بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ ١٩٥
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
بِلِسَانٍ car mecruru 193. ayette geçen نَزَلَ fiiline mütealliktir. عَرَبِيٍّ kelimesi لِسَانٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. مُب۪ينٍ kelimesi لِسَانٍ ‘in ikinci sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُب۪ينٍ , sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi بين ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
Fasılla gelen ayet, önceki ayetin devamıdır. Car mecrur, önceki ayetteki الْمُنْذِر۪ينَ veya 93. ayetteki نَزَلَ ’ye mütealliktir.
لِسَانٍ ‘deki nekrelik, nev ve tazim içindir.
مُب۪ينٍۜ ve عَرَبِيٍّ kelimeleri, بِلِسَانٍ için sıfattır.
مُب۪ينٍ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
مُب۪ينٍۜ , bilindiği gibi إبان ’den ism-i faildir. إبان ise hem lâzım hem de müteaddi olur. Lâzım olunca مُب۪ينٍۙ “açık” demektir. Müteaddi olunca mübeyyin anlamına gelir, açıklayıcı, aydınlatıcı veya furkan anlamına ayırıcı demek olur. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili) Hud/96
Cenab-ı Hakk'ın manası açık, Arapça bir dil ile... ifadesinin başındaki ب harf-i ceri, ya kendisinden önce geçmiş olan مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ ifadesine taalluk eder. Buna göre mana ‘Sen manası açık, Arapça bir dil ile uyaranlardan olasın diye…’ şeklinde olur. Ki bunlar Hud, Salih, Şuayb, İsmail ve Muhammed (as) olmak üzere beş kişidirler. Yahut da نَزَلَ ifadesine mütealliktir. Buna göre mana, ‘Onunla uyarasın diye Allah o Kur'an'ı manası açık Arapça bir dil ile indirdi’ şeklinde olur. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)