Bakara Sûresi 83. Ayet

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْناً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ  ٨٣

Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ ve hani
2 أَخَذْنَا biz almıştık ا خ ذ
3 مِيثَاقَ bir söz و ث ق
4 بَنِي oğullarından ب ن ي
5 إِسْرَائِيلَ İsrail
6 لَا
7 تَعْبُدُونَ kulluk etmeyeceksiniz ع ب د
8 إِلَّا başkasına
9 اللَّهَ Allah’tan
10 وَبِالْوَالِدَيْنِ ve anaya-babaya و ل د
11 إِحْسَانًا iyilik edeceksiniz ح س ن
12 وَذِي ve
13 الْقُرْبَىٰ yakınlara ق ر ب
14 وَالْيَتَامَىٰ ve yetimlere ي ت م
15 وَالْمَسَاكِينِ ve yoksullara س ك ن
16 وَقُولُوا ve söyleyin ق و ل
17 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
18 حُسْنًا güzel söz ح س ن
19 وَأَقِيمُوا ve kılın ق و م
20 الصَّلَاةَ namazı ص ل و
21 وَاتُوا ve verin ا ت ي
22 الزَّكَاةَ zekatı ز ك و
23 ثُمَّ sonra
24 تَوَلَّيْتُمْ döndünüz و ل ي
25 إِلَّا hariç
26 قَلِيلًا pek azınız ق ل ل
27 مِنْكُمْ sizden olan
28 وَأَنْتُمْ ve siz
29 مُعْرِضُونَ yüz çeviriyorsunuz ع ر ض
 

Riyazus Salihin, 333 Nolu Hadis
Ebû Eyyûb Hâlid İbni Zeyd el-Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre bir adam:
- Yâ Resûlallah! Beni Cennete götürüp cehennemden uzaklaştıracak davranışı haber ver, dedi.
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
- “Allah’a ibadet edip ona hiçbir şeyi denk tutmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı koruyup gözetirsin.”
 (Buhârî, Edeb 10; Müslim, Îmân 14. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 10)

Riyazus Salihin, 324 Nolu Hadis
Abdullah İbni Amr İbni Âs’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”
(Buhârî, Edeb 15. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45; Tirmizî, Birr 10)

Riyazus Salihin, 334 Nolu Hadis
Selmân İbni Âmir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Biriniz orucunu açacağı zaman hurma ile açsın; çünkü hurma bereketlidir. Eğer hurma bulamazsa orucunu su ile açsın; çünkü su temizdir.”
Peygamber aleyhisselâm sözüne devamla şöyle buyurdu:
“Yoksula verilen sadaka bir sadaka, akrabaya verilen sadaka ise iki sadaka yerine geçer: Biri sadaka sevabı, öteki de akrabayı koruyup gözetme sevabıdır.”
(Tirmizî, Zekât 26. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 21; Nesâî, Zekât 82; İbni Mâce, Sıyâm 25, 28)

 

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  (Hatırla, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir. اَخَذْنَا  ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Fiil cümlesidir. اَخَذْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. م۪يثَاقَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. بَن۪ٓي  muzâfun ileyh olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti ى ’dir. İzafetten dolayı  ن  harfi mahzuftur. Aynı zamanda muzâftır. اِسْرَٓاء۪يلَ  muzâfun ileyh olup cer alameti fethadır. Gayri munsariftir.

لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ  cümlesi, mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Takdiri  قلنا لا تعبدون  şeklindedir. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَا تَعْبُدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اِلَّا  hasr edatıdır. اللّٰهَ  mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

بِالْوَالِدَيْنِ  car mecruru, atıf harfi وَ  ile  لَا تَعْبُدُونَ  cümlesine matuf olup, mahzuf  استوصوا  fiiline mütealliktir. وَالِدَيْنِ  müsenna olduğu için cer alameti ى ‘dir. اِحْسَانًا  mahzuf fiilin mef'ûlu bihi olup fetha ile mansubdur. 

ذِي  atıf harfi وَ  ile makabline matuf olup, harfle îrab olan beş isimden biri olarak cer alameti  ي ’dir. Aynı zamanda muzâftır. الْقُرْبٰى  muzâfun ileyh olup, elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. 

الْيَتَامٰى  atıf harfi وَ  ile makabline matuf olup, elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. الْمَسَاك۪ينِ  atıf harfi وَ  ile makabline matuftur. قُولُوا  atıf harfi  وَ  ile mahzuf  استوصوا  fiiline matuftur. 

قُولُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لِلنَّاسِ  car mecruru  قُولُوا  fiiline mütealliktir. حُسْنًا  masdardan naib mahzuf mef’ûlü mutlakın sıfatıdır.Takdiri, قولا حسنا  şeklindedir. اَق۪يمُوا  atıf harfi وَ  ile makabline matuftur. 

اَق۪يمُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الصَّلٰوةَ  mef'ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  اٰتُوا الزَّكٰوةَۜ  cümlesi, atıf harfi وَ  ile اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ  cümlesine matuftur. 

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır. a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur. b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder. c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur. d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ [Kulluk etmeyeceksiniz] ifadesi, kulluk etmeyin anlamında bir haberdir. Bu tıpkı falancaya gider ona “şöyle şöyle söylersin” sözün gibidir. Bu sözle de emir kastedersin. Bu açıkça emir ve nehiy ifadesi kullanmaktan daha açık ve güçlü bir ifade tarzıdır. Çünkü doğruca verilen emir yerine getirilmiş, yasaktan kaçınılmış da bundan haber verilirmiş gibi ifade edilir. (İbn Mes‘ûd [v.32/652] ve Übeyy b. Kâ‘b ’ın [v.33/654])

لَا تَعْبُدُو [kulluk etmeyin] şeklinde okunmuş olması da bunu teyit eder. Bu ifadenin başında bir [deyiniz] ifadesinin murad edilmiş olması gerekir, nitekim devamındaki [deyiniz] ifadesi de bunu teyit eder.

(Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t- Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)

الْقُرْبٰى  [Yakınlara]; akrabalara demektir. Bu “ana babaya” kelimesine atıftır, yani anlam “yakınlara da iyilik edecekler” şeklindedir. Ayetteki ذِي الْقُرْبٰى (yakınlık sahibi, yakın) ifadesi çoğul anlamı taşıyan tekil kelimedir, çünkü cins isimdir.

الْيَتَامٰى  [Yetimlere] bu da  بِالْوَالِدَيْنِ  [ana babaya] kelimesine matuftur ve onlara iyilik emrinin kapsamına dahildir. الْيَتَامٰى  kelimesi  يَتِيم  kelimesinin çoğuludur. Yetim, babası ölmüş küçük çocuk demektir. Hayvanlarda ise annesi ölmüş yavruya yetim denilir. Hz. Peygamber (s.a.v)“Ergenlik çağından sonra yetimlik olmaz.” buyurmuştur. Fiil  علِمَ babında يَتِمَ , يَيْتَمُ , يُتْمًا şeklinde gelir. اليتيم  kelimesi الأيْتام ve اليتامى şeklinde çoğul yapılır. (Ömer Nesefî Tefsiri / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

مَسَاك۪ينِ  kelimesi; مِسْكِينِ  lafzının çoğuludur. مَفَاعِلٌ  kalıbında olmak üzere Kur’an’da şu yerlerde karşımıza çıkmaktadır: el-Bakara 2/83, 177, 215; en-Nisâ 4/8,36; el-Mâide 5/89, 95; el-Enfâl 8/41; et-Tevbe 9/60; el-Kehf 18/79; en-Nûr 24/22; el-Haşr 59/7. (Kur’an’da Gayr-ı Munsarıf İsimler / Mahmut Ateş )

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَق۪يمُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  قوم ’dir. 

اٰتُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتى ’dir. 

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Ayet, ثُمَّ  atıf harfi ile mahzuf müstenef cümleye matuftur. Takdiri, فقبلتم الميثاق (Hemen anlaşmayı kabul ettiniz) şeklindedir. 

Fiil cümlesidir. تَوَلَّيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. اِلَّا istisna edatıdır. قَل۪يلًا  kelimesi  تَوَلَّيْتُمْ  ‘deki zamirden müstesna olup, fetha ile mansubdur. 

مِنْكُمْ  car mecruru  قَل۪يلًا ' in mahzuf sıfatına mütealliktir.  وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ  cümlesi, hal olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. مُعْرِضُونَ  haber olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

ثُمَّ : Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَوَلَّيْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولي ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. 

مُعْرِضُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَل۪يلًاۘ -  الْيَتَامٰى - مَسَاك۪ينِ  kelimeleri sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ

Bu ayetle tekrar kıssaya dönülmesi istidrat sanatıdır.

وَ , istînâfiyedir. Zaman zarfı  اِذْ , takdiri  اذكر (Hatırla, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir. Fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  cümlesi,  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.

اَخَذْنَا  fiilinin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder. Cümle kasem menzilindedir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467) 

Zaman ismi olan  إذ ’ in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr, Hac/26)

Fasılla gelen  لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ  cümlesi kasemin cevabıdır. Takdiri  قلنا  olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekulü’l-kavl cümlesi  لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ , muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Lafzen haber olmakla beraber, manen inşâ cümlesidir. Çünkü  لَا تَعْبُدُو manasındadır. Zira; bir konuda söz almak, emir veya nehy demektir. Bundan sonra gelen haber de emir veya nehy olarak tevil edilir. 

Nefiy harfi  لَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan iki tekit hükmündeki kasr fiille mefûlü arasındadır.  لَا تَعْبُدُونَ , maksur/sıfat, اللّٰهَ  maksurun aleyh/mevsûf, olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’s-mevsûftur. Yani müsned, bu mef’ûle hasredilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur.

Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İlk cümledeki gaib zamirden  لَا تَعْبُدُونَ  ifadesinde muhatab zamire iltifat vardır.

Ayetin başlangıcındaki azamet zamirinden bu cümlede lafza-i celâle iltifat edilmiştir. Bütün kemâl ve celâl sıfatlara şamil lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır. Çünkü ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ [Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz] ifadesi nehy manasında bir haber cümlesidir. Bu tür bir ifade, açık nehiyden daha beliğdir. Nitekim Ebüssuûd şöyle der: ‘’Böyle bir ifadede, yasaklanan şeyin hemen sona erdirilmesi gerektiğine işaret vardır. Sanki muhatap yasakla­nan şeyi hemen terk etmiştir. İşte bu manayı vurgulamak için, haber sıygası getirilmiş fakat nehiy murad edilmiştir.’’ (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)

 

وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ

وَ  ile öncesine atfedilen bu cümle lafzen ve manen inşâdır. Çünkü  وَاحْسِنُوا بِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا takdirindedir. Matufun aleyh de lafzen haber, manen inşâ olduğu ve ortak yön de bulunduğu için  و ’la öncekine atfedilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

بِالْوَالِدَيْنِ ’nin müteallakı olan  أحسنوا  fiili mahzuftur. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İyilikle davranılması tavsiye edilenlerin sayılması taksim sanatıdır.

اِحْسَانًا  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olarak cümleyi tekid etmiştir.

ذِي الْقُرْبٰى - الْيَتَامٰى - الْمَسَاك۪ينِ  ifadeleri  بِالْوَالِدَيْنِ ‘ye matuftur.

الْوَالِدَيْنِ -  ذِي الْقُرْبٰى  ve  الْيَتَامٰى -  الْمَسَاك۪ينِ  gruplarındaki kelimeler arasında murâat-ı nazîr sanatı vardır.

وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ

 

Ayetin bu cümlesi de hükümde ortaklık sebebiyle öncesine matuftur. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden  حُسْنًا  mahzuf me’ûlü mutlakın sıfatıdır. Mef’ûlün hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Aynı üslupta gelen  وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ  ve  وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ  cümleleri hükümde ortaklık sebebiyle  öncesine atfedilmiştir. Her iki cümle de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

الزَّكٰوةَۜ - الصَّلٰوةَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اِحْسَانًا - حُسْنًا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Alınan sözler; Allah'tan başkasına tapmamak, anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik etmek şeklinde sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.

وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا  [İnsanlara güzel söz söyleyin] ifadesinde  حسنا  masdarı, mübalağa ifade etmek için sıfat-ı müşebbehe yerinde kullanıl­mıştır. Takdiri, قَوْلاً حَسَنًا  veya  قَوْلاً ذَا حَسَنَ şeklindedir. Zira Araplar mübala­ğa maksadıyla masdarı, ism-i fail veya sıfat-ı müşebbehe yerinde kul­lanırlar ve birisinin çok adil olduğunu ifade etmek için  هُوَ عَادِلٌ  yerine  هُوَ عَدْلٌ  derler. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir) 

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle takdiri  فقبلتم ذلك (Bunu kabul ettiniz) olan cümleye atfedilmiştir.

ثُمَّ ; birbirine bağladığı manalar arasında kısa da olsa bir süre olduğunu ifade eder. Bu atıf harfi, terâhî ifade eder, sıralama bildirir. Terahi; sözlükte sonra olmak ve gecikmek anlamındadır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

تَوَلَّيْتُمْ  kelimesinde irsâd sanatı,  تَوَلَّيْتُمْ - مُعْرِضُونَ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

تَوَلَّيْتُمْ  fiilinindeki ref zamirden istisna edilenler olarak gelen قَل۪يلًا , müstesnadır. 

قليلا , kelimesindeki nekrelik taklîl içindir.

Hal  وَ ’ıyla gelen  وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müsned olan  مُعْرِضُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)