Nûr Sûresi 49. Ayet

وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ  ...

Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 يَكُنْ olursa ك و ن
3 لَهُمُ kendi lehlerine
4 الْحَقُّ hüküm ح ق ق
5 يَأْتُوا gelirler ا ت ي
6 إِلَيْهِ ona
7 مُذْعِنِينَ ita’at ederek ذ ع ن
 
Hz. Peygamber Medine’de duruma hâkim olunca bazı şahıslar ve gruplar, işlerini yürütmek, müslümanlara mahsus menfaatlerden yararlanmak, birtakım tehlikelerden uzak kalmak için inanmış görünmeyi tercih ettiler. Bilindiği gibi bunlara “münafık” denilmektedir. Bazı şahıslar da İslâm’a inanmışlardı, fakat imanları henüz zayıf bulunuyordu, tefekkür ve dinî tecrübe yoluyla güçlenmemiş, davranış ve kararlarına hâkim hale gelmemişti. Üçüncü bir grup açıkça inançsız, veya başka din ve inanışlara bağlıydı. Gittikçe çoğalan bir grup ise hakkıyla inanmış kimselerden oluşuyordu. Bu âyetlerde, inancın samimi ve güçlü olup olmamasına bağlı olarak grupların davranışları, Allah ve resulüne itaatleri, teslimiyetleri, ilâhî hüküm ve adalete rızâları mukayeseli bir şekilde anlatılmaktadır. Allah’ın, vahiy yoluyla bildirdiği hükümlerin bir kısmı apaçık olup yoruma ihtiyaç yoktur, diğer bir kısmı naslarla hakkında vahiy açıklaması bulunmayan konulardır; bunlar için yorum ve ictihad gerekir. Vahyin belirlediği hükme, Allah’ın buyruğuna uymak gerekir; bildiği halde buna uymayanlar ya inançsız yahut da inancı zayıf kimselerdir. Zayıf da olsa imanın fayda vereceğine dair rivayetler vardır. Ancak dünya ve âhirette asıl kazançlı çıkacak ve kurtuluşa erecek olanlar, sağlam imana, bu imandan kaynaklanan, bu inancın motive ettiği ibadetlere, güzel davranışlara, hayırlı ve faydalı işlere, eserlere sahip olanlardır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 90-91
 

  Ze'ane ذعن :   İf'al formundaki مُذْعِنٌ lafzı , أذْعَنَ fiilinin ismi faili olan boyun eğen demektir.

  Ayrıca uysal ve itaat eden deveye de ناقَةٌ مِذْعانٌ  denmiştir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de yalnız bir defa ismi fail formunda geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli izandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ

 

وَ  atıf harfidir. اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. 

يَكُنْ ’un dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  يَكُنْ  nakıs,meczum muzari fiildir. 

لَهُمُ  car mecruru  يَكُنْ ’un mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.  الْحَقُّ  kelimesi,  يَكُنْ ’un muahhar ismi olup lafzen merfûdur. 

فَ  karinesi olmadan gelen  يَأْتُٓوا  cümlesi şartın cevabıdır.  يَأْتُٓوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَيْهِ  car mecruru  يَأْتُٓوا  fiiline mütealliktir.  مُذْعِن۪ينَ  hal olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُذْعِن۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ

 

Ayet, önceki ayete matuftur. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

Şart cümlesi  اِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ ’da takdim-tehir ve icaz-ı hazif vardır. كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde  لَهُمُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْحَقُّ , muahhar mübtedadır.

فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَ , meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

اِنْ  şart edatı, gerçekleşme ve gerçekleşmeme ihtimali bulunan fiillerde, başka bir deyişle, bir olay veya eylem, gerçekleşme ve gerçekleşmeme ihtimallerini eşit derecede taşıyorsa kullanılır. Eylemin gerçekleşeceği kesin bilindiğinde ise  اِذَا  edatı kullanılır. (Cürcânî, Delâilu’l-İʻcâz, s. 82)

اِلَيْهِ  kelimesi  يَأْتُٓوا  fiilinin müteallikidir; çünkü  أتي  ve جاء  fiilleri  اِلَيْ  ile geçişli olurlar. 

مُذْعِن۪ينَ  kelimesine müteallık da olabilir; çünkü bu kelime itaatte süratli anlamına gelmektedir. Sılası (müteallik) kendisinden önce geçtiği ve tahsise delalet ettiği için bu daha güzeldir. Mana şöyledir: Onlar senin yanında acı gerçekten ve sırf adaletten başka bir şey olmadığını bildikleri için hak kendilerine ağır geldiğinde, onların aleyhine hasımları lehine hükmederek gözbebeklerini yuvalarından fırlatmayasın diye senin huzurunda mahkemeleşmekten kaçınıyorlar. Ama hak kendi lehlerine hasımları aleyhine sabit olursa hasmın zimmetinde sabit olanı alıp onlara vermen için koşa koşa sadece senin yanına geliyorlar. (Keşşâf)

Eğer hak onların olursa aleyhlerine olmazsa ona koşa koşa gelirler itaat ederek, çünkü lehlerine hüküm verileceğini bilirler.  اِلَيْهِ  lâfzı  يَأْتُٓوا ’nun yahut  مُذْعِن۪ينَ  sılasıdır (müteallik), başa geçmesi ise tahsis içindir. (Beyzâvî)  

Önceki ayetteki  مُعْرِضُونَ  (yüz çevirenler) ile  مُذْعِن۪ينَۜ  (itaat ederek gelenler) kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.