْ | olmayanlar |
|
63 | أَهْلُهُ | ailesi |
|
64 | حَاضِرِي | hazır |
|
65 | الْمَسْجِدِ | Mescid-i |
|
66 | الْحَرَامِ | Haram’da |
|
67 | وَاتَّقُوا | sakının |
|
68 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
69 | وَاعْلَمُوا | ve bilin ki |
|
70 | أَنَّ | gerçekten |
|
71 | اللَّهَ | Allah’ın |
|
72 | شَدِيدُ | şiddetlidir |
|
73 | الْعِقَابِ | cezası |
|
İslamdan önceki eski araplara göre umre Recep ayında hac ta hac aylarında Şevval-Zilkade-Zilhicce de yapılırdı. Hac ayında önce umre yapılamazdı.Ayet açık olarak hacca kadar umre ile faydalanılabileceğini (bu Allah’tan kula bir hediyedir) söylüyor.
Ayetin sonunda gelen “iqaab” yapılan kötü işlerin ardından gelen ceza anlamına gelir.Yani Hac ve umreyi Allah için tamamlayın ve hac işinde son derece takva sahibi olun, Allah’a isyandan sakının. Bilin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.
Hac, Adem rolünü oynayan her bir insanın yitirdiği cenneti aramaya çıkmasıdır. Hac, mahşerin provasıdır.
Rabbim hepimize takva ile tamamlayacağımız hac ve umreler nasip eyle...
Al-Arabiyya kanalının duygusal, unutulmaz sahneleriyle hacc dökümantasyonu:
Riyazus Salihin, 1281 Nolu Hadis
Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır, yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar."
Buhârî, Umre 4; Müslim, Hac 221. Ayrıca bk. Tirmizî, Hac 55; Ebû Dâvûd, Menâsik 89; Nesâî, Sıyâm 6; İbni Mâce, Menâsik 45
Riyazus Salihin, 1275 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e:
- En üstün amel hangisidir? diye soruldu.
- "Allah ve Rasûlün’e iman etmektir" buyurdu.
- Sonra hangisidir? denildi.
- "Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu.
- Sonra hangisidir? denildi.
- "Makbul olan hacdır" buyurdu.
Buhârî, Îmân 18, Hac 4, 34, 102, Umre 1, Sayd 26, Cihâd 1, Tevhîd 47; Müslim, İman 135, Hac 204, 437. Ayrıca bk. Tirmizî, Fedâilü'l-cihâd 22, Hac 88; Nesâî, Hac 4, 5, 6, Cihâd 17; İbni Mâce, Menâsik 3
Ra'ese رأس :
رَاْسٌ iyi bilinmekte olan baş demektir. Çoğulu رُؤُوسٌ şeklinde gelir. Ayrıca رَاْسٌ reis/lider anlamında da kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak 18 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri reis ve riyâsettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Kur’ân’ı Kerim’de kurban için farklı kelimeler (kurban, nusuk, hedy) kullanılmıştır. Hedy kelimesi üçü bu ayette olmak üzere toplam dört defa (diğeri Maide/2); kurban kelimesi Ali İmran/183 ve Maide/27’de olmak üzere iki defa; nusuk da biri bu ayette diğeri Enam/162’de olmak üzere iki kere kullanılmıştır.
Nusuk gümüşün eritilip kalıba dökülmesidir. Gümüşten kalıba dökülen her parçaya nesîke denir. Daha sonra ibadet eden kimseye, posasından ayrılmış, erimiş saf maden gibi, nefsini günah kirlerinden temizleyip arındırdığı için ‘nâsik’ ismi verilmiştir. Yine Allah’a yaklaştıran ibadetlerin en şereflilerinden olduğu için kesilen kurbana da ‘nusuk’ denmiştir.
وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَتِمُّوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olup mahallen merfûdur. الْحَجَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansudur.
الْعُمْرَةَ kelimesi atıf harfi و ’ la makabline matuftur. لِلّٰهِ car mecruru اَتِمُّوا fiiline mütealliktir.
فَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُحْصِرْتُمْ şart fiili olup, sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri, واجب عليكم (Size gereklidir.) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَيْسَرَ ‘ dır. Îrabtan mahalli yoktur.
اسْتَيْسَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنَ الْهَدْيِ car mecruru اسْتَيْسَرَ ‘ deki failin mahzuf haline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَحْلِقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
رُؤُ۫سَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يَبْلُغَ fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel تَحْلِقُوا fiiline müteallik olup, mahallen mecrurdur.
يَبْلُغَ fetha ile mansub muzari fiildir. الْهَدْيُ fail olup damme ile merfûdur. مَحِلَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.
Fiil-i muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَتِمُّوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi تمم ’dir.
اُحْصِرْتُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حصر ‘dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اسْتَيْسَرَ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, يسر ‘dir.
Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar.
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ
فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. Şart ve cevap cümlesi, mübteda مَنۡ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ şart fiil olup, nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’ nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنْكُمْ car mecruru كَانَ ’ nin isminin mahzuf haline mütealliktir. مَر۪يضًا kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. بِه۪ٓ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَذًى muahhar mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
مِنْ رَأْسِه۪ car mecruru اَذًى ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
فِدْيَةٌ kelimesi mübteda olup damme ile merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri, فعليه فدية (fidye vermesi gerekir) şeklindedir. مِنْ صِيَامٍ car mecruru فِدْيَةٌ ’ nin mahzuf sıfatına mütealliktir. صَدَقَةٍ ve نُسُكٍ kelimeleri atıf harfi اَوْ ’ le صِيَامٍ ’ a matuftur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
(اَوْ): Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ
فَ atıf harfidir. إِذَا şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfı olup, cevaba mütealliktir. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. اَمِنْتُمْ۠ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَمِنْتُمْ۠ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ۠ fail olup mahallen merfûdur.
فَ harfi اِذَٓا ‘ nın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. Şart ve cevap cümlesi, mübteda مَنۡ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَمَتَّعَ şart fiili olup, fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Mahallen meczumdur. بِالْعُمْرَةِ car mecruru تَمَتَّعَ fiiline mütealliktir.
اِلَى الْحَجِّ car mecruru تَمَتَّعَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, تمتّع مستمرّا بالتمتّع إلى الحج (Haccın faydalarından yararlanın) şeklindedir.
ف şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri, فعليكم ما (size düşen şey...) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَيْسَرَ ‘ dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اسْتَيْسَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’ dir. مِنَ الْهَدْيِ car mecruru mahzuf hale mütealliktir.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır.
c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَمَتَّعَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi متع ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
اسْتَيْسَرَ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, يسر ‘dir.
Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar.
فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ
فَ atıf harfidir. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. Şart ve cevap cümlesi, mübteda مَنۡ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَجِدْ sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
صِيَامُ mübteda olup damme ile merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri, فعليه صيام (oruç tutması gerekir) şeklindedir. Aynı zamanda muzâftır. ثَلٰثَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَيَّامٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فِي الْحَجِّ car mecruru صِيَامُ ‘ a mütealliktir. سَبْعَةٍ atıf harfi وَ ile ثَلٰثَةِ ’ e matuftur.
إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. رَجَعْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَجَعْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ۠ fail olarak mahallen merfûdur.
3 ile 10 arası sayıların temyizinde, önce sayı, sonra temyiz gelir. Sayı muzaf, temyiz muzafun ileyh olur. Muzafun harekesi cümledeki konumuna göre değişir. Muzafun ileyh daima mecrurdur. Bu yüzden sayı muzaf olduğu için cümledeki konumuna göre irabını alır, temyiz muzafun ileyh olduğu için daima mecrurdur. Temyiz çoğul ve belirsiz olur. Sayı ile temyiz cinsiyet yönünden birbirinin zıttı olur. (Temyiz çoğul olduğu için eril veya dişil olduğunu anlamak için tekiline bakılır.) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buûd yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. عَشَرَةٌ haber olup damme ile merfûdur. كَامِلَةٌ kelimesi عَشَرَةٌ ‘nin sıfatı olup damme ile merfûdur.
İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buûd yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. مَنْ müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle mahzuf habere mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder
يَكُنْ nakıs, sükun ile meczum muzari fiildir. اَهْلُهُ kelimesi يَكُنْ ‘ün ismi olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. حَاضِرِي kelimesi يَكُنْ ‘ ün haberi olup nasb alameti ي ‘dir. İzafetten dolayı نْ düşmüştür.
الْمَسْجِدِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْحَرَامِ kelimesi الْمَسْجِدِ ’nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
حَاضِرِي ifadesi çoğuldur ve كان ’nin haberi olduğundan mahallen mansubdur. İzafet sebebiyle sonundaki نْ harfi hazfedilmiştir. (Ömer Nesefî, Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَامِلَةٌۜ kelimesi, sülâsi mücerredi كمل olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olup mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اللّٰهَ lafza-i celâl اَنَّ ’ nin ismi olup fetha ile mansubdur. شَد۪يدُ kelimesi اَنَّ ’ nin haberi olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْعِقَابِ۟ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اتَّقُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi وقى ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ
و istînâfiyyedir.
İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Ayetin ilk cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
وَالْعُمْرَةَ , temasül nedeniyle الْحَجَّ ‘ye atfedilmiştir. لِلّٰهِۜ car-mecruru, وَاَتِمُّوا fiiline mütealliktir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap müslümanlardır. اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
الْحَجَّ - الْعُمْرَةَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْحَجَّ ve الْعُمْرَةَ kelimelerinin marife gelişi cins içindir. Bu iki ibadet diğerlerinden farklı olarak muhataplar katında meşhur ibadetlerdendir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Bu ikisini sizden hiçbir kusur ve noksanlık vâki olmaksızın, âdap ve merasimlerine, şartlarına riayet ederek, Allah rızası için tam ve kâmil biçimde gerçekleştirin demektir. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
Ayetin indiği dönem göz önüne alındığında ince bir idmâc olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira bu ayet indiği zaman henüz hac farz kılınmamıştı. Bu yüzden hacdan bahsedilmesinde, o anda müşriklerin elinde olan Kâbe’nin ileride müminlerin eline geçeceğine bir müjde ve haccın farz kılınacağına bir işaret vardır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ
Ayetin ikinci cümlesi فَ ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubundan şart üslubuna iltifat sanatı vardır.
Şart üslubundaki terkipte şart cümlesi olan اُحْصِرْتُمْ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُحْصِرْتُمْ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi olan فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mübteda konumundadır. Mevsulü her zaman takibeden sılası olan اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Haber mahzuftur. Takdiri, واجب عليكم (Size gereklidir.) şeklindedir.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, şart üslubunda faideî haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
اِنْ , şart cümlesinin vuku bulması nadir olan durumlarda kullanılan şart harfidir.
Şart edatı اِنْ , mazi fiilin başına gelebilir. Bu durumda, hasıl olmamış bir şeyi hasıl olmuş gibi göstermeyi, ya da fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَا اسْتَيْسَرَ mübteda olarak merfûdur. Cümle ...عليكم ما استيسر [Ona kolayına gelen -bir kurban - gerekir] şeklinde takdir edilir. Yahut, فاهدوا ما استيسر [Kolayınıza gelen -bir kurban- sevk edin! ] takdirine göre mansub kılınmıştır.(Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’ t- Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la istînâf cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubundan nehiy üslubuna iltifat sanatı vardır.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ‘nın, gizli أنْ ‘le masdar yaptığı يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup, حَتّٰى ile birlikte تَحْلِقُوا fiiline mütealliktir. Muzari fiil hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ [Başlarınızı kesmeyin] ifadesinde cüz-kül veya kevn-i sâbık alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır. Kesilen baştaki saçlardır.
رَّأۡسِ - رُءُوسَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Eğer alıkonulursanız.] Yani bir hastalık veya düşman sebebiyle tamamlama fırsatı bulamazsanız demektir. Halîl b. Ahmed şöyle demiştir: “Hasr, hapsetmek anlamına gelir. İhsâr hacının bir hastalık veya başka bir mazeretle hac şartlarını yerine getirememesidir.” Bazı sahabeden rivayet edildiğine göre bacağı kırılan veya topal hale gelen yolundan engellenmiş demektir.” Bu, hanefîlerin görüşüdür. İmam Şâfiî şöyle demiştir: İhsâr sadece düşman tarafından yapılabilir. Çünkü Hz. Peygamber aleyhisselam ve ashabının umreden alıkonulması düşmanlar sebebiyleydi. Çünkü Allah Teâlâ ayetin devamında “güvenliğe kavuştuğunuzda” buyurmuştur. Bu da düşman korkusunun gitmesi demektir. (Ömer Nesefî, Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ [Hediye yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin.] Hitap hacdan alıkonulanlaradır. Yani Harem’e gönderdiğiniz kurbanın, kesilmesi gereken “mahalline” vardığını bilinceye dek ihramdan çıkmayın! Borcun mahalli ise onun kazasının vacip olduğu vakittir ki, bu Ebû Hanîfe Rahimehullah’ın mezhebidir. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ
Cümle فَ ile … لَا تَحْلِقُوا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Nehiy üslubundan şart üslubuna iltifat sanatı vardır.
Şart üslubundaki terkipte مَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ cümlesi şarttır. Şart ismi مَنْ mübteda, كان ’nin dahil olduğu كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ şeklindeki isim cümlesi haberdir.
Cümlede takdim tehir sanatı vardır. كَانَ ’nin isminin mahzuf haline müteallik مِنكُم car-mecruru ihtimam için كَانَ ’nin haberi olan مَر۪يضاً ‘e takdim edilmiştir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Muhayyerlik ifade eden اَوْ atıf harfiyle müsned olan مَر۪يضاً ‘e atfedilen بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur بِه۪ٓ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَذًى , muahhar mübtedadır.
مِنْ رَأْسِه۪ car mecruru اَذًى ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
فَ karinesiyle gelen فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍ şeklindeki cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. فِدْيَةٌ , takdiri فعليه فدية (fidye vermesi gerekir) olan mahzuf haber için mübtedadır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
مَر۪يضًا - اَذًى ve صِيَامٍ - صَدَقَةٍ - نُسُكٍۚ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ [Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa] ifadesinde kastedilen kişiye eziyet veren ve ağır gelen baş ağrısı, yarım baş ağrısı ve bit gibi şeylerdir. [Bu kişiye fidye gerekir.] Yani eğer başını tıraş ederse ona fidye gereklidir. Burada ‘gereklidir’ ifadesi hazfedilmiştir. مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ [Diğer zamanlarda birkaç gün…] (Bakara 2/185) ayetinde olduğu gibi. [Oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.] Bu ayeti kerime Kâ‘b b. Acre hakkında nazil olmuştur. Bu zat, yüzünde bitler uçuşurken Hz. Peygamber aleyhisselamın yanına uğramıştı. Hz. Peygamber (s.a.v) kendisine “Ey Kâ‘b! Başındaki bu bitler sana zarar veriyor mu?” diye sormuştu. “Evet” diye cevap vermiş, bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Hz. Peygamber ona üç gün oruç tutmasını veya altı fakire her birine yarım olmak üzere toplamda üç sâ’ buğday vermesini veya bir koyun kesmesini söyledi. Burada kullanılan اَوْ edatı muhayyerlik için getirilmiştir. نُسُكٍۚ ibadet maksadıyla Allah’a yaklaşmak için kesilen kurbandır. Ayette bahsedilen hasta, başını tıraş ettiği zaman rahatlayacak veya şifa bulacak hastadır. (Ömer Nesefî, Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
نُسُكٍۚ daha çok hacda yapılan ibadetler için kullanılır. (Oruç, sadaka veya bir Hac ibadeti.)
فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ
Cümle atıf harfi وَ ‘ la مَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
اِذَا şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesi olan اَمِنْتُمْ۠ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesiyle gelen اِذَٓ ‘nın cevap cümlesi olan فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ , şart üslubunda gelmiştir. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mübteda konumundadır. Mevsulü her zaman takibeden sılası olan اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Haber mahzuftur. Takdiri, واجب عليكم (Size gereklidir.) şeklindedir.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, şart üslubunda faideî haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Hac ve umrenin tamamlanmasıyla ilgili olan ifade, ayetin başında emir üslubunda burada ise şart üslubunda gelerek tekrarlanmıştır. İki cümle arasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْعُمْرَةِ - الْحَجِّ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr, bu iki kelimenin ayette tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ
Cümle atıf harfi فَ ile فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Şart üslubundaki terkipte فَمَنْ لَمْ يَجِدْ şart cümlesi şarttır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir.
Şart ismi مَنْ mübtedadır. Haber olan لَمْ يَجِدْ cümlesi menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin menfî muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ , mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
صِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ izafeti muahhar mübtedadır. Haber mahzuftur. Takdiri … فعليه صيام (oruç tutması gerekir) olan haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
فِي الْحَجِّ car-mecruru صِيَامُ ’ya mütealliktir.
اِذَا , şarttan mücerret, cümleye muzaf olan zaman zarfıdır. Müteallakı, صِيَامُ ’un mahzuf haberidir. Muzafun ileyh olan رَجَعْتُمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
فِي الْحَجِّ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla الْحَجِّ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü hac, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.
تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ
تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ cümlesi, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i muteriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır.
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin uzağı işaret etmekte kullanılan işaret ismi ile marife olması, dikkatleri işaret edilene yoğunlaştırmak ve onu yüceltmek içindir. تِلْكَ ‘de istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden تِلْكَ ile hükümlere işaret edilmiştir. Müsnedün ileyhin uzağı işaret etmekte kullanılan işaret ismi ile marife olması, dikkatleri işaret edilene yoğunlaştırmak ve onu yüceltmek içindir. تِلْكَ ‘de istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden تِلْكَ ile hükümlere işaret edilmiştir. Müsnedün ileyhin uzağı işaret etmekte kullanılan işaret ismi ile marife olması, dikkatleri işaret edilene yoğunlaştırmak ve onu yüceltmek içindir. تِلْكَ ‘de istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden تِلْكَ ile hükümlere işaret edilmiştir. تِلْكَ mübteda, عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ , haberdir.
Cümlede müsnedün ileyhin cem ve tecessüm ifade eden işaret ismiyle marife olması işaret edilenleri tazim ifade eder.
Hacdaki oruç günlerine işaret eden تِلْكَ ‘de istiare sanatı vardır.
Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur.
عَشَرَةٌ için sıfat olan كَامِلَةٌۜ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
عَشَرَةٌ kelimesi, كَامِلَةٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
ثَلٰثَةِ - سَبْعَةٍ - عَشَرَةٌ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.
تَمَتَّعَ , [metalanmak] demektir. Muta nikahı ve temettü haccı bu fiilden türemiş kullanımlardır.
سَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْ cümlesinde gaipten muhataba dönüş vardır. Bu da edebî güzelliklerden iltifat sanatıdır.
عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ifadesinde tafsilden sonra icmal vardır. Bu, ıtnâb kabilinden bir sanattır. Oruca devam etmenin onu basite almamanın veya günlerinin sayısını eksiltmemenin gerektiğini vurgular. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
[Her kim kurban kesecek imkân bulamazsa.] Yani الْهَدْيِ /kurban için imkân bulamazsa demektir. [Hac sırasında üç gün oruç tutar.] Yani hac günlerinde üç gün oruç tutması gerekir. Bu da Zilhicce’nin dokuz günüdür. İsterse peş peşe isterse farklı günlerde tutar. Çünkü ayette [üç gün oruç] ifadesi “peş peşe” kaydı olmaksızın, mutlak olarak kullanılmıştır. [Memleketine döndüğünüzde de yedi gün.] Hacdan döndüğünüzde yani onu bitirdiğinizde yedi gün oruç tutmanız gerekir. Şâfiî’ye göre burada kastedilen hac yapan kişinin memleketine dönmesidir. Yani memleketine dönmeden yedi gün oruç tutmak câiz olmaz. تَمَتَّعَ fiili üçüncü şahıs kalıbında gelmiştir, çünkü burada مَنْ edatının fiilidir. [Oruç] kelimesinin başında gizli bir “üzerine gerekir” ifadesi vardır. Çünkü bu kelimedeki zamir فَمَنْ لَمْ يَجِدْ [Kurban kesmeye imkân bulmayan] ifadesine döner. [Döndüğünüz zaman yedi gün] ifadesi umuma hitaptır. Çünkü ayetin başı [Güvene kavuştuğunuzda] şeklindedir. Takdiri şöyledir: Siz temettü haccı yaptığınız zaman size bunlar gerekir. Burada tekil ve üçüncü şahıs iki cümle arasında bulunan men edatına, çoğul ve ikinci şahıs kipleri ise başında mezkûr olan şahıslara dönmektedir. [Böylece tam on gün olur.] Yani hedy kurbanının bedeli olarak noksansız on gün olur. (Ebû Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî, et-Teysîr fî (ʿilmi)’t-tefsîr)
ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ mübtedadır. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi, işaret edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder.
Müşterek ismi mevsûl مَنْ harf-i cer nedeniyle mecrur mahalde olup ذَ ٰلِكَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
İşaret isminde istiare vardır. Ayette, Allah’ın inananlara vaadine işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Müşterek ism-i mevsûlün sılası olan لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ , menfi muzari sıygada nakıs fiil كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْمَسْجِدِ , nakıs fiil كَان ’nin haberi olan حَاضِرِي için, الْحَرَامِ ise الْمَسْجِدِ için sıfattır. Sıfat, metbuunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
تِلْكَ - ذٰلِكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazir sanatı vardır.
كَانَ - یَكُنۡ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
[Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Harâm civarında oturmayanlar içindir.] Yani temettü haccı Mekke’de ikamet etmeyenler içindir. Burada ailenin zikredilmesi insanın genelde ailesiyle birlikte ikamet etmesi sebebiyledir. Ailenin ikamet etmesiyle kişinin ikamet etmesi kastedilmiştir. (Ömer Nesefî, Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
ذٰلِكَ işaret ismiyle تَمَتَّعَ ‘ ya işaret olunmaktadır. Çünkü biz Hanefilere göre Mescid-i Harâm’da oturanlar için Temettü haccı da Kıran haccı da yoktur. (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
و , istînâfiyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟ , masdar tevilinde اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Masdar-ı müevvel; اَنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اَنَّ ’nin haberi olan شَد۪يدُ الْعِقَابِ izafeti, sözü kısaltmış ve veciz (az sözle çok şey ifade etmek) hale getirmiştir. Bu izafet sıfatın mevsufuna muzâf olması şeklinde lafzî izafettir. Bu üslup, mübalağa içerir. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz.
Müsned olan شَد۪يدُ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri C.7 S. 238)
شَد۪يدُ ve الْعِقَابِ۟ kelimeleri arasında mürâât-ı nazir sanatı vardır.
Ayeti kerime اَنَّ اللّٰهَ ذو عقاب شَد۪يدُ şeklinde gelebilirdi. الْعِقَابِ۟ , شَد۪يدُ ’ın sıfatı olmasına rağmen öne geçmiş ve mevsufuna muzâf olmuştur. ‘Allah’ın cezası şiddetlidir’ yerine, [Allah, cezası şiddetli olandır] buyurulmuştur. Bu ifadede bir vurgu vardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve sahabe hicretin 6. yılında umreye niyet etmişler ama geri dönmüşlerdi. Bu ayet bir yıl sonra yani yedinci yılda nazil olmuştur. Araplar Hac aylarında umre yapmazlardı. Bu ayetle buna izin verilmiş oldu.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟ cümlesinde, işin büyüklüğünü göstermek ve kalplere korku salmak için zamir yerine, Allah lafzı açık isim olarak getirilmiştir.(Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)