وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | ve |
|
2 | أَرْسَلْنَا | göndermemiştik |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | قَبْلِكَ | senden önce |
|
5 | مِنْ | hiçbir |
|
6 | رَسُولٍ | resul |
|
7 | وَلَا | ve ne de |
|
8 | نَبِيٍّ | nebi |
|
9 | إِلَّا | olmayan |
|
10 | إِذَا | zaman |
|
11 | تَمَنَّىٰ | temenni ettiği |
|
12 | أَلْقَى | (bir düşünce) atmış |
|
13 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
14 | فِي |
|
|
15 | أُمْنِيَّتِهِ | onun temennisine |
|
16 | فَيَنْسَخُ | fakat siler |
|
17 | اللَّهُ | Allah |
|
18 | مَا | şeyi |
|
19 | يُلْقِي | attığı |
|
20 | الشَّيْطَانُ | şeytanın |
|
21 | ثُمَّ | sonra |
|
22 | يُحْكِمُ | sağlamlaştırır |
|
23 | اللَّهُ | Allah |
|
24 | ايَاتِهِ | kendi ayetlerini |
|
25 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
26 | عَلِيمٌ | ’alim(bilen)dir |
|
27 | حَكِيمٌ | hakimdir |
|
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اَرْسَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ قَبْلِكَ car mecruru اَرْسَلْنَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. رَسُولٍ lafzen mecrur, mef’ûlun bih olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.
نَبِيٍّ atıf harfi وَ ’la رَسُولٍ ’e matuftur. اِلَّٓا hasr edatıdır.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına ف ’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَمَنّٰٓى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تَمَنّٰٓى fiili, elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
اَلْقَى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur.
ف۪ٓي اُمْنِيَّتِ car mecruru اَلْقَى fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَلْقَى fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.
اَرْسَلْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَنْسَخُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olup mahallen mansubdur.
يُلْقِي elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُحْكِمُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
اٰيَاتِه۪ mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُحْكِمُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حكم ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur.
عَل۪يمٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. حَك۪يمٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
عَل۪يمٌ - حَك۪يمٌۙ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ
وَ , istînâfiyyedir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. اَرْسَلْنَا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Nefiy harfi مَٓا ve istisna edatı اِلَّٓا ile oluşan kasrda رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ mevsuf/maksûr, istisna harfiyle başlayan cümle sıfat/maksûrun aleyh olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ cümlesinde şart edatı اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumunda olan تَمَنّٰٓى, şart cümlesidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı olan اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ cümlesi ise müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
رَسُولٍ - نَبِيٍّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
نَبِيٍّ lafzı, ya haber manasına gelen نَبَأ kelimesinden türemiştir yahut da Arapların “yükseldi” manasına gelen ( نَبَا ) kelimesindendir. Bu iki mana, ancak risalet görevinin üstlenilmesiyle meydana gelir.
Cenab-ı Hakk, bu ayette, نَبِيٍّ lafzını رَسُولٍ lafzına atfetmiştir ki bu, bu iki kelime arasında bir ayrılık ve başkalığın bulunmasını gerektirir. Bu, âmme olanın hâs olana atfı kabilindendir.
Râgıb el-İsfahânî, تَمَنّٰٓى ; kalpte bir şeyi oluşturmak ve şekillendirmek, اُمْنِيَّتِه۪ۚ de temenni edilen şeyin kalpte oluşan şeklidir, demiştir. (Rûhu-l Beyan)
ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ ibaresindeki ف۪ٓي harfinde istiare vardır. ف۪ٓي hakiki manasında kullanılmamıştır. Bilindiği gibi bu harfte zarfiyet manası vardır. Fakat zarfa benzetilmiş olan اُمْنِيَّتِه۪ۚ ’nin, zarfiyet özelliği yoktur. İfadede mübalağa kastıyla bu harf kullanılmıştır.
Kıraat'a, اُمْنِيَّتِه۪ۚ denilmiştir. Çünkü, Kur'an okuyan kimse, bir rahmet ayetine geldiğinde, o rahmetin tahakkuk etmesini temenni eder. Azap ayetine geldiğinde de bununla sınanmamasını temenni eder. Ebu Müslim de şöyle der: تَمَنّٰٓى ; takdir etmek demektir. تَمَنّٰٓى kelimesi مَنىَ kökünden تفعّل babının masdarıdır. ألْمَنِيَةُ ise insanın, Allah'ın takdir ettiği vakitte ölmesi demektir. Nitekim Arapçada “Senin için takdir etti” manasında مَنَ الله لَكَ denir. Dil alimleri ise أُمِّيَة “kıraat” anlamındadır, demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
[Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki...] ifadesi, resul ile nebinin farklı şeyler olduğunu göstermektedir. Resul; insanlara ilâhi mesajları tebliğ etmek üzere Allah Teâlâ tarafından görevlendirilen ve kendisine kitap inen peygamberdir. Nebi ise daha geneldir. Kendisine tebliğ görevi verilene de verilmeyene de şamildir. Resule destek olan ve onun dinini yaymaya çalışan ve bu amaç için görevlendirilen kimsedir. (Ruhu’l Beyan)
فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ
Şartın cevabına فَ ile atfedilmiş olan فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Masdar harfi مَٓا ve akabindeki يُلْقِي الشَّيْطَانُ cümlesi masdar tevilinde فَيَنْسَخُ fiilinin mef’ûlü konumundadır. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupla gelerek …فَيَنْسَخُ اللّٰهُ cümlesine atfedilen ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan Allah lafzı iki kez zikredilerek ıtnâb yapılmıştır. Bu tekrarda reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
Muzari fiiller hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kur'an'ın ayetlerinin kastedildiği اٰيَاتِه۪ۜ izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan ayetler, şan ve şeref kazanmıştır.
Vesvesenin nasıl giderildiği konusu, bu ayetteki فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ [Allah şeytanın kattığı şeyleri iptal eder] cümlesiyle anlatılmakta olup, bununla o vesveselerin hem kendilerinin hem de tesirlerinin bertaraf edildiği kastedilmiştir. Bu ayette bahsedilen nesh (ibtal), hükümler ile ilgili olan şer'i manadaki nesh değil, lügavi manadaki neshtir. demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetteki ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ [Yine Allah ayetlerini sabit kılar (muhkemleştirir)] cümlesine gelince, eğer ayetteki temenni okuma (yani okumayı temenni) manasına alınırsa buradaki اٰيَاتِ ile Kur'an'ın ayetleri kastedilmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)
اَرْسَلْنَا - رَسُولٍ ve يُلْقِي - اَلْقَى kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
يَنْسَخُ (Giderir) - يُحْكِمُ (Yerleştirir) kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
اللّٰهُ ve الشَّيْطَانُ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ
وَ , istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.
İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd, teşvik ve ikaz için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
عَل۪يمٌ - حَك۪يمٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Allah’ın, mübalağa kalıbındaki عَل۪يمٌ ve حَك۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
يُحْكِمُ - حَك۪يمٌ arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ cümlesinde zamir yerine Allah lafzının gelmesi konunun heybetini artırmak ve kalplere korku salmak içindir. (Safvetu’t Tefasir)
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.