اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ ١
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ
Fiil cümlesidir. اِقْتَرَبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لِلنَّاسِ car mecruru اِقْتَرَبَ fiiline mütealliktir. حِسَابُهُمْ fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ cümlesi, لِلنَّاسِ ‘nin hali olup mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪ي غَفْلَةٍ car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. مُعْرِضُونَ ikinci haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).Ayette isim cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِقْتَرَبَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi قرب ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
مُعْرِضُونَ ; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ
Ayet, ibtidaiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ’dır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اِقْتَرَبَ fiiline müteallik لِلنَّاسِ car mecruru, konudaki önemine binaen ve durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.
لِلنَّاسِ ’deki elif-lâm takısı istiğrak içindir. Bütün insanları kapsar.
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ cümlesinde istiare sanatı vardır. Hesap zamanı, yaklaşmak manasındaki اِقْتَرَبَ fiiline isnad edilerek, hareket edebilen bir şahsa benzetilmiştir. Manevi, aklî ve görülmez olan bir durum, gözle görülen, maddi bir şey menziline konulmuştur. Bu üslupta mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.
Ayette isnad hesaba yapılmıştır. Yaklaşan hesap değil hesabın zamanıdır. Zamana isnad olarak mecaz-ı aklî vardır. Burada muzâfın hazf edildiğini de söyleyebiliriz. Bu durumda îcaz-ı hazif sözkonusudur.
اِقْتَرَبَ fiilinin حِسَابُهُمْ kelimesine isnadı, yüceltme ve korkutma manası taşır. Adeta hesaba kavuşmak için bir harekete ve çabaya teşvik eder. Bu temsîlî bir istaredir. Sanki hesap insanlara kavuşmak için acele eden, saldırgan bir şahıstır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 11)
Bu ifade ölümün yaklaştığı manasında kinayedir. (Âşûr,Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr)
Yaklaşmak, ancak zaman ve mekan itibariyle düşünülebilir. Burada, mekân açısından yaklaşmak imkânsızdır. Böylece, zaman açısından yaklaşmanın kastedildiği anlaşılmış olur. Buna göre mana, “insanların hesaba çekilme zamanları yaklaştı” şeklinde olur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Sâmerrâî, müfessirlerin ayetteki لِلنَّاسِ ifadesine; Mekke müşrikleri, tüm müşrikler, dirilişi inkâr edenlerin tamamı ve tüm insanlar gibi anlamlar yüklediklerini zikrettikten sonra bu ifadeyle asıl kastedilenin gaflet içinde olanlarla yüz çevirenlerin tümü olduğunu belirtmektedir. Bunların, ‘insanlar’ lafzıyla anıldıklarını; mecâz-ı mürsel yoluyla kül zikredilip cüz murad edildiğini ifade etmektedir. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)
وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ cümlesi لِلنَّاسِ ‘nin halidir. Hal; cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızdır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. ف۪ي غَفْلَةٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
مُعْرِضُونَ kelimesi ikinci haberdir.
ف۪ي غَفْلَةٍ ifadesinde istiare sanatı vardır. Zarfiye olan ف۪ٓي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü gaflet hakiki manada içine girilmeye müsait değildir. gaflet, burada zarfa benzetilir. Gafletle insan arasındaki ilişki, zarfla mazruf arasındaki irtibata benzetilmiştir. Câmi, her iki durumdaki mutlak irtibattır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.
Kelimedeki nekrelik, kesret ve nev ifade eder.
Müsned olan مُعْرِضُونَ, ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah Teâlâ, mükellefler için bir fayda bulunduğu için bu yaklaşmadan bahsetmiştir. Böylece bu, mükellefi, günahlarını telafi etmeye daha fazla yaklaştırmış, bundan daha fazla korktuğu için de günahlardan daha fazla sakındırmış olur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ [Onlar bir gaflet içindedirler] cümlesinde, غَفْلَةٍ kelimesinin nekre olarak getirilmesi, gafletin büyüklüğünü ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
Kıyamet gününe hesap günü denilmesinin faydası şudur: Hesap, kişinin durumunu ortaya koyar. Binaenaleyh, hesap kelimesinin sağlayacağı korku daha büyük olur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
اِقْتَرَب fiili اِفْتِعال babındadır. Bu bab fiile mutavaat, ittihaz, müşareket, izhar, çaba ve talep anlamları katar.
Kur’an-ı Kerim’in bütün surelerinde olduğu gibi bu surenin girişi de surenin konusuyla alakalı en uygun şekilde olmuştur. Bu üslup bedî’ sanatlardan berâat-i istihlâldir.
Kelama en güzel giriş şekillerinden biri, kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)