فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّـبَعَنِۜ وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِنْ | eğer |
|
2 | حَاجُّوكَ | seninle tartışmaya girişirlerse |
|
3 | فَقُلْ | de ki |
|
4 | أَسْلَمْتُ | ben teslim ettim |
|
5 | وَجْهِيَ | özümü |
|
6 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
7 | وَمَنِ | ve kimseler |
|
8 | اتَّبَعَنِ | bana uyan |
|
9 | وَقُلْ | ve de ki |
|
10 | لِلَّذِينَ | kendilerine |
|
11 | أُوتُوا | verilenlere |
|
12 | الْكِتَابَ | Kitap |
|
13 | وَالْأُمِّيِّينَ | ve ümmilere |
|
14 | أَأَسْلَمْتُمْ | Siz de İslam (teslim) oldunuz mu? |
|
15 | فَإِنْ | eğer |
|
16 | أَسْلَمُوا | İslam olurlarsa |
|
17 | فَقَدِ | muhakkak |
|
18 | اهْتَدَوْا | doğru yolu bulmuşlardır |
|
19 | وَإِنْ | yok eğer |
|
20 | تَوَلَّوْا | dönerlerse |
|
21 | فَإِنَّمَا | artık |
|
22 | عَلَيْكَ | sana düşen |
|
23 | الْبَلَاغُ | sadece duyurmaktır |
|
24 | وَاللَّهُ | Allah |
|
25 | بَصِيرٌ | görmektedir |
|
26 | بِالْعِبَادِ | kulları(nın yaptıkları)nı |
|
Biriyle konuşurken sizi dinlemez, yüz çevirirse demotive olur tekrar o kişiyle konuşmak istemezsiniz. “Kabul etsinler, etmesinler size düşen ancak /sadece tebliğdir” diyor Allah, peygamberimize. Bize de düşen aynısıdır. Eşimize, çocuklarımıza, yakın çevremize nazik ve yumuşak bir dille tebliğ...
فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّـبَعَنِۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَٓاجُّو şart fiili olup, damme üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri, أنت ’ dir. Mekulü’l-kavl اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ ’ dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَسْلَمْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. وَجْهِيَ mef’ûlun bih olup, هِ üzere mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamir ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لِلّٰهِ car mecruru اَسْلَمْتُ fiiline mütealliktir.
مَن müşterek ism-i mevsûl atıf harfi وَ ile اَسْلَمْتُ ’ deki zamire matuf olup, mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اتَّبَعَنِ ’ dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اتَّبَعَنِ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’ dir. Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mütekellim zamirinden ivazdır. Hazfedilen يَ ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَمَنِ اتَّبَعَنِ ifadesi اَسْلَمْتُ fiilindeki تُ ’ ya yani fail zamirine atıftır ve arada başka ifadeler olduğu için bu şekilde atıf güzeldir. Ayrıca bu ifadenin başındaki وَ ’ ın, مَعَ [birlikte] manasında olması ve ifadenin mef’ûl-i ma‘ah [birliktelik bildiren nesne] olması da mümkündür.(Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘ Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
حَٓاجُّو fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi حجج ’ dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَسْلَمْتُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi سلم ’ dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اتَّبَعَنِ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’ dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’ dir. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, لِ harf-i ceri ile قُلْ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا الْكِتَابَ ’ dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُو۫تُوا damme ile mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْاُمِّيّ۪نَ atıf harfi وَ ile الَّذ۪ينَ ‘ ye matuf olup, cer alameti يّ۪ ‘ dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Mekulü’l-kavli, ءَاَسْلَمْتُمْ ’ dir.
Hemze istifham harfidir. اَسْلَمْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman, Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۫تُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’ dir.
اَسْلَمْتُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi سلم ’ dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ
فَ istînâfiyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَسْلَمُوا şart fiili olup, damme üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قَدِ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اهْتَدَوْا iki sakinin birleşmesinden dolayı mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. تَوَلَّوْا şart fiili olup iki sakinin birleşmesinden dolayı mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
İsim cümlesidir. عَلَيْكَ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْبَلَاغُ muahhar mübteda olup, damme ile merfûdur.
اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan مَٓا harfi, اِنَّ ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü اِنَّ ispat, مَٓا nefiy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/
Cumhura göre إنما hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org
اهْتَدَوْاۚ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدى ’ dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
تَوَلَّوْا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ولي ’ dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup damme ile merfûdur. بَص۪يرٌ haber olup damme ile merfûdur. بِالْعِبَادِ car mecruru بَص۪يرٌ 'a mütealliktir.
بَص۪يرٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّـبَعَنِۜ
Ayet, önceki ayetteki istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Şart üslubunda gelen terkipte حَٓاجُّوكَ cümlesi, şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِۜ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mef’ûlü olan mekulü’l-kavl cümlesi اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِۜ şeklinde müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl olan وَجْهِيَ , veciz ifade kastına matuf olarak izafetle gelmiştir. Bu izafette Hz. Peygamber’e ait zamire muzaf olan وَجْهِ , tazim ve şeref kazanmıştır.
Ayette geçen وَجْهَ ‘ de cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
اَسْلَمْتُ fiilindeki fail zamire matuf olan ism-i mevsûl مَنِ ‘ in sılası olan اتَّبَعَنِۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَسْلَمْتُ - اتَّبَعَنِۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, حَٓاجُّو - اَسْلَمْتُ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
[Eğer seninle tartışmaya girerlerse…] ; ‘seninle tartışırlarsa’ demektir. Ne konuda tartışacakları söylenmemiştir. Ancak cevaptan tartışmanın din hakkında olduğu anlaşılmaktadır. [De ki: Ben kendimi Allah'a teslim ettim.] Yani ben sadece Allah'a yöneldim. Başkalarına yönelmem. Bir görüşe göre yüzümü yani dinimi Allah'a adadım. Bir görüşe göre ilmimi Allah'a adadım. Diğer bir yoruma göre nefsimi teslim ettim. مَنِ اتَّبَعَنِۜ [Bana uyanlarla birlikte.] Bu ifade اَسْلَمْتُ [Teslim ettim.] fiilindeki ت zamirine atfedilmiştir. Yani ben ve bana uyanlar bunu yaptık. Bu ifade اَسْلَمْتُ fiilinden sonra انا zamiri getirilerek veya getirilmeden kullanılır. Daha yaygın olanı انا zamirinin getirilmesidir. (Ebû Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî, et-Teysîr fî (ʿilmi)’t-tefsîr)
وَمَنِ اتَّبَعَنِۜ ifadesi اَسْلَمْتُأ fiilindeki ت ’ ye yani fail zamirine atıftır ve arada başka ifadeler olduğu için bu şekilde atıf güzeldir. Ayrıca bu ifadenin başındaki وَ ’ ın, مع [birlikte] manasında olması ve ifadenin mef’ûlu ma‘ah (birliktelik bildiren nesne) olması da mümkündür. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ Burada جْهِيَ [yüz] zikredilmiş, şahsın kendisi kastedilmiştir. Bu mecaz-ı mürsel olup zikr-i cüz irade-i küll (bir bölümünün zikredilip tamamının kastedilmesi) kabilindendir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ [Ben yüzümü Allah’a teslim ettim.] cümlesinden murad, insanın nefsi, kalbi ve bütün varlığı ile Allah’a yönelmesi, teslim olmasıdır. Bunlar yüz olarak ifade edilmiştir. Çünkü yüz, insan vücudunun en şerefli cüz’ü; beşerî kuvvetlerin ve duyuların mazharı; ibadetlerin büyük bir kısmını ifa eden bölümüdür. Bundan başka bir şeye yönelme de yüz ile gerçekleşir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ
وَ , istînâfiyedir. İstînâfiye وَ ‘ ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl- Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اُو۫تُوا الْكِتَابَ cümlesi mecrur mahaldeki ism-i mevsûlün sılasıdır. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَالْاُمِّيّ۪نَ , mecrur mahaldeki ism-i mevsûle atfedilmiştir.
الْاُمِّيّ۪نَ Ümmiler; her şeyden habersiz olup yanlış yola sapanlar ya da kitap verilmeyenlerdir.
İstifham üslubunda talebi inşâî isnad olan ءَاَسْلَمْتُمْۜ cümlesi قُلْ fiilinin mekulü’l-kavlidir.
قُلْ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ Yahudi ve Hristiyanlardan “kendilerine kitap verilenler” diye bahsedilmesi, onların fazlaca adilik ve çirkinliklerini ifade eder. Çünkü kitabı bilmelerine rağmen ihtilafa düşmeleri, son derece âdi ve çirkin olduklarını göstermektedir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
اُو۫تُوا الْكِتَابَ [kendilerine kitap verilenler] manasında اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ [Kendilerine kitap verdiğimiz] buyurulduğunda Allah kendilerinden memnun olduğu kullarından bahsediyordur. ‘’Kendilerine kitap verilenler’’ şeklindeki ifade Allah’ın kendilerinden memnun olmadığı durumlarda gelmiştir. Çünkü kulluğun gereğini yerine getirmemişlerdir. Ayetin içeriğinde bile Allah kendini fiile katmayarak onlardan uzak tutmuş ve edilgen fiil kullanmıştır.
Nahivciler şöyle demişlerdir: Hak Teâlâ’nın, ‘’İslam olun’’ emri istifham şeklinde getirmiştir. Çünkü bu ifade fiilin yapılmasını isteme, buna davet etme hususunda bir emir gibidir. Ancak emri bir istifham cümlesiyle ifade etmedeki mana daha çoktur. Bu da muhatabın inatçı olduğunu, insaftan uzak bir kimse olduğunu anlatmaktır. Çünkü adil ve insaflı kimseye bir hüccet ve delil izhar edilince hiç beklemeksizin hemen o anda onu kabul eder. Bu senin, meseleyi kendisine iyice izah edip her türlü açıklamayı yapmış olduğun kimseye, “Meseleyi anladın mı?” demen gibidir. Çünkü bu ifadede, muhatabın anlayışının kıt olduğuna bir işaret bulunmaktadır. Nitekim Hak Teâlâ, içkiyle ilgili ayetin sonunda [Vazgeçtiniz değil mi? (Maide, 91)] buyurmuştur. Bu tabirde onların yasaklanan şeyden vazgeçmek istemediklerine ve ona karşı aşırı bir istek duyduklarına bir işaret bulunmaktadır. Allahu Teâlâ daha sonra [Eğer İslam’a girerlerse muhakkak ki doğru yolu bulurlar.] buyurmuştur. Bu böyledir, çünkü İslam Allah’ın kendisine ilettiği, hidayet ettiği şeylere sımsıkı sarılmaktır. Allah’ın hidayetine sarılan ise hidayete ulaşmış olur. Bu ifadenin “Eğer İslam’da sebat ederseniz, ahirette kurtuluşa ve necata ulaşırsınız.” manasında olması da muhtemeldir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb - Aşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ
فَ , istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelen terkipte اَسْلَمُوا cümlesi, şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ , tahkik harfi قَدِ ile tekid edilmiştir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkib, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber talebî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
اهْتَدَوْاۚ , iftial babında geldiği için hidayete ermenin zaman aldığını ifade eder. O yüzden ‘’İman ettiniz mi?’’ diye değil, ‘’Teslim oldunuz mu?’’ diye sorulur. İmana girmek o kadar kolay ve çabuk olan bir şey değildir.
اَسْلَمْتُمْۜ - اَسْلَمُوا - اَسْلَمْتُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَسْلَمُوا - اهْتَدَوْاۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ
Cümle وَ ’ la makabline atfedilmiştir. Şart üslubunda gelen terkipte تَوَلَّوْا cümlesi, şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ , kasr edatı اِنَّمَا ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عَلَيْكَ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Car mecrurun takdimi siyaktaki önemine binaendir.
Kasr, mübteda ve haber arasındadır. عَلَيْكَ maksur-mevsûf, الْبَلَاغُۜ maksurun aleyh- sıfat, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Cümlede اِنَّمَا ile takdim kasrı bir arada gelmiştir. Bu durumda siyaktan anlaşılan mana dolayısıyla takdim kasrı geçersizdir. Çünkü bu iki kasr şeklinin bir arada kullanılması çelişkilidir. اِنَّمَا ile yapılan kasrda maksurun aleyh muahhar, takdim de ise mukaddem olandır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّمَا edatı; siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatab konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur, ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkib, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber inkârî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
الْبَلَاغُۜ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder.
تَوَلَّوْا - اهْتَدَوْاۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Zuhaylî’nin ifadesiyle bu ayet-i kerîmedeki فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ kısmında, mevsufun sıfata kasr edilmesi türünden izâfî kasr bulunmaktadır. Yani: “Senin için yalnız tebliğ sıfatı vardır” demektir. ‘’Ey Muhammed(s.a.v) sana düşen Rabbinin elçiliğini ifa etmektir. Biz seni ancak Allah’ın mesajını insanlara ulaştırasın diye gönderdik. Hiç kuşkusuz sen de sana emredilen görevi yerine getirdin. Onları ıslah etmekse senin sorumluluğun değildir. Neticede hesaba çekmek ve yaptıkları iyilik ve kötülüklerin karşılığını vermek de bize düşer.’’ (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâğat İlmi Uygulamaları, Rad/40)
وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟
وَ istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl- Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan اللّٰهُ lafzının cümlede müsnedün ileyh olması ve zamir makamında zahir isim olarak tekrarlanması, O’nun azamet ve kudretini ifade etmenin yanı sıra ikazı artırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd, tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Müsned olan بَص۪يرٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Ayetin bu son cümlesinde ‘bir anlam için söylenen sözün içine başka bir anlam yerleştirmek şeklinde açıklanan idmâc sanatı vardır. [Yaptıklarınızı görür] ifadesinde Allah Teâlâ, herşeyden haberdar olduğunu beyan ederken, bunun içine hesap ve cezayı idmâc etmiştir. Aynı zamanda lazım melzum alakasıyla mecazı mürsel mürekkeptir.
[Allah, o kullarını görmektedir], yani onları hak ettikleri şekilde ödüllendirecek ve cezalandıracaktır; ya da müttakileri ve durumlarını gayet iyi görmektedir, onlara cennetleri işbu sebeple hazırlamıştır. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t- Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
Burada Allah Teâlâ peygamberine, seninle tartışanlarla tartışmayı bırak demeye gerek duymamış ve iki din arasındaki farkı ortaya koyarak onları İslam’a davet etmesi konusundaki hitaba, tartışmaya gerek olmadığını ve onların hidayeti konusunda ne kadar istekli olduğunu idmâc etmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî’Sanatları)