Mü'minûn Sûresi 92. Ayet

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟  ...

Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.  (91 - 92. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَالِمِ (O) bilir ع ل م
2 الْغَيْبِ görünmeyeni غ ي ب
3 وَالشَّهَادَةِ ve görüneni ش ه د
4 فَتَعَالَىٰ ve yücedir ع ل و
5 عَمَّا şeylerden
6 يُشْرِكُونَ onların ortak koştukları ش ر ك
 

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟

 

عَالِمِ الْغَيْبِ  cümlesi  سُبْحَانَ اللّٰهِ ’dan bedel olarak mahallen mecrurdur.  الْغَيْبِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الشَّهَادَةِ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

فَ  atıf harfidir. Mukadder istînâfa matuftur. Takdiri,  علم الغيب فتعالى (Gaybı bilendir, O yücedir) şeklindedir. 

تَعَالٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl  عَنْ  harf-i ceriyle birlikte  سُبْحَانَ ye mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  يُشْرِكُونَ۟ dur. Îrabdan mahalli yoktur.  

يُشْرِكُونَ۟  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يُشْرِكُونَ۟  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  شرك ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ 

 

Fasılla gelen ayetin ilk kısmı, önceki ayetteki  سُبْحَانَ اللّٰهِ  lafzından bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

وَالشَّهَادَةِ, tezat nedeniyle  الْغَيْبِ ’ye atfedilmiştir.

عَالِمِ الْغَيْبِ  [gaybın alimi] ifadesi, cer ile okunduğunda  اللّٰهُ  lafzının sıfatı, merfû okunduğunda ise hazf edilmiş bir mübtedanın haberidir. (Keşşâf)

الشَّهَادَةِ - الْغَيْبِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır.

Kendisinin hiçbir ortağı bulunmadığı ile ilgili delillendirmeden hemen sonra gelen  عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ  ifadesinden murad; lam-ı tarif kullanımının taşıdığı hakiki istiğrak  manasıyla ihata edilen ilmin boyutu ve umumiliği ile birlikte en küçük bir cüziyyetin dahi o ilmin kuşatıcılığının dışında kalamayacağının ifadesidir. Yani o, “Görünen ve görünmeyen, zahirde ve batında olan her şeyi bilendir.” anlamındadır. (Âşûr)


 فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟

 

Ayetin  فَ  ile gelen son cümlesi, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri,  علم الغيب (Gaybı bilendir) şeklindedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle birlikte  تَعَالٰى  fiiline mütealliktir. Sılası  يُشْرِكُونَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Yüce Allah'ın ortağının bulunmadığına delalet eden bu gerçek, aynı şekilde O'nun evlat sahibi olmadığını da göstermektedir. Çünkü evlat mülk hakkında tıpkı ortağın çekiştiği gibi babası ile çekişir. Allah onların niteleyegeldiklerinden münezzehtir yani O, evlat sahibi ve ortağı bulunmasından tenzih edilmelidir, bundan münezzehtir. (Kurtubî)