اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | يَكْفُرُونَ | inkar eden(ler) |
|
4 | بِايَاتِ | ayetlerini |
|
5 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
6 | وَيَقْتُلُونَ | ve öldürenler |
|
7 | النَّبِيِّينَ | peygamberleri |
|
8 | بِغَيْرِ | olmaksızın |
|
9 | حَقٍّ | hak |
|
10 | وَيَقْتُلُونَ | ve öldürenler (var ya) |
|
11 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
12 | يَأْمُرُونَ | emreden |
|
13 | بِالْقِسْطِ | adaletle |
|
14 | مِنَ | arasında |
|
15 | النَّاسِ | insanlar |
|
16 | فَبَشِّرْهُمْ | onlara müjdele |
|
17 | بِعَذَابٍ | bir azabı |
|
18 | أَلِيمٍ | acı |
|
Peygamberimizin “ulemau ümmeti ke enbiya beniisrail”; “Ümmetimin alimleri, İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir." şeklinde bir hadisi vardır. Bu hadise hem İslam dini alim ve ulemalarının çok bilgili olacağı şeklinde hem de çok trajik bir bakış açısıyla bakabiliriz. Beni israil’in kendi peygamberlerini haksız yere öldürmesi gibi, islam dünyasında da pek çok alim, ulema maalesef müslüman olduklarını iddia edenler tarafından öldürülmüştür.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اِنَّ ’ nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَكْفُرُونَ ’ dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَكْفُرُونَ fiili نَ ‘ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. بِاٰيَاتِ car mecruru يَكْفُرُونَ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzaftr. اللّٰهِ lafza-i celâl, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يَقْتُلُونَ fiili atıf harfi وَ ’ la sılaya matuftur.
يَقْتُلُونَ fiili نَ ’ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur. النَّبِيّ۪نَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’ dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır. بِغَيْرِ car mecruru يَقْتُلُونَ ‘deki failin müekked haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. حَقّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Tekili النبيّ olan النَّبِيّ۪نَ kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ
Cümle, atıf harfi وَ ’ la sılaya matuftur.
Fiil cümlesidir. يَقْتُلُونَ fiili نَ ’ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَأْمُرُونَ ’ dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَأْمُرُونَ fiili نَ ’ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olarak mahallen merfûdur. بِالْقِسْطِ car mecruru يَأْمُرُونَ fiiline mütealliktir. مِنَ النَّاس car mecruru يَأْمُرُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.
فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
فَ harfi zaiddir. Cümle اِنَّ ’ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
Fiil cümlesidir. بَشِّرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’ dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِعَذَابٍ car mecruru بَشِّرْهُمْ fiiline mütealliktir. اَل۪يمٍ kelimesi عَذَابٍ 'nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَشِّرْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ’ dır.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَل۪يمٍ ; sıfat-ı müşebbehedir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsm-i mevsûl, اِنَّ ’ nin ismi, فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ cümlesi, haberidir.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.
Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’ nin sılası olan يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Veciz ifade kastına matuf بِاٰيَاتِ اللّٰهِ izafetinde, Allah lafzına muzâf olan بِاٰيَاتِ , tazim ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
Aynı üslupta gelen وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ cümlesi, hükümde ortaklık sebebiyle atıf harfi وَ ’ la sıla cümlesine atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
النَّبِيّ۪نَ kelimesinin başındaki harf-i tarif, istiğrak manasına değil, ahd manasına hamledilmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ cümlesi de sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede failin mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.
Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’ nin sılası olan يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah’ın ayetlerine küfredenlerin, öldürdükleri kişilerin nebiler ve doğruluğu emredenler olarak açıklanması taksim sanatıdır.
حَقٍّۙ - الْقِسْطِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الَّذ۪ينَ ve يَقْتُلُونَ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ [Adaleti emreden insanları öldürenler] Yani peygamberlere inananları ve onlara iyiliği emreden tâbilerini de öldürmüşlerdir. Bu; kendilerini bu hususta uyaranları dinlememeleri ve bu kişileri de öldürmeleri sebebiyle onları kınamadır. (Ebû Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî, et-Teysîr fî (ʿilmi)’t-tefsîr)
وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ [İnsanlardan adaleti emredenleri de öldürenler] buyrulmak suretiyle öldürmek fiilinin tekrar edilmesi, ya iki öldürmenin birbirinden farklı olduğunu ya da ayrı ayrı zamanlarda vuku bulduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Hasan el-Basri şöyle demiştir: “Bu ayet, korku ve tehlike zamanlarında emr-i maruf nehy-i münker (iyiyi yayma, kötülükten sakındırma) yapan kimselerin mertebelerinin, yücelik bakımından peygamberlerin mertebelerinin hemen peşinden geldiğine delalet etmektedir.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
اِنَّ ’ nin haberi olan فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ cümlesinde فَ , tekit ifade eden zaid harftir. Emir üslubunda gelmiş talebî inşâi isnaddır.
عَذَابَ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder.
Mef’ûl olan بِعَذَابٍ ’deki nekrelik azabın tahayyül edilemez derece ve çeşitte olduğuna işarettir. Ayrıca, mübalağa vezniyle gelen اَل۪يماً ile sıfatlanması bu korkunçluğa delildir.
بِعَذَابٍ ‘ in sıfatı olan اَل۪يمٍ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Kur’an’da ceza ile ilgili bir açıklama olduğunda mutlaka bu cezaya bir nitelik iliştirilir. Örneğin, “azabun muhin”, “azabun azim”, “azabun elim”, “azabun şedid” gibi. Oldukça şiddetli, acı dolu, büyük, alçaltıcı bir azaptan bahsedilir. Bunlar cezanın Kur’an’da bahsedilen farklı nitelikleridir. Ama prensip olarak, “El cezâu min cins'il amel / Ceza amelin cinsindendir”. Yani verilecek ceza işlenen suç ile adalet gereği aynı cinsten olur. Eğer biri başkasını küçük düşürücü bir suç işlemişse benzeri bir ceza ile cezalandırılmalıdır. Eğer büyük bir suç işledilerse cezası da büyük olmalıdır. Eziyete sebep oldularsa, eziyet ve ıstırap dolu bir ceza ile cezalandırılmalıdır. Azim azab; kişinin ölmesine müsaade etmeksizin tattırılabilecek en büyük azabı ifade eder. Bunu ancak Allah yapabilir. Azim azab ifadesi 14 kere geçerken elim azap ifadesi 46 kere geçmiştir.
Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay ve tahkir manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.
فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ [Onu, elem verici bir azapla müjdele!] cümlesinde alay üslubu vardır. Çünkü müjde, sadece hayırda olur. Müjdenin şerde kullanılması alay ve istihza ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir, Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Azapla müjdelemek ifadesinde istiare vardır. Uyarmak, ikaz etmek; müjdelemeye benzetilmiş, tehekküm ve alay maksadıyla bu istiare yapılmıştır. Câmi’; her ikisinde de sürura kavuşmak olmasıdır. İnzar masdarı tebşir masdarına benzetilmiş, sonra bu masdarlardan fiil türetilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Ayrıca ayette tehekküm sanatı vardır.
Tehekküm, “kibirli kimselere karşı hakaret anlamında yüceltme, korkutma/uyarma anlamında müjde, tehdit anlamında vaad, alay anlamında övgü lafzı getirmek suretiyle onlarla alay etmedir. (Dr.Mustafa Aydın Arap Dili Belagatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)