وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | hani |
|
2 | أَخَذَ | almıştı |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | مِيثَاقَ | söz |
|
5 | الَّذِينَ | kendilerine |
|
6 | أُوتُوا | verilenlerden |
|
7 | الْكِتَابَ | Kitap |
|
8 | لَتُبَيِّنُنَّهُ | onu mutlaka açıklayacaksınız |
|
9 | لِلنَّاسِ | insanlara |
|
10 | وَلَا |
|
|
11 | تَكْتُمُونَهُ | gizlemeyeceksiniz |
|
12 | فَنَبَذُوهُ | fakat onlar (verdikleri sözü) attılar |
|
13 | وَرَاءَ | ardına |
|
14 | ظُهُورِهِمْ | sırtlarının |
|
15 | وَاشْتَرَوْا | ve aldılar |
|
16 | بِهِ | karşılığında |
|
17 | ثَمَنًا | bir para |
|
18 | قَلِيلًا | azıcık |
|
19 | فَبِئْسَ | ne kötü |
|
20 | مَا | şey |
|
21 | يَشْتَرُونَ | satın alıyorlar |
|
Âyet-i kerîme Ehl-i kitabı eleştirmek üzere inmiş olmakla birlikte hükmü geneldir ve bilgisi olup da onu insanlara açıklamayan veya gizleyen herkes için geçerlidir. Muhammed Abduh da bu âyetin tefsirinde Ehl-i kitap’tan daha ziyade Kur’ân’ı insanlara açıklamadıklarından dolayı müslümanları kınamaktadır. Ona göre müslümanlar Kur’ân’ı çok iyi korumuş ve kuşaktan kuşağa nakletmiş olmalarına rağmen onun anlamını insanlara yeterince ve doğru açıklamadıkları için onu korumuş olmaları fazla bir şey ifade etmemiştir. Çünkü insanlar onun hidayetinden faydalanamamışlar, hatta müslümanların kendileri dahi ondan saptıklarını, dinlerini korumanın elde kor tutmak kadar zor bir duruma geldiğini, hilekârlığın ve hıyanetin yaygınlaştığını, emaneti koruma anlayışının kalktığını itiraf etmişlerdir.
Bütün bunlar Kur’ân’ı insanlara açıklamayı terketmenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Abduh’a göre Kur’ân’ın anlaşılmasına engel olan en önemli sebep önceki dönemlerde, özellikle III. asırda ilim adamları arasında çıkan ihtilâflardır. Bu dönemde ümmet mezheplere ayrılmış, her grup Kur’ân’ı anlama yerine onun kendi mezhebini destekler mahiyette olanlarını almış, aykırı olanlarını ise te’vil etmiştir; halk da bunları takip ederek gruplara ayrılmış ve her grup bir mezhebin kitaplarını okumayı tercih etmiştir. Sonuçta öyle bir zaman gelmiştir ki herkes Kur’ân’ın hidayet ve hakemliğine başvurmayı bırakmış, kendi grubunun yaşayan veya ölmüş âlimlerine başvurmuştur. (bk. Reşîd Rızâ, IV, 279) (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ
وَ istînâfiyyedir. اِذْ zaman zarfı, mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri اذكر şeklindedir. اَخَذَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَخَذَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. م۪يثَاقَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا الْكِتَابَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُو۫تُوا damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
تُبَيِّنُنَّهُ fiili mahzuf ن 'un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan cemi و ‘ı fail olarak iki sakin bir araya geldiği için mahzuftur. Fiilin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. لِلنَّاسِ car mecruru تُبَيِّنُنَّهُ fiiline mütealliktir.
Tekid نَّ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) اُو۫تُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
تُبَيِّنُنَّهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi بين ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَكْتُمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَبَذُوهُ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَرَٓاءَ mekân zarfı نَبَذُوهُ fiiline mütealliktir. ظُهُورِهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. اشْتَرَوْا iki sakinin birleşmesinden dolayı mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru اشْتَرَوْا fiiline mütealliktir. ثَمَنًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. قَل۪يلًا kelimesi ثَمَنًا ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اشْتَرَوْا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شري ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُون
فَ istînâfiyyedir. بِئْسَ zem anlamı taşıyan camid fildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
مَا nekre-i mevsufe olup, بِئْسَ fiilinin failini izah eden mansub bir harftir; [Ne kötü bir şeydir] anlamındadır. بِئْسَ ‘nin failinin temyizidir.
بِئْسَ fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri بئس شراؤهم هذا şeklindedir. يَشْتَرُونَ cümlesi, مَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur.
يَشْتَرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
بِئْسَ zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut مَا ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: Failinin ال ’lı gelmesi , Failinin ال ’lı İsme Muzaf Olarak Gelmesi Bu fiillerin مَا Harfine Bitişik Olarak Gelmesi ,Failinin İsmi Mevsul Olarak Gelmesi. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَشْتَرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi شري ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiye وَ ‘ ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl- Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Zaman zarfı اِذْ , takdiri اذكر (Hatırla, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir. Fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ cümlesi, اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr, Hac/26)
م۪يثَاقَ ‘nın muzâfun ileyh konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اُو۫تُوا الْكِتَابَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
اُو۫تُوا fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Bu ayetin başında yalnız Peygamberimize (s.a.v) mahsus olan emir fiili mukadderdir. Bundan önceki hitap, hem Peygamberimize (s.a.v) hem de müminlere şamil iken burada hitap umumdan tecrid ile yalnız Peygambere (s.a.v) tevcih edilmiştir. Çünkü bu emrin konusu, Peygambere (s.a.v) mahsus vazifelerdendir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Ayetin başında mukadder olan hatırlatma emrinin, hadiselere değil de vakte tevcih edilmesi و إذ “hani, hatırla o zamanı ki…” buyurulması, anlatma gereğini kuvvetle ifade etmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Bu kitap verilmiş olanlardan maksat, kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyan bilginleridir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
Yahudi ve Hristiyanların, kendilerine kitap verilenler olarak tavsif edilmeleri hallerini daha fazla takbih içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ
Önceki cümleye delalet eden mahzuf kasemin cevabıdır. Sanki şöyle söylenmiş gibidir: بالله لتبيننه (Allah’a yemin olsun ki onu mutlaka açıklayacaksın.)
لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.
Mukadder kasemin cevabı olan cümle, kasem ve nûn-u sakîle ile tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
لَتُبَيِّنُنَّهُ fiili, تفعيل babında gelmiştir. Bu babın cümleye kattığı en belirgin anlam fiil, fail veya mef’ûldeki ziyadeliktir.
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan لَا تَكْتُمُونَهُ cümlesi makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet sıygadan menfî sıygaya iltifat sanatı vardır.
لَا تَكْتُمُونَهُ ve لَتُبَيِّنُنَّهُ cümleleri arasında mukabele, tenasüb sanatı, تَكْتُمُونَهُۘ - لَتُبَيِّنُنَّهُ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır.
Tenâsüb, “anlam bakımından aralarında ilgi bulunan iki veya daha fazla kelime, terim veya deyimi –zıtlık/karşıtlık olmamak koşuluyla– birbirine uygun bir şekilde bir araya getirmek” demektir. Zıtlık olmaması koşulu, tenâsüb’ü tıbâk’tan ayırmak içindir. Burada münâsebet “lafız ile lafız”, “lafız ile mana” ve “mana ile mana” arasında olabilir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belagatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
[Hani Allah ‘onu’yani kitabı ‘mutlaka açıklayasınız’ diyerek söz almıştı.] Yani Allah’ın kitap verilenlerden söz aldığı zamanı hatırla; hani, kitabı açıklama ve onu gizlemekten kaçınma hususunda -bir insanın bir şeyi kesinlikle yapması istendiği ve “Vallahi bunu mutlaka yapacaksın!” denilerek tekidle söylendiği gibi- kesin bir ifade ile uyarılmışlardı. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ
Cümle atıf harfi فَ ile اَخَذَ اللّٰهُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًا cümlesi hükümde ortaklık sebebiyle makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sebata, temekküne ve istikrara işaret etmiştir.
Mef’ûl olan ثَمَناً ‘deki nekrelik kıllet ve tahkir ifade eder.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur بِه۪ , ihtimam için, mef’ûle takdim edilmiştir.
قَل۪يلاً kelimesi ثَمَناً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
وَرَٓاءَ - ظُهُورِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Satın alınan şey ثَمَنًا kelimesiyle ifade edilmiştir. Kitaba ait olan ه۪ zamirine بِ harfi dahil olmuştur. اشْتَرَ fiiline ilave olarak bunlar düşünüldüğünde durumlarının çirkinliğinin, edebî bir üslupla anlatılmış olduğu görülür.
وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ [Onu az bir bedelle değiştirdiler.] cümlesinde istiare-i tasrihiyye vardır. Maksat, onların imanı küfür ile değiştirmelerini vurgulamaktır. Satın almak manasındaki اشْتَرَوُا lafzı, değiştirmek manasında müstear olarak kullanılmıştır.
Burada نَبَذ ve اشْتَرَ kelimelerinde istiare vardır. Kitaba sarılmamak ve onunla amel etmemek, insanın arkasına atılan bir şeye; Allah’ın ayetlerini gizlemelerine karşılık dünya malı almaları da onu az bir pahaya satmaya benzetilmiştir. Müşebbeh hazfedilip müşebbehün bihin birden fazla özelliğinin zikredildiği için bu ifadede istiare-i temsiliyye bulunmaktadır. (Süleyman Recep Çıbıklı, Söz Sanatları Açısından Meal Problemleri ve Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
فَ , istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi gayrı talebî inşâî isnaddır. بِئْسَ camid zem fiilidir. Mahsusunun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri, شراؤهم (Satın aldıkları) şeklindedir.
مَا nekre-i mevsûfe, zem fiilinin failini açıklayan temyizdir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlesi ma’nın sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
يَشْتَرُونَ - اشْتَرَوْا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.