يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
يَوْمَ zaman zarfı önceki ayettek geçen عَذَابٌ ’un mahzuf haberine müteallik olup mahallen mansubdur. تَشْهَدُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تَشْهَدُ merfû muzari fiildir. عَلَيْهِمْ car mecruru تَشْهَدُ fiiline mütealliktir.
اَلْسِنَتُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ kelimeleri atıf harfi و ’la اَلْسِنَتُهُمْ kelimesine matuftur.
مَا müşterek ismi mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte تَشْهَدُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا يَعْمَلُونَ ’dir.
كَانُوا nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
يَعْمَلُونَ fiili, كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. يَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
يَوْمَ , önceki ayetteki عَذَابٌ ’a müteallik olan zaman zarfıdır.
يَوْمَ ’nin muzafun ileyhi konumundaki تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mecrur mahalde, harfi cerle birlikte تَشْهَدُ fiiline mütealliktir. Sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi كَانُوا يَعْمَلُونَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Şahitlik edeceklerin dil, el ve ayak şeklinde sıralanması taksim sanatıdır. تَشْهَدُ fiilinde cem’ vardır.
اَلْسِنَتُهُمْ - اَيْد۪يهِمْ - اَرْجُلُهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetteki “dilleri, elleri ve ayakları... şahitlik edeceği gün…” cümlesi, ya makabli ile bağlantılı (muttasıl) olup mezkûr azabın geliş vaktini ve korkunçluğunu tayin ederek ve diğer cezalan gerektiren başka cinayetleri ile beraber bu cezayı gerektiren cinayetlerini de korkunç bir keyfiyetle ve harikulade bir şekilde beyan etmek suretiyle mezkûr azabı izah etmektedir. Ya da bu cümle, makablinden bağımsız olup o gün olacakların korkunçluğunu beyan etmek suretiyle o günün vehametini bildirmektedir. Buna göre bu ifade, o gün vuku bulacak büyük dehşet ve umumi felaketin tafsilatının kelimelerle anlatılamayacağını bildirmek içindir. Yani onların dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerine şâhitlik edeceği gün, kelimelerle anlatılamayacak haller ve hadiseler olacaktır.
Kıyamet günü onların dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik etmelerinin anlamı şudur: Allah kendi kudretiyle o organları konuşturacak ve her biri, kendisinden sadır olan sahibinin fiillerini haber verecektir. Yoksa bu organların her biri onların malum cinayetini haber verecek anlamında değildir. (Ebüssuûd)