وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِه۪ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟ ٩٦
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَتَجِدَنَّهُمْ | onları bulursun |
|
2 | أَحْرَصَ | en düşkünü |
|
3 | النَّاسِ | insanların |
|
4 | عَلَىٰ |
|
|
5 | حَيَاةٍ | hayata |
|
6 | وَمِنَ |
|
|
7 | الَّذِينَ | kimselerden |
|
8 | أَشْرَكُوا | ortak koşan(lar) |
|
9 | يَوَدُّ | ister |
|
10 | أَحَدُهُمْ | her biri |
|
11 | لَوْ | olsa |
|
12 | يُعَمَّرُ | yaşatılmasını |
|
13 | أَلْفَ | bin |
|
14 | سَنَةٍ | yıl |
|
15 | وَمَا | ve değildir |
|
16 | هُوَ | o |
|
17 | بِمُزَحْزِحِهِ | onu uzaklaştıracak |
|
18 | مِنَ | -dan |
|
19 | الْعَذَابِ | azab- |
|
20 | أَنْ | oysa |
|
21 | يُعَمَّرَ | (o kadar) yaşaması |
|
22 | وَاللَّهُ | Allah |
|
23 | بَصِيرٌ | görüyor |
|
24 | بِمَا | şeyleri |
|
25 | يَعْمَلُونَ | yaptıkları |
|
Rabbimize uzun ve hayırlı bir ömür için dua edelim.
Dünya sevgisi bütün hataların, bütün yanlış ve günahların başıdır. (Beyhaki, 7: 338)
وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
تَجِدَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَحْرَصَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَلٰى حَيٰوةٍ car mecruru اَحْرَصَ ‘ya mütealliktir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
اَحْرَصَ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir. İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl مِنَ harfi ceriyle öncesinin delaletiyle mahzuf cümleye mütealliktir. Takdiri, أحرص من الذين أشركوا (şirk koşanların en ..şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası اَشْرَكُوا ’ dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَشْرَكُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَوَدُّ damme ile merfû muzari fiildir. اَحَدُ fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَوْ masdariyyedir. لَوْ ve masdar-ı müevvel, يَوَدُّ fiilinin mef’ûlu bihi olarak mahallen mansubdur. لَوْ ‘ in bir masdar harfi olabilmesi için daha çok وَدَّ ve أحَبَّ gibi temenni bildiren fiillerle birlikte kullanılması şarttır.
يُعَمَّرُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اَلْفَ zaman zarfı يُعَمَّرُ fiiline mütealliktir. سَنَةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يُعَمَّرُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عمر ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَشْرَكُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شرك ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِه۪ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَۜ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَا olumsuzluk harfi olup, لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.
هُوَ munfasıl zamir مَا ‘ nın ismi olarak mahallen merfûdur. بِ harf-i ceri zaiddir. مُزَحْزِحِه۪ lafzen mecrur, مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. Aynı zamanda muzaftır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنَ الْعَذَاب car mecruru مُزَحْزِحِه۪ ‘ ye mütealliktir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, ism-i fail مُزَحْزِحِ ‘nin faili olarak mahallen merfûdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
يُعَمَّرَ fetha ile mansub meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdarı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman, Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُعَمَّرَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عمر ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
مُزَحْزِحِ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan تفعْللَ babının ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ mübteda olup damme ile merfûdur. بَص۪يرٌ haber olup damme ile merfûdur. مَٓا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle بَص۪يرٌ ‘na mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يَعْمَلُونَ ‘ dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَعْمَلُونَ۟ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
بَص۪يرٌ kelimesi فعيلٌ vezninde sıfat-ı müşebbehe veya mübalağalı ism-i faildir.
وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا
وَ , atıf harfidir. Ayet, önceki ayetteki وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَداً بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir.
Bu cümlelerin atıf sebebi tekitli olmalarıdır ve bu cümle önceki cümlenin manasını tekid eder. Ancak bu cümlede onların dünya hayatına olan hırslarının haddi aşarak ne kadar fazla olduğu ifade edilmiştir. Bu yüzden de arada fasıl yapılmamış atıf harfi gelmiştir. Sadece tekid manası taşısaydı ayetler fasılla gelirdi. (Âşûr, Et-tahrîr Ve’t-tenvîr)
Ayetin ilk cümlesi mukadder kasemin cevabıdır. Kasem cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasemle birlikte terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ , mahzuf kasem ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Az sözle çok anlam ifade eden اَحْرَصَ النَّاسِ izafetinde, sıfat mevsûfuna muzâf olmuştur. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz.
İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri C. 7 S. 238)
اَحْرَصَ ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Mecrur mahaldeki cemi müzekker has ism-i mevsûl, başındaki مِنَ harf-i ceriyle öncesinin delaletiyle mahzufa mütealliktir. Takdiri, أحرص من الذين أشركوا (şirk koşanların en hırslısı) şeklindedir. Sılası olan اَشْرَكُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا [Hatta Allah’a ortak koşanlardan bile] Yani Allah’a ortak koşanlardan bile daha yaşamaya düşkündürler. Abdullah b. Abbas, Ebü’l-Âliye, Kelbî ve Rebî‘ burada kastedilen müşriklerin Mecûsîler olduğunu söylerken, Hasan-ı Basrî ve Mukâtil ise müşrik Araplar olduğunu söylemişlerdir.
Abdullah b. Abbas’ın ifade ettiğine göre Yahudiler kıyamete inandıkları halde yeniden dirilişi inkâr eden Mecûsîler ve müşriklere göre hayata daha düşkün olmalarının sebebi, onların işledikleri zulüm ve zayi ettikleri bilgi nedeniyle ahirette karşılaşacakları rüsvalığı ve kötü sonu bilmeleridir.
وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا [Hatta Allah’a ortak koşanlardan bile] ifadesinin yukarıda zikrettiğimiz anlamlardan başka iki anlamı (yorumu) daha olduğu söylenmiştir.
İlkine göre bu ifade “Andolsun onları görürsün” ifadesi ile bağlantılıdır, yani “Bu Yahudileri görürsün, aynı şekilde müşriklerden bazı kimseleri de böyle görürsün.” anlamındadır. Çünkü مِنْ (-den) harfi kısmîlik bildirir. Bu durumda bu ifade Yahudiler ile müşriklerin dünya hayatına düşkünlük konusunda eşit oldukları anlamına gelir. Bu onlar için bir kınamadır, çünkü burada ahirete inananla inanmayanı böylesine kınanacak nitelikte bir tutmak söz konusudur.
İkinciye göre bu ifade yeni bir cümle başı olarak mübtedadır ve cevabı (haberi) يَوَدُّ اَحَدُهُمْ [Onlardan her biri ister ki] ifadesidir. Burada gizli bir مِنْ (-den) harfi bulunduğu düşünülür ki bunun benzeri مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ [Yahudilerden (kimi vardır ki) sözü tahrif ederler.] (Nisa 4/46) ayetinde ve وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ [Ehl-i kitaptan (kimi vardır ki) muhakkak ona iman edecektir.] (Nisa 4/159) ayetlerinde vardır. (Ömer Nesefî, Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) Bu tefsir bilgisinden hareketle مِنَ harfi ceri bu ayette karakteri olan bazıyye manasında kullanılmıştır, diyebiliriz.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
حَيٰوةٍ hayat kelimesi, bu hayatın özel bir hayat olduğunu göstermek için nekre getirilmiştir. Bu hayat, kişinin binlerce sene yaşatılacağı uzun bir hayattır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefâsir)
حَيٰوةٍ şeklinde nekre olması da ondan hayatın fertlerinden herhangi bir fert kastedilmiş olmasındandır, o da uzun yaşamaktır. (Beyzâvî,Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Ayette حَيٰوةٍ kelimesinin nekra gelmesi mübhem olup, onların uzun bir hayata olan hırslarını göstermektedir. (https://tafsir.app/aljadwal/2/96)
يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir.
Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlenin, تَجِدَنَّهُمْ ‘deki zamirin hali olması da caizdir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Masdar harfi لَوْ ve akabindeki يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍ cümlesi, masdar teviliyle يَوَدُّ fiilinin mef’ûlü yerindedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiiller hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil, tecessüm özelliği sayesinde olayı göz önünde canlandırarak muhatabı etkiler.
يُعَمَّرُ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
يَوَدُّ اَحَدُهُمْ [Biri (kimi) sever] Bu, yeni bir ifade başlangıcı şeklinde, onların dünyaya düşkünlüklerinin fazlalığını açıklamaktadır. لَوْ يُعَمَّرُ ifadesi يَوَدُّ اَحَدُهُمْ [her biri ister ki] ifadesindeki isteklerinin hikaye edilmesidir. Buradaki لَوْ , temenni manasındadır. Dil kurallarının kıyası gereği لو يُعَمَّرَ [keşke bana ömür verilse] şeklinde denilmesi gerekirdi, ancak burada ifade, “her biri ister ki” ifadesinden dolayı, gaib sigası / üçüncü şahıs kipi şeklinde gelmiştir. Bu tıpkı, حلف باللّٰه ليفعلن “yapacağım diyerek” değil de, “yapacağına dair Allah’a yemin etti” sözü gibidir. (Zemahşerî, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
لو kelimesi ليت (temenni) manasınadır. Aslı, لو اعمر (keşke yaşatılsaydım)dır, يَوَدُّ 'den dolayı gaip sıygasıyla gelmiştir. (Beyzâvî,Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
اَلْفَ سَنَةٍ ’deki tenvin ölümsüzlüğü arzu eden kimselerle ilgili olduğu için kesretten kinayedir.(https://tafsir.app/aljadwal/2/96)
Camiu’l-Ulûm ve başka eserlerde belirtildiği gibi, لَوْ يُعَمَّرُ ifadesi, اَنْ يُعَمَّرُ manasınadır. Çünkü burada, لَوْ kelimesi, اَنْ yerinde gelmiştir. Dolayısıyla اَنْ, fiili olan يُعَمَّرُ ile birlikte masdar manasındadır. Bu da يَوَدُّ fiilinin mef’ûlüdür. Yani; [Onlardan her biri ister ki bin yıl yaşasın.] (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)Ferrâ, Ebû Ali el-Fârisî, Tebrîzî, Ebü’l-Bekâ ve İbn Mâlik gibi nahivciler لو harfinin masdar harfi olarak kullanıldığını, bu anlamdan ve sonrasından müevvel masdarın çıkarıldığını ortaya koymuştur. لو edatı ود fiilinden sonra gelir ve buna muhabbet ve arzuya işaret eden fiiller dahil edilir. Bu edat cevaba ihtiyaç duymaz. Mesela: يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍ [Onlardan her biri bin yıl yaşamak ister.] (Bakara, 2/96) ayetinde onlar لو edatının nasb eden اَنْ anlamında masdar edatı olduğu görüşündedir. Dolayısıyla bu edatın cevabı gerekmez. Buradan çıkarılan masdar, يود fiilinin mef’ûlüdür. Sanki şöyle demiştir: Onlardan her biri bin yıl yaşamayı ister.
Tahir b. Âşûr’a gelince, o bu bilginlere muhalefet etmiş ve bu bilginlerin ortaya koydukları, gerçekte onun لو anlamında olmaması fakat bunun kullanımdan kaynaklandığı görüşünü zayıf bulmuştur. Bununla alakalı olarak şunu söyler: “Bu görüş hakikaten çok zayıftır ve takdir bakımından çok kolaydır. (Aboubacar Mohamadou, İbn Âşûr’ûn Et-tahrîr Ve’t-tenvîr Adlı Eserinde Sarf Ve Nahiv Merkezli Tercihleri)
وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِه۪ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَۜ
وَ , istînâfiyyedir veya cümle اَحَدُهُمْ ‘dan haldir.
Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. مَا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir. بِ , tekid ifade eden zaid harftir.
Cümlenin, اَحَدُهُمْ ‘un hali olması caizdir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Müsned olan بِمُزَحْزِحِه۪ , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.
Kelimedeki nekrelik, nev ve umum ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir.
بِمُصَيْطِرٍ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
Olumlu cümlelerde lâm harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve ما 'nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir.
Kur'an-ı Kerim'de بِ harfi 22 yerde لَيْسَ ’nin, 19 yerde de ما ’nın haberinin başında zaid olarak gelmiştir. (Ali Bulut, Kur’an-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)
مِنَ الْعَذَابِ car-mecruru, بِمُزَحْزِحِه۪ ‘ye mütealliktir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur مِنَ الْعَذَابِ , korkutmak ve tehdidi artırmak için, faile takdim edilmiştir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يُعَمَّرَ cümlesi, masdar teviliyle ism-i fail olan مُزَحْزِحِ ‘nin faili konumundadır.
Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُعَمَّرُ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır.
يُعَمَّرَۜ - حَيٰوةٍۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مِنَ - يُعَمَّرَۜ - مَا kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede maksat, Allah’ın gördüğünü bildirmek değil, Ahirette bunun karşılığını vermek olduğu için lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
مَا müşterek ism-i mevsûlu mecrur mahalde olup بَص۪يرٌ ’e mütealliktir. Sılası olan تَعْمَلُونَ , muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir.
Müsned olan بَص۪يرٌ sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu vasfın, müsnedün ileyhin ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eder.
Ayetin bu son cümlesinde ‘bir anlam için söylenen sözün içine başka bir anlam yerleştirmek şeklinde açıklanan idmâc sanatı vardır. [Yaptıklarınızı görür] ifadesinde Allah Teâlâ, herşeyden haberdar olduğunu beyan ederken, bunun içine hesap ve cezayı idmâc etmiştir. Aynı zamanda lazım melzum alakasıyla mecazı mürsel mürekkeptir.
Allah Teâlâ -önceki ayetlerle bağlantılı olarak- İsrâiloğulları’nın gerek dünya hayatındaki azgınlıkları gerekse de dünyaya olan düşkünlükleri nedeniyle uzun bir ömür sürmeyi arzuladıklarını, ancak ne kadar uzun yaşarlarsa yaşasınlar bunun onları azaptan uzak tutamayacağını buyurmuştur. Ayet sonunda ise bu azabın onlara amelleri sebebiyle yapıştığını ve zatının hem onların yaptıklarını hem de her şeyi gören olduğunu beyan etmiştir. (Keziban Dut,Ayet Sonlarindaki Esmâü’l-Hüsnâ’nın Ayetle Olan Münâsebeti (Fâtiha, Bakara, Âl-İ İmrân Ve Nisâ Sureleri Bağlamında)