Furkan Sûresi 62. Ayet

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً  ٦٢

O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ ve O
2 الَّذِي ki
3 جَعَلَ yaptı ج ع ل
4 اللَّيْلَ geceyi ل ي ل
5 وَالنَّهَارَ ve gündüzü ن ه ر
6 خِلْفَةً birbirini izler خ ل ف
7 لِمَنْ için
8 أَرَادَ isteyenler ر و د
9 أَنْ
10 يَذَّكَّرَ öğüt almak ذ ك ر
11 أَوْ veya
12 أَرَادَ isteyenler için ر و د
13 شُكُورًا şükretmek ش ك ر
 
“Yıldız kümeleri” diye çevirdiğimiz bürûc kelimesi, her ne kadar klasik tefsirlerde genellikle eski Grek astronomi-astrolojisinden gelen bilgiler ışığında yorumlanmışsa da (meselâ bk. Râzî, XXIV, 106; Kurtubî, X, 14; Şevkânî, III, 142; IV, 99), Kur’an’ın bu kavramını, modern astronominin verileri ışığında “yıldız kümeleri” veya “galaksiler” olarak anlamak gerekir. Eski tefsirlerde bürûc, “büyük yıldızlar” olarak da açıklanmıştır (bilgi için bk. Hicr 15/16. âyetin tefsiri). “Işık kaynağı” diye çevirdiğimiz sirâc kelimesi sözlükte “kandil, lamba” anlamına gelir; burada ise güneşi ifade etmek üzere kullanılmıştır. Yûnus sûresinde (10/5) güneş ziya (aydınlatıcı, ışık) kavramıyla nitelendirilmiştir. Buna göre Kur’an güneşin, gerek dünyamız gerekse güneş sistemindeki diğer gezegenler için bir ışık kaynağı olduğuna işaret etmektedir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 134
 

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الَّيْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. النَّهَارَ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

خِلْفَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَنْ  müşterek ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle masdar  خِلْفَةً ‘ e mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اَرَادَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Fiil cümlesidir. اَرَادَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.

يَذَّكَّرَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  

اَوْ  atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. اَرَادَ شُكُوراً  atıf harfi  اَوْ  ile makabline matuftur.

اَرَادَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  شُكُوراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir: 1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek. 2. Bir halden başka bir hale geçmek  3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَذَّكَّرَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir. ت  harfi idgam edilerek  ذ  harfine dönüşmüştür.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. 

اَرَادَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  تَبَارَكَ الَّذ۪ي  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümle kasrla tekid edilmiştir. Bu kasr izafi değil hakikidir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr) 

İsim cümlesinin iki rüknünün de marife gelmesi kasr ifade etmiştir. Mübteda ve haber arasındaki iki tekit hükmündeki kasr, هُوَ  maksûr/mevsûf,  الَّـذ۪ٓي  sıfat/maksûrun aleyh olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir. 

Müsned konumundaki müfred müzekker has ism-i mevsûlün sıla cümlesi olan  جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, sonraki habere dikkat çekip önemini bildirmek kastı yanında tazim ifade eder. Ayrıca haberin muhataplar tarafından bilindiğine işaret eder.

النَّهَارَ , tezat nedeniyle ilk mef’ul  الَّيْلَ ‘ye atfedilmiştir. Aralarında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

İkinci mef’ûl  خِلْفَةً ‘deki nekrelik tazim içindir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا  başındaki harf-i cerle  خِلْفَةً ‘e mütealliktir. Sıla cümlesi olan  اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَذَّكَّرَ  cümlesi, masdar tevili ile  اَرَادَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. 

Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil sıygasında gelerek hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَذَّكَّرَ  fiiili,  تَفَعَّلَ  babındadır. Bu bab fiile tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp anlamları katmıştır.

اَوْ اَرَادَ شُكُوراً  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle  مَنْ ’in sılasına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

شُكُوراً  ’deki tenvin kesret ve tazim içindir.

خِلْفَةً ve  شُكُوراً , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar, ism-i fail ve ism-i mef’ûl yerinde kullanılabilirler. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. 

شُكُوراً - يَذَّكَّرَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَرَادَ  fiilinin ayette tekrarının sebebi, insanların cüzi iradelerinin özgür olduğuna dikkat çekmek için olabilir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  

Ayette leff ve neşr sanatı vardır. Tafsîlen, gece ve gündüzden bahsedildikten sonra, onlarla münasebeti olan  يَذَّكَّرَ  ve  شُكُوراً  ibareleri gelmiştir.

Bu sanatta müteaddit şeyler tafsîlen veyâ icmâlen zikredildiği ve hükümleri bunların içinde katlanmış olduğu için “leff” veya “tayy” denmiş, bu katlanmış hükümler açıklandığı zaman ise neşr olduğu için leff ve neşr adı verilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)

خِلْفَةً  ifadesinde istiare vardır. Görüşlerden birisine göre burada  خِلْفَةً  kelimesi gece ile gündüzü birbiri ardınca getirdi demektir. Buna göre artık bu geldiğinde o gider, bu gittiğinde o gelir. Yine denildiğine göre  خِلْفَةً , (birisi diğerine halef) demektir ki bu mana (aykırı olmak anlamındadır)  المحالفة  değil, (halef olmak anlamındaki)  الحلافة ’ten gelir. Yine denildiğine göre  خِلْفَةً , (aykırı/muhalif) demektir ki birisi (gece) siyah, diğeri (gündüz) beyazdır. Bu yorum da muhalefet (aykırılık) anlamına dönük bir manadır. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)  

Gece ile gündüzün birbirinin halefi olması, onlarda yapılan işler için birbirinin yerine kaim olması veya nöbetle birbirini izlemesi demektir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)