اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّمَا | ancak |
|
2 | تَعْبُدُونَ | siz tapıyorsunuz |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | دُونِ | başka |
|
5 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
6 | أَوْثَانًا | bir takım putlara |
|
7 | وَتَخْلُقُونَ | ve uyduruyorsunuz |
|
8 | إِفْكًا | yalan şeyler |
|
9 | إِنَّ | şüphesiz |
|
10 | الَّذِينَ |
|
|
11 | تَعْبُدُونَ | sizin taptıklarınız |
|
12 | مِنْ |
|
|
13 | دُونِ | başka |
|
14 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
15 | لَا |
|
|
16 | يَمْلِكُونَ | güçleri yetmez |
|
17 | لَكُمْ | size |
|
18 | رِزْقًا | rızık vermeye |
|
19 | فَابْتَغُوا | siz arayın |
|
20 | عِنْدَ | yanında |
|
21 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
22 | الرِّزْقَ | rızkı |
|
23 | وَاعْبُدُوهُ | ve O’na tapın |
|
24 | وَاشْكُرُوا | ve şükredin |
|
25 | لَهُ | O’na |
|
26 | إِلَيْهِ | O’na |
|
27 | تُرْجَعُونَ | döndürüleceksiniz |
|
Hz. İbrâhim’in kavmiyle ilişkileri ve tebliğ faaliyetleri hakkında daha önceki sûrelerde başka vesilelerle bilgi verildiği için burada ayrıntılı açıklama yapmayı gerekli görmüyoruz. Şu kadarını belirtelim ki İbrâhim, öncelikle halkını, bütün peygamberlerin tebliğlerinin ortak ilkesi olan bir Allah’a kul olmaya, tanrı diye taptıkları putların gerçekten tanrı niteliklerine sahip olup olmadıkları üzerinde düşünmeye çağırmış; daha önce başka toplumların da kendi peygamberlerini yalancılıkla suçladıklarını hatırlatarak onların âkıbetlerinden ibret almaları gerektiğini ima etmiştir.
Hz. İbrâhim’in, “Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır” şeklindeki ifadesi (16. âyet) özellikle şu gerçeklere işaret etmektedir: İnsanın Allah’a kul olup O’na saygıyla itaat etmesinin faydası yine insanın kendisinedir. Çünkü Allah’tan başkasına kul olmak öncelikle insanlık onurunu, kişiliğini tahrip eder; ayrıca inkârcılık insanların âhiretteki kurtuluşunu imkânsız kıldığı gibi eninde sonunda dünya hayatlarına da zarar verir. 18. âyette bazı eski toplulukların yanlış tutumlarının hatırlatılması da inkârcılığın yol açtığı dünyevî kayıp konusunda uyarı maksadı taşımaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 262-263اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ
اِنَّـمَٓا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
تَعْبُدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ دُونِ car mecruru اَوْثَاناً ‘nin mahzuf haline mütealliktir.
اللّٰهِ lafza-i celâl, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَوْثَاناً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. تَخْلُقُونَ atıf harfi وَ ‘ la تَعْبُدُونَ ‘ye matuftur.
تَخْلُقُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اِفْكاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تَعْبُدُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَا يَمْلِكُونَ cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَعْبُدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ دُونِ car mecruru mukadder aid zamirin haline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَمْلِكُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لَكُمْ car mecruru رِزْقاً ‘nın mahzuf haline mütealliktir. رِزْقاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن احتجتم إلى شيء (Eğer bir şeye ihtiyacınız varsa) şeklindedir.
ابْتَغُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عِنْدَ zaman zarfı ابْتَغُوا fiiline mütealliktir. الرِّزْقَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. عْبُدُوهُ fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اشْكُرُوا atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اشْكُرُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لَهُ car mecruru وَاشْكُرُوا fiiline mütealliktir.
اِلَيْهِ car mecruru تُرْجَعُونَ fiiline mütealliktir.
تُرْجَعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
ابْتَغُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi بغي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiş cümle, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
إِنَّمَا , kâffe (durduran engelleyen) ve mekfûfe’dir. ماَ zaide olup, edatın îrab bakımından tesirine mani olan harftir. إِنَّ ’yi amelden düşürmüştür.
Kasr, fiille car-mecrur arasındadır. Onların ibadeti, Allah’tan gayrı olan putlara hasredilmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
اِنَّمَا kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Bu edatla kasr, müspet siyakında gelir (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mukadder aid zamirin veya اَوْثَاناً ’in haline müteallik olan مِنْ دُونِ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah’la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı, Dergâhü’l Kur’an, c. 8, s. 723)
تَخْلُقُونَ اِفْكاً cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl olan اَوْثَاناً ve اِفْكاًۜ kelimelerindeki tenvin, nev, kesret ve tahkir ifade eder.
خلْقَ الإفك ifadesinde istiare vardır. Bu, bir takım put suretleri uyduruyorsunuz yani onları keyfinize göre tasarlıyorsunuz -ki خلْقَ kelimesinin asıl anlamı tasarlamaktır - sonra da onları tapmakta olduğunuz ilâhlar haline dönüştürüyorsunuz demektir. Halbuki tapılan ilâh; yaratılan değil yaratandır, yapılan değil yapandır. Bu durumda sanki [Allah Teâla], Siz büsbütün yalandan ibaret bir ilah uydurdunuz da Allah’ın dışında ona tapıyorsunuz buyurmuştur. Buradaki الإفك (yalan) anlamındadır. (İbni Abbas’a ulaşan) bir görüşe göre تَخْلُقُونَ اِفْكاً ifadesi, istek ve arzunuza göre yalan uyduruyorsunuz demektir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ ifadesindeki دُونِ ’nin iki türlü anlamı ortaya çıkmaktadır. İlki, دُونِ ’nin غَيْرِ anlamı olup bu durumda مِنْ zaid olur. Mana ise: “Allah’ı bırakıp onun dışındaki putlara tapıyorsunuz”dur. İkinci durum ise: دُونِ ’nin uzak bir mekâna isim olmasıdır ve böyle olduğunda, kelime zıt manası için müstear bir lafız olup مِنْ ise ibtidâiyye olacaktır. Bu durumda ise mana: “Allah’ın sıfatlarına muhalif olan sıfatlarla mevsuf putlara tapıyorsunuz” olur. (Âşûr)
لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً cümlesi, الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَكُمْ, mef’ûl olan رِزْقاً ’a ihtimam için takdim edilmiştir.
رِزْقاً ’daki tenvin kıllet içindir. Nefy siyakında nekre, umum ve şümul ifade eder.
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً [Siz Allah'ı bırakıp sadece putlara tapıyorsunuz…] cümlesinden sonra اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ [Allah'ı bırakıp da taptığınız o putlar] cümlesi getirilerek ıtnâb üslubu kullanılmıştır. Bu, putlara tapmalarından dolayı onların adi bir iş yaptıklarını göstermek içindir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)
فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ
فَ mahzuf şartın cevabına gelen rabıtadır. Takdiri, …إن احتجتم إلى شيء (Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa…) olan şart cümlesinin hazfi, îcaz-ı hazif sanatıdır.
Cevap cümlesi olan فَابْتَغُوا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üsluptaki وَاعْبُدُوهُ cümlesi ve وَاشْكُرُوا لَهُ cümlesi وَ atıf harfiyle فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ cümlesine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Aralarında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
عِنْدَ اللّٰهِ tamlamasında عِنْدَ mekân zarfı olup mecazdır. Allah’tan rızık istenmesi, aranan bir şeyin kendisine özgü kılınan bir mekânda aranıyor olmasına benzetilmiştir. Kendisine zarfın eklenmesiyle tahsis olunan bir mekâna delalet etmek üzere عِنْدَ kelimesi ile istiare yapılmıştır. Şükrün lam ile müteaddi olması, Arap dilindeki ekseri kullanıma göre lamın ihtisas yani istihkak manasını ifade etmesidir. (Âşûr)
اللّٰهِ - دُونِ - مِنْ - رِّزْقَ - تَعْبُدُونَ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Şayet “Allah Teâlâ rızkı neden önce nekre sonra marife yapmış?” dersen şöyle derim: Çünkü şu manayı murad etmektedir: Onlar size herhangi bir rızık veremezler. Öyleyse siz bütün rızkı Allah katından isteyin; rızkı size veren sadece O’dur, başkası değil! (Keşşâf)
الرِّزْقَ kelimesinde elif-lam ahdi sarîhidir.
اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Önceki emirler için ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيْهِ ’nin amiline takdimi kasr ifade etmiştir. Takdim kasrında takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur. اِلَيْهِ mevsûf/maksûrun aleyh, تُرۡجَعُونَ sıfat/maksûr olduğu için kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.
تُرْجَعُونَ fiil meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. Yani başka kimseye değil, sadece ve sadece O’na döndürüleceksiniz. Bu da şirk inancını iptal eder. (Âşûr, Enbiya Suresi 35)
Bu cümle; ibadetin ve şükrün sebebi olarak gelmiştir. Yani o Allah buna karşılık size sevap veya ceza verecektir. Çünkü ölümden sonra başkasına değil sadece O’na döndürüleceksiniz. Dolayısıyla bu cümlede ibadetin sebebiyle baasın ispatı idmâc edilmiştir. (Âşûr)
اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ [O’na döndürüleceksiniz] sözü, lafzen sarih olarak Allah’a dönüşe delalet eder, bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar, bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Zuhruf Suresi 85, C. 4, s. 370) Buna idmâc sanatı denir.
تَعْبُدُونَ - اعْبُدُوهُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetin bu son cümlesi, ufak değişikliklerle birçok ayette tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 314)