وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ٣١
| Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
|---|---|---|---|
| 1 | وَعَلَّمَ | ve öğretti |
|
| 2 | ادَمَ | Adem’e |
|
| 3 | الْأَسْمَاءَ | isimleri |
|
| 4 | كُلَّهَا | bütün |
|
| 5 | ثُمَّ | sonra |
|
| 6 | عَرَضَهُمْ | onları sunup |
|
| 7 | عَلَى | -e |
|
| 8 | الْمَلَائِكَةِ | melekler- |
|
| 9 | فَقَالَ | ve dedi |
|
| 10 | أَنْبِئُونِي | bana söyleyin |
|
| 11 | بِأَسْمَاءِ | isimlerini |
|
| 12 | هَٰؤُلَاءِ | onların |
|
| 13 | إِنْ | eğer |
|
| 14 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
| 15 | صَادِقِينَ | doğru kimseler |
|
Allah’ın Adem a.s.’a öğrettiği isimlerin neler olduğu konusunda çok görüş vardır: İlim, tüm isimlerin bilgisi yani kavramlar, kavramsal düşünme melekesi vb.
Yüce Allah meleklere, Hz. Adem’e verdiği bilgi ve becerilerin kendilerinde olmadığını görmeleri için onlara varlıkların isimlerini bilip söylemelerini emretmiştir. Kendimizde olmayan bilgi ve becerileri kabullenerek yaşayalım.
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اٰدَمَ mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Gayri munsariftir. الْاَسْمَٓاءَ ikinci mef‘ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
كُلَّهَا manevi tekid olup, fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Te’kid: Tabi olduğu kelimenin veya cümlenin manasını kuvvetlendiren, pekiştiren, manasındaki kapalılığı gideren ve aynı irabı alan sözdür. Te’kide “tevkid” de denilir. Te’kid eden kelimeye veya cümleye “te’kid (müekkid- ٌمُؤَكِّد)”, te’kid edilen kelime veya cümleye de “müekked (مَؤَكَّدٌ)” denir. Te’kid, çoğunlukla muhatabın zihninde iyice yerleşmesi veya onun tereddüdünü gidermek için yapılan vurguya denir. Te’kid, lafzî ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.
Lafzi te’kid: Harfin, fiilin, ismin hatta cümlenin tekrarı ile olur. Zamirler zamir ile te’kid edilebilirler. Bu durumda sayı ve cinsiyet yönünden te’kid müekkede uyar.
Manevi te’kid: Manevi te’kit marifeyi tekit eder, belirli kelimelerle yapılır. Bu kelimeler: كُلُّ , اَجْمَعُونَ , اَجْمَعِينَ 'dir. Ayette manevi te'kid şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَّمَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi علم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ
Fiil cümlesidir. ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. عَرَضَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ car mecruru عَرَضَ fiiline mütealliktir.
ثُمَّ : Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l kavli, اَنْبِؤُ۫ن۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَنْبِؤُ۫ن۪ي fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِاَسْمَٓاءِ car mecruru اَنْبِؤُ۫ن۪ي fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. İşaret ismi هٰٓؤُ۬لَٓاءِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْبِؤُ۫ن۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
كُنتُم nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. تُمْ muttasıl zamiri كُنتُم ’ün ismi olarak mahallen merfûdur. صَادِق۪ينَ kelimesi كُنتُم ‘ün haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, إن كنتم صادقين فأنبئوني بأسمائهم. (Eğer sadıksanız onların isimlerini bana haber verin) şeklindedir.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
صَادِق۪ينَ , sülâsî mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا
Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
كُلَّهَا izafeti, الْاَسْمَٓاءَ için manevi tekittir. Cümleyi değil الْاَسْمَٓاءَ kelimesini tekid eder.
الْاَسْمَٓاءَ ’ deki elif lam takısı cins içindir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
ْالْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا [bütün isimleri] ifadesi, bütün müsemmaların isimleri anlamındadır. Ancak burada muzâfun ileyh olan müsemma kelimesi, malum olduğu ve esmanın zikredilmesi ile kendisine delalet edilmiş olduğu için hazfedilmiştir. Çünkü her ismin muhakkak bir müsemması olur. Bu müsemmâ kelimesi hazfedilince, onun telafisi olarak esma kelimesinin başına, tıpkı وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ [başım da ihtiyarlıktan parıl parıl parlamakta] (Meryem 19/4) ayetinde olduğu gibi, lam-ı tarif getirilmiştir. (Zemahşerî, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ
Cümle atıf harfi ثُمَّ ile önceki cümleye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
ثُمَّ lafzındaki terahinin, hakiki mi yoksa mecazi mi olduğu ile ilgili iki görüş vardır: İlk görüşe göre terahi hakikidir. Zira Adem'e eşyanın isimlerinin öğretilmesi ile meleklere arz edilmesi arasında bir mühlet vardır. Yüce Allah Adem’e اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ diyerek, kalbine yerleşmesi ve hakikatin gerçekleşmesi için mühlet vermiştir. İkinci görüşe göre ise ثُمَّ , rütbe-i terahi içindir. Bunun amacı, isimlerin meleklere değil Adem’e öğretildiğini göstermek, Allah’ın ilim ve hikmetinin eserini her durumda ortaya koymaktır. Bütün bu hadiseler arka arkaya olmasa da Adem’e (a.s) isimlerin öğretilmesi onun ne kadar meziyetli ve halifeliğe daha layık olduğunu gösterir, rütbesini yükseltir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
ثُمَّ عَرَضَهُمْ [Sonra onlara arzetti] cümlesinde tağlîb sanatı vardır. Zira هُمْ zamiri, erkek akıl sahipleri için kullanılan bir zamirdir. Eğer tağlib sanatı olmasaydı, ثُمَّ عَرَضها veya ثُمَّ عَرَضَهُن şeklinde olurdu. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
Cümle atıf harfi فَ ile önceki cümleye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l kavl olan اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir üslubunda geldiği halde vaz edildiği anlamdan çıkarak susturmak ve hilafet işinden aciz olduklarını bildirmek anlamına gelmesi nedeniyle mecazı mürsel mürekkebdir.
Aslında Allah onların “Haydi haber verin” şeklindeki bir soruya cevap vermekten aciz olduklarını bildiği halde sırf onları kınamak için bu emri vermiştir. (Zemahşerî, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Şart üslubundaki son cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ , şart cümlesidir.
Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevabı, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdir فأنبئوني (O halde bana haber verin) şeklindedir.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
كَان ’nin haberi صَادِق۪ينَ şeklinde ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan)
كُنْتُمْ - صَادِق۪ينَ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
اِنْ harfi burada asla gerçekleşmeyecek bir konuda gelmiştir. Halbuki bu harf aslında vuku bulma ihtimali şüpheli olan fiillerin başında gelir. Bu da şüphe ifade eden olayın ve onların bunu gerçekleştirme ihtimalinin olumsuzluğu konusunda kesinlik ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Sûresi, C. 7, S. 77)