Mü'minûn Sûresi 13. Ayet

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ  ...

Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 جَعَلْنَاهُ onu koyduk ج ع ل
3 نُطْفَةً bir nutfe (sperm) olarak ن ط ف
4 فِي
5 قَرَارٍ bir karar yerine ق ر ر
6 مَكِينٍ sağlam م ك ن
 
Bu bölümde geçen “yaratıyoruz, getiriyoruz” gibi fiillerin asılları âyetlerin metninde geçmiş zamanlıdır. Kur’an’da verilen bilginin kesinliğine işaret etmek gibi bazı sebeplerle şimdiki, gelecek veya geniş zaman yerine geçmiş zaman fiilinin kullanıldığı bilinmektedir. Konumuz olan âyetlerde her bir insanın yaratılış süreci anlatıldığı ve bu süreç devam ettiği için buradaki fiillerin şimdiki zaman şekliyle çevrilmesi daha uygun görüldü.
 
   “Çamurdan alınmış bir öz” diye tercüme ettiğimiz 12. âyetteki sülâle kelimesi, sözlükte “bir şeyin içinden çekip çıkarılan nesne” anlamına gelir; burada ise toprakta bulunan ve insan bedeninin oluşumuna yarayan organik ve inorganik maddeler, besinler için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira erkekte ve kadında üremeyi sağlayan unsurların (sperm ve yumurta) oluşması sonuçta beslenmeye bağlıdır. Şu halde sadece ilk insanın değil, diğer bütün insanların varlığının aslı da topraktandır. Erkeğin sperminin kadının rahim kanalında onun yumurtasını aşılamasından sonra insanın bu ilk maddesi, âyette “sağlam korunak” deyimiyle ifade edilen rahme gelir. Nutfe ile bu aşamadaki döllenmiş hücre (zigot) kastedilmektedir. Bu hücrelerin bazı uzantılar çıkararak rahim iç zarına asılıp tutundukları ve bir iki gün bu vaziyette kaldıkları günümüzde elektro mikroskop sayesinde gözlenebilmektedir. İşte hücrenin rahim cidarındaki bu asılı vaziyetine âyette, –kelimenin sözlük anlamına uygun olarak– alaka denilmiştir. Bu suretle rahimde gelişimini sürdüren embriyo, önce –âyet metninde mudga denilen– şekilsiz etimsi bir parçaya dönüşür; zamanla kemikler oluşur, kemikler kas, damar ve sinirlerle, bunlar da etle kaplanarak insan bedeninin oluşumu tamamlanır.
 
 Bu âyetlerde topraktan, dolayısıyla toprakta beslenip büyüyen bitkilerden alınan besin aşamasından başlayarak ana karnında ete kemiğe bürünmesine, tam bir beden halini almasına varıncaya kadar her bir insanın biyolojik yaratılış ve oluşum süreci özetlenmiştir. Böylece insan, bir yandan bedeninin menşei yönüyle basit bir topraktır; fakat öte yandan Allah’ın kendisine bağışladığı duyu, akıl gibi meleke ve özellikler sayesinde madde üstü bir yönü olan varlıktır. “Nihayet onu bambaşka bir yaratık halinde inşa ediyoruz” cümlesi insanın fizyolojik oluşum ve gelişimi yanında onu diğer canlılardan ayıran psikolojik ve mânevî donanımını da kazanarak eksiksiz, bağımsız bir kişilik halini almasını ifade eder. Âyette Allah’ın insanoğluna bütün bu ihsanları hatırlatılmakta ve dolaylı olarak ondan yaratıcısını tanıyıp şükran borcunu yerine getirmesi istenmektedir. 
 
 Tabiattaki bütün canlılar içinde gerek biyolojik gerekse psikolojik yönden en gelişmiş canlı kabul edilen insan, bilebildiğimiz kadarıyla Allah’ın dünyadaki en büyük eseri olduğu için, bu âyetlerde insanın yaratılış serü-venini özetleyen ifadelerin ardından yüce yaratıcı, “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir” buyurarak âdeta en güzel eseriyle övünmüştür. Bu da Kur’an’ın insana verdiği büyük değerin bir ifadesidir. 
 
 Halk (yaratma) kökünden gelen hâlik kelimesi 14. âyette çoğul şekliyle (hâlikîn) kullanılarak yaratmanın Allah’tan başkasına da nisbet edildiği görülmektedir. Tefsirlerde Araplar’ın halk kavramını, “bir şey yapma, üretme” (sun‘) anlamında insanlara nisbet ederek kullandıkları da bildirilmektedir. Bununla birlikte söz konusu kavram müslümanlar arasında zamanla sadece Allah için kullanılmış, O’ndan başkasına nisbet edilmesi kulluk edebine aykırı görülmüştür.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 13-15
 

  Netafe نطف :   نُطْفَةٌ  saf, arı su demektir. Erkeğin erlik suyu da bununla ifade edilir. Ayrıca kinayeli olarak inci de نُطْفَةٌ olarak isimlendirilir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de bir isim formunda 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli nutfedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ

 

Fiil cümlesidir.  ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

 نُطْفَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ف۪ي قَرَارٍ   car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir.

مَك۪ينٍ  kelimesi قَرَارٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ

 

Terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle makabline atfedilen  ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ثُمَّ  kelimesi hükümde ortaklık, tertip ve mühlet gibi üç hususu kendinde toplayan bir harftir. Zaman itibariyle sonralık ifade eder; fiil aralığında belli bir zamanın geçtiğini bildirir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

جَعَلْنَاهُ  fiilinin azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

مَك۪ينٍ  kelimesi  قَرَارٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً  [İnsanı nutfe kıldık.] ifadesinin manası, Allah Teâlâ’nın insanın özünü önce bir çamur olarak yarattığı, sonra da onun özünü nutfe haline getirdiğidir. قَرَارٍ (yer) ifadesi müstekar (yerleşilen yer) anlamında olup rahim kastedilmiştir. Bu yer kelimesi, aslında içerisinde yerleşilen yerin niteliği olan  مَك۪ينٍۖ (sağlamlık) niteliği ile nitelenmiştir ki bu niteleme tıpkı طريق سائر  (işlek yol) ifadesi gibidir. Ya da doğrudan rahmin kendisinin sağlam olduğu anlamında bu niteleme yapılmıştır, zira rahim, bulunduğu konum itibariyle sağlam kılınmış ve korunmuştur. (Keşşâf) 

Bu ayet-i kerîmedeki cümlelerin birbirine  ثُمَّ  ve  فَ  ile atfedildiği görülmektedir. Burada önce Adem’in (as) topraktan yaratılışı zikredilmiştir. Buna insanların yeryüzündeki üremeleri atfedileceği zaman, gecikmeli bir sıra ifade eden  ثُمَّ  harfi kullanılmış, daha sonra yaratılmanın aşamalarını anlatmaya geçerken yine bu harf tercih edilmiştir. Ama, arka arkaya gelişen aşamalarda  فَ  harfi tercih edilmiştir. Zîra bu aşamalar arasında bir süre yoktur, hepsi birbirinin peşi sıra gelir. Kemiklere et giydirildikten sonra, onun başka bir yaratılışla yaratılması ise; aralarında belli bir süre olması sebebiyle  ثُمَّ  harfiyle atfedilmiştir. Bunun sebepleri üzerinde yoğunlaşırsak; aklen veya hissen arada bir zamanın söz konusu olduğu hallerde  ثُمَّ , aklen ve hissen arada yakınlık olan hallerde ise  فَ ’nin kullanıldığını görürüz. Ayet-i kerîmenin sonunda; yaratılış aşamalarındaki bu mucizevî nizâmı yücelten cümlelere atfedilen  فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ  bölümü; insanın hemen Allah Teâlâ’yı tazime, bu şaşılacak sanatı ve güzel yaratışı sebebiyle O’nu övmeye yönelmesi gerektiğini tenbih için  فَ  harfiyle atfedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الإنسان  kelimesinde istihdam sanatı vardır.  الإنسان  kelimesiyle Adem (as) kastedilmiştir. Daha sonra ona ait olan zamirle ise insan cinsi kastedilmiştir. Bu ayet istihdamın en bariz örneğidir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

Bu sanat; birden fazla manası olan bir lafzın her manasına uygun kelimeler zikretmek şeklinde de tarif edilebilir. Bu manaların hakiki veya mecazî olması fark etmez. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ  Sonra onu emin ve sağlam bir karargâhta (rahimde) nutfe haline getirdik yani o insan cinsini veya neslini sağlam bir karargâh olan rahimde yerleşen bir nutfe yaptık. Önce bir çamurdan, bir sülaleden yaratılmış olan insan bundan sonra "Sonra onun zürriyetini nutfeden, hakir bir sudan üretmiştir" (Secde, 32/8) ayet-i kerimesine göre, hakir bir su sülalesi olan nutfeden çoğalma yoluyla yaratılarak diğer bir sülâle oldu. Hem her nutfeden değil, rahimde yerleşen nutfeden; her rahimde değil, rahimde yerleşen nutfeden; her rahimde değil, sağlam, aldığını tutan, güçlü ve sağlam bir rahimde. Buradan anlaşılıyor ki, Kur'an'da nutfe, yalnız meninin ismi değil, daha çok meninin içindeki tohumun ismidir. Zira rahimde karar kılıp yerleşen odur. Bir de zamirinin, çekilmiş, sıyrılmış manası ile sülaleye ait kılınması da caiz görülmüştür ki, o çamur sülalesini nutfe yaptık, demek olur. İşte nutfe yapıldıktan sonra insan yaratılışı, doğal ve kanunî denilen malum şeklini almış oldu. (Elmalılı)