Mü'minûn Sûresi 18. Ayet

وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ  ١٨

Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنْزَلْنَا ve indirdik ن ز ل
2 مِنَ -ten
3 السَّمَاءِ gök- س م و
4 مَاءً su م و ه
5 بِقَدَرٍ belli ölçüde ق د ر
6 فَأَسْكَنَّاهُ ve onu durdurduk س ك ن
7 فِي
8 الْأَرْضِ yerde ا ر ض
9 وَإِنَّا elbette biz
10 عَلَىٰ
11 ذَهَابٍ gidermeğe de ذ ه ب
12 بِهِ onu
13 لَقَادِرُونَ kadiriz ق د ر
 
Allah’ın, kendi yarattıklarından habersiz olmadığını, aksine ilmi ve hikmetiyle evreni bir düzen içinde kurduğunu ve yaşattığını gösteren en ilgi çekici kanıtlardan biri olarak yağmur olayı, bu olayın etkisi ve hayata katkısı hatırlatılmakta, bu konudaki ilâhî yasalardan bazısına işaret edilmektedir. Bunlardan biri yağmurun “uygun ölçüde” indirilmesidir. Zaman zaman –belirli sebeplere ve hikmetlere bağlı olarak– bölgelere ve tabiat şartlarına göre yağmurun ihtiyaçtan az veya çok yağması yüzünden bazı sıkıntılar, âfetler yaşanmakla beraber dünyanın geneli dikkate alındığında bu durumlar istisnaî olup yağmur olayının canlılar için yararını esas alan yasalara göre cereyan ettiği, bu hususta bir düzenin hâkim olduğu görülmektedir. Râzî, buradaki “ölçü”nün, yağmur suyunun insan, hayvan ve bitkilerin yararlanmasına en uygun kıvamda ve saflıkta olduğuna delâlet ettiğini belirtirken (XXIII, 88) Elmalılı da suyun terkibindeki ölçülülüğe; buharlaşma, yoğunlaşma gibi fiziksel olaylardaki yasalara ve bütün bunların tesadüfen olmayıp ilâhî hikmet ve inâyetin sonucu olduğuna dikkat çeker (V, 3441). 
 
 18. âyetin dikkat çektiği yağmur olayındaki ilâhî yasalardan biri de yağmur suyunun “arzda tutulması”dır. Bu da yeryüzü varlıkları için büyük bir nimettir. Şayet arz yağmur suyunu tutmayıp olduğu gibi dibe indirseydi veya bu sular sel halinde tamamen akıp gitseydi veya çarçabuk buharlaşsaydı, canlılar yağmurun hayatî faydalarından mahrum kaldığı gibi –erozyon olayında görüldüğü üzere– yağmur zararlı bile olabilirdi. Yağmur suyunun arzda tutulmasından, suyun yer altında belli tabakalarda birikmesi kastedilmiş olabilir. Bu da canlılar için Allah’ın bir lutfu ve rahmetidir. Çünkü yer altı suları gerek tabii olarak yüzeye çıkmak, gerekse insan emeğiyle çıkarılmak suretiyle faydalı hale gelir.
 
 Âyette de ifade edildiği gibi Allah Teâlâ, canlılar için bu kadar yararlı olan yağmuru yağdırmamaya veya yağdırsa bile faydasız hale getirmeye de kadirdir. Bu ise canlılar için en büyük felâkettir. Nitekim uzayda şimdiye kadar bilinenler içinde yağmur olayının cereyan ettiği tek gezegen dünyamızdır. Bir an Allah’ın dünyamızdan bu nimetini geri aldığını düşünürsek o zaman dünyanın bütün değerini ve anlamını yitirdiğini anlarız. Çünkü dünyayı anlamlı ve değerli kılan şey hayattır. Su ise–müteakip âyetlerden de anlaşılacağı üzere– bir hayat kaynağıdır. 
 
Muhammed Esed’in de belirttiği gibi 20. âyette, Kur’an öncesi dönem-de birçok peygamberin yaşadığı ve tebliğde bulunduğu Doğu Akdeniz coğrafyasını çağrıştırması için kutsal Sînâ dağı unsuru kullanılmıştır. Bu coğrafyada yetiştiği, hem katık olarak değerlendirildiği hem de yağından istifade edildiği bildirilen ağaç ise zeytin ağacıdır.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 17-18
 

وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline mütealliktir. مَٓاءً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بِقَدَرٍ  car mecruru failin mahzuf haline veya  مَٓاءً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Takdiri, كائنا بقدر  şeklindedir.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَسْكَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  اَسْكَنَّا  fiiline mütealliktir.

اَسْكَنَّا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  سكن ’dir. 

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ‘dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


  وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. عَلٰى ذَهَابٍ  car mecruru  قَادِرُونَ ‘ye mütealliktir.  بِه۪  car mecruru  ذَهَابٍ ‘e mütealliktir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. قَادِرُونَ  kelimesi,  اِنَّ ‘nin haberi olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  

Tekid lamı diye isimlendirilen bu lamın kullanımı oldukça yaygındır. Fethalı olarak kullanılan bu lam, sadece ismin ve muzari fiilin başına dahil olur. İsim cümlesinin başına  اِنَّ  edatı gelince cümlenin başında gelmesi gereken lam-ı ibtida, اِنَّ ‘nin haberinin başına kayar. Bundan dolayı lam-ı muzahlaka olarak da adlandırılır. (Mehmet Altın , Kur’ân’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri )

قَادِرُونَ  ; sülâsi mücerredi قدر  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘ la önceki ayetteki kasemin cevabı olan  خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Halidî, Vakafat, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَنْزَلْنَا  fiiline müteallik  مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru,  konudaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.

بِقَدَرٍ  car-mecruru, mef’ûl olan  مَٓاءً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Ayetin sonunda müştakı zikredilen بِقَدَرٍ  kelimesinde irsâd sanatı  vardır.  

مَٓاءً ’deki nekrelik kesret ve tazim, بِقَدَرٍ ’deki ise tazim ifade eder. 

Aynı üslupta gelen  فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِ  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

اَنْزَلْنَا  ve  اَسْكَنَّاهُ  fiillerinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir. 

السَّمَٓاءِ - الْاَرْضِۗ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

بِقَدَرٍ  [kader ile], insanların menfaatlerinin celbine ve zararlarının define uygun olan bir takdirle demektir. Yahut bildiğimiz ihtiyaçlar ve maslahatları miktarınca demektir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l- Akli’s-Selîm)



 وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la  فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Tezat ilişkisi de bulunan cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلٰى ذَهَابٍ , önemine binaen amili olan  لَقَادِرُونَ  ’ye, takdim edilmiştir. 

بِه۪  car-mecrurunun müteallakı olan  ذَهَابٍ  bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar, ism-i fail ve ism-i mef’ûl yerinde kullanılabilirler. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Kelimedeki nekrelik umum ve tehdit manasındadır.

Müsned olan  قَادِرُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin müsnedün ileyhteki istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ  cümlesiyle,  اِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

ذَهَابٍ - فَاَسْكَنَّاهُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafîy sanatı vardır.

بِقَدَرٍ - لَقَادِرُونَۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümleleri, çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Meselâ, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı 2010 S. 190 191)

ذَهَابٍ 'in nekre olmasında onu giderme yollarının çok olduğuna îma ve onunla tehditte mübalağa vardır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl; Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

Allah (c.c) yağmuru indirmeye kādir olduğu gibi ortadan kaldırmaya ve gidermeye de kādirdir. ِ عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ [onu öyle bir gidermeye] ifadesinde nekre kelimenin en etkili ve insanın mafsallarını en çok titretecek, içine işleyip tüylerini ürpertecek tarzda kullanımı söz konusudur. ‘’Herhangi bir şekilde, herhangi bir metodla gidermeye…’’ anlamındadır. Burada, onu giderecek olan zatın iktidar ve kudreti ifade edildiği gibi, böyle bir şeyi irade ettiği zaman hiçbir şeyin O’na engel olamayacağı da belirtilmektedir. Bu ifade, tehdit hususunda (De ki: Düşünün bakalım bir: Suyunuz çekiliverse, şu şırıl şırıl akan suları size kim getirebilir?)(Mülk 67/30) ayetinden daha etkilidir. Dolayısıyla insanlara düşen, suyun ne kadar muazzam bir nimet olduğunu kavrayıp bu nimeti daimi şükür bağıyla bağlamak, aksi takdirde kaçacağından endişe etmektir.(Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)

وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَ [Biz onu yok etmeye de mutlaka kadiriz] ayetinde tehdit vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)