ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | işte öyle |
|
2 | وَمَنْ | ve kim |
|
3 | يُعَظِّمْ | saygı gösterirse |
|
4 | حُرُمَاتِ | yasaklarına |
|
5 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
6 | فَهُوَ | işte o |
|
7 | خَيْرٌ | hayırlıdır |
|
8 | لَهُ | kendisi için |
|
9 | عِنْدَ | yanında |
|
10 | رَبِّهِ | Rabbinin |
|
11 | وَأُحِلَّتْ | ve size helal kılınmıştır |
|
12 | لَكُمُ | sizin için |
|
13 | الْأَنْعَامُ | hayvanlar |
|
14 | إِلَّا | dışındaki |
|
15 | مَا | şeyler |
|
16 | يُتْلَىٰ | oku(nup açıkla)nan |
|
17 | عَلَيْكُمْ | size |
|
18 | فَاجْتَنِبُوا | artık kaçının |
|
19 | الرِّجْسَ | pis |
|
20 | مِنَ | -dan |
|
21 | الْأَوْثَانِ | putlar- |
|
22 | وَاجْتَنِبُوا | ve kaçının |
|
23 | قَوْلَ | sözden |
|
24 | الزُّورِ | yalan |
|
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret ذٰلِكَ mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri; الأمر أو الشأن (durum) şeklindedir.
لِ harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.
يُعَظِّمْ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يُعَظِّمْ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
حُرُمَاتِ mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
لَهُ car mecruru خَيْرٌ ’a mütealliktir. عِنْدَ mekân zarfı, خَيْرٌ ’a mütealliktir. رَبِّه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. خَيْرٌ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
خَيْرُ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُعَظِّمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi عظم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
Fiil cümlesidir. اُحِلَّتْ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
لَكُمُ car mecruru اُحِلَّتْ fiiline mütealliktir. الْاَنْعَامُ naib-i faili olup lafzen merfûdur.
اِلَّا istisna harfidir.
مَا müşterek ism-i mevsûl müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يُتْلٰى ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُتْلٰى fiili ى üzere mukadder damme ile merfûdur. Naib-i faili mahzuftur. عَلَيْكُمْ car mecruru يُتْلٰى fiiline mütealliktir.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اجْتَنِبُوا fiili ن ’un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
الرِّجْسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنَ الْاَوْثَانِ car mecruru الرِّجْسَ ’nin mahzuf haline mütealliktir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن أردتم الخير (Hayır isterseniz) şeklindedir.
اجْتَنِبُوا cevap cümlesidir. Mahallen meczumdur. اجْتَنِبُوا fiili ن ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
قَوْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الزُّورِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اُحِلَّتْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi حلل ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اجْتَنِبُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi جنب ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ
Istînâfiyye olarak fasılla gelen ayet-i kerîme’de geçen ذٰلِكَۗ ismi işareti, الامر veya الشان şeklindeki mukadder bir mübtedanın haberidir.
Yazarlar, kitaplarında bazı anlamlarla ilgili olarak daha evvel bir cümle yazar; sonra başka bir manaya girmek istediği zaman, هذا ve قد كان كزا (İşte böyle… Ayrıca, şöyle şöyle) der ya, bu da öyledir. (Keşşâf)
İşaret ismi burada iki kelimeyi veya kelamın iki parçasını ayırmak için kullanılmıştır. Maksat, kendisinden sonra zikredilecek olana dikkat çekmektir. İşaret ismiyle tenbih kastedilmiştir. Bu durumda arkasından gelen kelimenin haberi olması doğru olmaz. Haberi şöyle takdir edilebilir: ذَلِكَ بَيانٌ ، أوْ ذِكْرٌ (Bu bir açıklamadır veya hatırlatmadır). Veciz ifade yollarından biri olup bu kullanım meşhurdur. (Âşûr)
وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ cümlesine dahil olan وَ , istînâfiyyedir. İsim cümlesi formundaki şart cümlesinde مَنْ mübteda, يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ cümlesi haberdir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
حُرُمَاتِ اللّٰهِ izafeti, حُرُمَاتِ için tazim ifade eder..
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
حُرُمَاتِ اللّٰهِ izafeti, حُرُمَاتِ için tazim ifade eder..
Veciz anlatım kastıyla gelen, عِنْدَ رَبِّه۪ۜ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan ه۪ۜ zamiri dolayısıyla Allah’ın hükümlerine saygı gösteren kişi, şan ve şeref kazanmıştır. Yine bu izafette, Rabb ismine muzâf olması عِنْدَ için tazim ifade etmiştir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rabb olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ ve رَبِّ lafızlarının zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اللّٰهِ ve رَبِّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
حُرُمَاتِ: Saygısızlık edilmemesi gereken ve Cenab-ı Hakk’ın işte bu vasıfta hac ile ve diğer dinî şeylerle ilgili olarak mükellef tuttuğu şeylerin tamamıdır. (Fahreddin er-Razi)
وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ
وَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede müşterek ism-i mevsûl مَا , müstesnadır. Sılası olan يُتْلٰى عَلَيْكُمْ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
اُحِلَّتْ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Fiilin, muzari sıygada gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
حُرُمَاتِ - اُحِلَّتْ ve لَكُمُ - عَلَيْكُمْ gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Ayet-i kerimede [“Size vahiy ile (haramlığı) bildirilenlerin dışındaki hayvanları yemeniz helâl kılınmıştır.”] buyurulmuştur. Şu halde ayet-i kerimedeki istisna, munkatı’ dır. Haramlığın, ölüm vs. arızî sebeplerden ötürü dört ayaklı davarlar üzerinde söz konusu olması durumunda istisnanın muttasıl olması da caizdir. (Celâleyn Tefsiri)
فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
فَ , karinesiyle gelen فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ cümlesi, takdiri إن أردتم الخير (Hayır isterseniz) olan, mahzuf şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupta gelen وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ cümlesi, hükümde ortaklık sebebiyle şartın cevabına atfedilmiştir.
[Pislikten yani putlardan sakının. Yalan sözden de sakının] cümlesinde, اجْتَنِبُوا fiilinin tekrar edilmesiyle pekiştirme yapılmıştır. Bundan maksat, sakınılması gereken şeylerin her birinin başlı başına bir nesne olduğuna önem verildiğini göstermektir. Edebiyatta buna ıtnâb denilir. (Safvetü’t Tefasir)
Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Bu tekrar, bahsi geçenlerden sakınmanın önemini muhatabın zihnine iyice yerleştirmek için yapılmış ıtnâbdır.
Cenab-ı Hakk'ın putları bu şekilde vasfetmesinin, onları tahkir etmek ve hafife almak için olduğu da ileri sürülmüştür. Cenab-ı Hakk'ın, putlardan ifadesi, kendinden önce geçen الرِّجْسَ kelimesinin beyanı ve onun temyizidir. Bununla, (bu ifadenin başındaki مِنَ edatının beyaniyye değil de teb'iziyye olduğu sanılarak) o putların bir kısmı pis değildir manası kastedilemez. (Fahreddin er-Râzî)
الْاَوْثَانِ lafzı önünde bulunan مِنَ , beyan için olup cümle, الذي هوالْاَوْثَان (putlardan ibaret olan pislikten) takdirindedir.
Burada tahsisten sonra tamim sanatı vardır. Zira putlara tapmak gerçekte, yalanın başıdır. Sanki Cenab-ı Hak ilâhi yasaklara saygı göstermeye teşvik edince bunun ardından putlara saygı göstermekten ve Allah böyle hükmetti diyerek Allah'a iftirada bulunmaktan sakındırmıştır (Beyzâvî, IV, 124) ifadeleriyle ayeti tefsir eden Beyzâvî, şirkin yalanın çeşitlerinden biri ve en kötüsü olduğuna işaret eder. Burada ikinci cümlenin anlamı birinciyi de kapsadığı için ıtnâb vardır. Yalanın kapsamında putlara tapmak da olduğu halde kötülüğünü iyice vurgulamak üzere ayrıca zikredilmiştir.