وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَئِنْ | andolsun eğer |
|
2 | سَأَلْتَهُمْ | onlara desen ki |
|
3 | مَنْ | kim |
|
4 | خَلَقَ | yarattı |
|
5 | السَّمَاوَاتِ | gökleri |
|
6 | وَالْأَرْضَ | ve yeri |
|
7 | وَسَخَّرَ | ve (kim) boyun eğdirdi? |
|
8 | الشَّمْسَ | güneşi |
|
9 | وَالْقَمَرَ | ve ayı |
|
10 | لَيَقُولُنَّ | elbette derler |
|
11 | اللَّهُ | Allah |
|
12 | فَأَنَّىٰ | nasıl? |
|
13 | يُؤْفَكُونَ | döndürülüyorsunuz |
|
Önceki âyetlerde Mekke putperestlerinin baskıları karşısında bunalan müminlerden, bir kurtuluş yolu olmak üzere, hicret etmeleri istendikten sonra bu âyetler grubunda baskıcı putperestlerin asıl sorunları olan çarpık inançlarından ve bu yüzden içine düştükleri çelişkilerinden örnekler verilmektedir. Buna göre onlar, bir yandan sorulduğunda yeri göğü yaratan, değişmez yasaları uyarınca ay ve güneş gibi gök cisimlerinin hikmetli ve amaçlı bir düzen içinde işleyişlerini sağlayan, kezâ gökten su indirip ölü toprağı canlandıran gücün Allah olduğunu söylüyor; fakat öte yandan Allah’ı bırakıp âdi nesnelere tapıyorlardı. 61. âyette bu tutumun haktan yüz çevirme anlamına geldiği, 63. âyette de akılsızlık olduğu bildirilmektedir. Zira gerçek mânada insan, inancında ve yaşayışında hakikatle uyum içinde olmalıdır. Oysa müşrikler, bir yandan evreni yaratıp yöneten gücün Allah olduğunu söylerlerken diğer yandan Allah’tan başka şeyleri tanrı sayıp onlara tapıyorlardı; tevhidden sapma demek olan bu tutum hem bir çelişki hem de insanın en değerli meziyetlerinden olan aklı kullanmamak, akıl ölçülerinden uzaklaşmak demektir. Bu durumda putperestlerin, sorulduğunda Allah’ı yaratıcı güç olarak tanıdıklarını söylemelerinin pratikte bir anlamı kalmamaktadır. Çünkü onlar, Allah’ın dinini, peygamberini ve kitabını inkâr ediyor; buyruk ve yasaklarını tanımıyor; eylemlerini sanki Allah yokmuş, O’na karşı sorumlu değillermiş gibi sürdürüyorlardı. Kuşkusuz ilk muhatapları müşrikler olduğu için onlara hitap eden bu âyetler, aynı zamanda benzer tutumları sergileyen bütün insanları kapsamaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 284-285
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَاَلْتَهُمْ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ cümlesi amili سَاَلْتَهُمْ ‘nün mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
İstifham ismi مَنْ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ mübteda olan مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
خَلَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. السَّمٰوَاتِ mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. الْاَرْضَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. وَ atıf harfidir.
سَخَّرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الشَّمْسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.الْقَمَرَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
يَقُولُنَّ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. İltika-i sakineynden dolayı zamir olan çoğul و ‘ı mahzuftur. Mahallen merfûdur. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Mekulü’l-kavli اللّٰهُ ‘dır. يَقُولُنَّ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اللّٰهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, فعل ذلك (Bunu yapar) şeklindedir. Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
سَخَّرَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi سخر ’dır.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır veya fasiha harfidir. Takdiri, إن صرفهم الهوى (Onları heva yönetirse) şeklindedir.
اَنّٰى istifham ismi, يُؤْفَكُونَ fiilinin hali olarak mahallen mansubdur.
يُؤْفَكُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ
وَ istînâfiyyedir. لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie, إنْ şart harfidir. Ayet, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart cümlesi olan لَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ cümlesi, سَاَلْتَهُمْ fiilinin mef’ûlü konumundadır. İsim cümlesi formunda gelmiş, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
إنْ şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 106.)
مَنْ istifham harfi mübteda, خَلَقَ السَّمٰوَاتِ haberdir. Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Kasemin cevap cümlesinin delaletiyle şartın cevabının hazfi, icâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Allah, burada iki şeyden bahsetmiştir. Bunlardan birisi, göklerin ve yerin yaratılması, diğeri ise güneşin ve ayın musahhar kılınmasıdır. Çünkü icat (yoktan var etme), bazan zât, bazan da sıfatlar için olur. O halde “göklerin ve yerin yaratılması" ifadesi, zatların icadına; güneşin ve ayın musahhar kılınması da, sıfatların icadına bir işarettir ki, bu sıfatlar da, onların hareketleri vs.dir. (Fahreddin er-Râzî)
Akabindeki وَسَخَّرَ الشَّمْسَ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle haber cümlesine atfedilmiştir.
لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüd ifade etmiştir.
يَقُولُنَّ fiilinin mekulü’l kavli olarak gelen cümlede , lafza-i celal, takdiri فعل ذلك [Bunu yaptı] olan mukadder bir haberin mübtedasıdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Sorunun cevabında haber hazf edilebilir.
Bu ayet-i kerîmenin لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الله şeklinde gelmesi gerekirken müsned hazf olmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْاَرْضَ - لسَّمٰوَاتِ kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı, الْاَرْضَ - السَّمٰوَاتِ - شَّمْسَ - قَمَرَ arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
السَّمٰوَاتِ ’tan sonra الْاَرْضِۜ ’ın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.
سَاَلْتَهُمْ - لَيَقُولُنَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
سَاَلْتَهُمْ fiilinden sonra sorulacak şeylerin sıralanması, taksim sanatıdır.
فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ
فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.
Takdiri, إن صرفهم الهو (Onları heva yönetirse) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cevap cümlesi olan فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يُؤْفَكُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)
Bu kelâm, başkasının kelamının anlatımı olmayıp doğrudan doğruya Allah tarafından varid olmuş, Mekke kâfirlerinin, anılan farazi cevaplarının gereğini yapmamalarını inkâr ve red içindir. (Ebüssuûd)
Ayetin bu son cümlesi, bir çok ayette tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)