Tâ-Hâ Sûresi 61. Ayet

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى  ...

Mûsâ, onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana uğramıştır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 لَهُمْ onlara
3 مُوسَىٰ Musa
4 وَيْلَكُمْ yazık size و ى ل
5 لَا
6 تَفْتَرُوا uydurmayın ف ر ي
7 عَلَى karşı
8 اللَّهِ Allah’a
9 كَذِبًا yalan ك ذ ب
10 فَيُسْحِتَكُمْ sonra kökünüzü keser س ح ت
11 بِعَذَابٍ bir azab ile ع ذ ب
12 وَقَدْ ve doğrusu
13 خَابَ perişan olmuştur خ ي ب
14 مَنِ kimse
15 افْتَرَىٰ iftira eden ف ر ي
 
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun–hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126). Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkindeliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71). 58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72). 59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73). 63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51). 67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102). 
Kuran Yolu Tefsiri
 

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır.

مُوسٰٓى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

وَيْلَكُمْ  mahzuf fiilin mef’ûlun mutlakı olup fetha ile mansubtur. Takdiri;  ألزمكم الله ويلكم (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir.

Mekulü’l-kavli  لَا تَفْتَرُوا ‘dur.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَفْتَرُوا  kelimesi  ن ‘un hazfiyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  تَفْتَرُوا  fiiline mütealliktir.  كَذِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ , sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.

Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, önce geçen mukadder masdara matuf olarak mahallen merfûdur. Takdiri;  لا يكن منكم افتراء فسحت من الله بعذاب (Aranızda iftira olmasın, yoksa Allah azapla yok eder.) şeklindedir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُسْحِتَكُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِعَذَابٍ  car mecruru  يُسْحِتَكُمْ  fiiline müteallıktır.

يُسْحِتَكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  سحت ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى

 

وَ  istînâfiyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  خَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  افْتَرٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

افْتَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

افْتَرٰى  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فرى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın sözlerini bildirmektedir. Mekulü’l-kavl Hz. Musa'ya aittir.

وَيْلَكُمْ  mahzuf bir fiilin mef’ûlu olarak mansubdur. Takdiri;  ألزمكم الله ويلكم (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, itiraziyye olarak fasılla gelmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Araplar bu fiili gizleyip sadece masdarı zikrederler.

وَيْلَكُمْ  itiraziyye cümlesidir. Beddua manasındadır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Allah'a iftira etmeyin sözünden sonra  كَذِباً  zikredilmesi, sözü kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâbdır. Çünkü iftira zaten yalandır.

Fâ-i sebebiyyenin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle, sözün öncesinden anlaşılan mukadder masdara matuftur. 

عَذَابٍۚ ’deki tenvin, tasavvuru mümkün olmayan neve işarettir.

Ayetin son cümlesi olan  وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى  haldir.  و , hal veya istînâfiyyedir.  Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Cümle  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

خَابَ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘nin sılası olan  افْتَرٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

تَفْتَرُوا - كَذِباً  ve  خَابَ - فَيُسْحِتَكُمْ - بِعَذَابٍۚ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı,  تَفْتَرُوا - افْتَرٰى  kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr  sanatları vardır.