فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ
Zehebe ذهب : ذَهَبٌ herkes tarafından bilinen altındır. ذَهابٌ ise gitmektir.
Hem if’al babındaki formu أذْهَبَ الشَّيْء şeklinde hem de sülasi formu بِ harfi ceriyle ذَهَبَ بِالشَّيْءِ şeklinde bir şeyi götürmek anlamında hem maddi hem manevi konularda kullanılabilir.
الذَّهاب geçtiği her yerde uygunluğuna göre hususi bir hareket, bir görüş açıklamak, meslek ve yol seçip bu yol üzere suluk etmek; nur, basiret ve tevfiki kaybetmek; korku, endişe ve hasreti gidermek gibi yerlerde kullanılabilir. Yalnız bunların tamamında maddi ya da manevi bir noktadan mahsus (özel) bir hareket gerçekleşmesi mülahaza edilir. (Müfredat- Tahqiq)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 56 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri mezheb, tezhip, müzehhip ve zehaptır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ ’dir. قُلْنَا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اذْهَبَٓا fiili نَ ’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. اِلَى الْقَوْمِ car mecruru اذْهَبَٓا fiiline mütealliktir.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, الْقَوْمِ ’ün sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كَذَّبُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِاٰيَاتِنَا car mecruru كَذَّبُوا fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَذَّبُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ
Ayet atıf harfi فَ ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri; فذهبا إليهم فكذّبوهما فدمّرناهم (Onlara gittiler, onlar bu ikisini yalanladılar ve onları yerle bir ettik.) şeklindedir.
دَمَّرْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَدْم۪يراً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
دَمَّرْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi دمر ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ
فَ , atıf harfiyle …جعلنا cümlesine atfedilen bu ayette Allah Teâlâ mütekellim olarak azamet zamiriyle hitap etmiştir. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır
قُلْنَا fiilinin mekulü’l-kavli olan اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette îcâz-ı hazif vardır. Emrin cevabı mahzuftur. فذهبا إليهم (ve onlara gittiler) şeklinde takdir edilebilir. Az sözle çok mana ifade edilmiştir. Bu îcazla direk olarak muhatabı ilgilendiren sonuç söylenmiş, bu arada kolayca anlaşılacak şeylerle zihni meşgul edilmemiştir.
الْقَوْمِ için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اٰيَاتِنَا izafetinde, azamet zamirine muzâf olan ayetlere, tazim ve teşrif ifadesi vardır.
Hz. Musa ile Hz. Harun’un kavminin tekziple vasıflandırılmasının, ancak hadisenin Resulullah'a (sav) hikâye edilmesi sırasında olması, bundan sonra zikredilecek yerle bir edilmeyi niçin hak ettiklerini beyan etmek içindir. (Ebüssuûd)
فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراً cümlesi atıf harfi فَ ile gelerek hükümde ortaklık nedeniyle …فَقُلْنَا cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasındaki فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً cümlesinde, mef’ûlu mutlak olan تَدْم۪يراً , tekid ifade eder. Faide-i haber talebî kelamdır.
Buradaki takibiyye (hemen peşi sıra olma), helakin meydana gelmesi açısından değil, helake hükmedilmesi bakımındandır. Allah Teâlâ'nın bu kıssayı özet halinde sunmak istediği ve bundan dolayı da kıssanın sadece başı ile sonunu zikretmiş olduğu da söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Keşşâf)
Hz. Musa'ya Tevrat'ın verilmesi, kavminin helakından sonra olup diğer mucizeler gibi onların helakında etkili bir unsur olmadığı halde kıssanın başında zikredilmesi, kıssanın başında, Hz. Musa'nın tam kemale erdiğini ve onun emellerinin en büyüğü olan İsrâiloğullarının, firavunun sultasından kurtarılması ve Tevrat'ın hükümleriyle onların hakka irşat edilmeleri emeline nail olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
فَدَمَّرْنَاهَا - تَدْم۪يراً arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.