قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | رَبِّ | Rabbim |
|
3 | أَنَّىٰ | nasıl? |
|
4 | يَكُونُ | olur |
|
5 | لِي | benim |
|
6 | غُلَامٌ | oğlum |
|
7 | وَقَدْ | halbuki |
|
8 | بَلَغَنِيَ | bana gelip çatmış |
|
9 | الْكِبَرُ | ihtiyarlık |
|
10 | وَامْرَأَتِي | ve karım da |
|
11 | عَاقِرٌ | kısırken |
|
12 | قَالَ | (Allah) dedi |
|
13 | كَذَٰلِكَ | öyle (ama) |
|
14 | اللَّهُ | Allah |
|
15 | يَفْعَلُ | yapar |
|
16 | مَا | şeyi |
|
17 | يَشَاءُ | dilediği |
|
Hz. Zekerriya duayı Rabbine yaptı.
Cevap meleklerle geldi.
Şimdi yine duasının kabulune olan şaşkınlığını araya melekleri koymaksızın Rabbine iletiyor. Ayette geçen “enna” soru sormayı değil hayreti ifade eder… Hemen bir sonraki ayette bu defa cevap Allah’dan geliyor. (Esin Durgun)
Kebera كبر :
كَبِيرٌ sözcüğünün temel anlamı sayılarla ilgilidir. Müstear olarak anlamsal hususlarda yani soyut şeylerde de kullanılır. كَبِيرَةٌ sözcüğü yaygın dilde cezası büyük olacak her türlü günahla ilgili kullanılır. Çoğulu كَبائِرٌ şeklinde gelir. Aynı kökten gelen كِبْرٌ , تَكَبُّرٌ ve إسْتِكْبارٌ kelimeleri mana olarak birbirine yakındır. كِبْرٌ sözcüğü insanın kendini beğenip başkasından küçük görmesinden doğan insana özgü bir davranıştır. İnsanın kendini başkasından daha büyük görmesi demektir. Büyüklenmenin en büyüğü olan تَكَبُّرٌ tekebbür ise Allah'a karşı gösterilen büyüklenmedir. إسْتِكْبارٌ 'a gelince bu da iki şekilde ortaya çıkar: Birincisi: İnsanın büyük olmaya çalışması ve bunu istemesidir. Bu eğer gerekli şekilde, gereken yerde ve gereken zamanda olursa güzeldir. İkincisi: İnsanın sahip olmadığı bir şeyle ya da özellikle övünüp kendini ona sahipmiş gibi göstermesidir. Yerilmekte olan da budur. تَكْبِيرٌ kavramı ise bir şeyi büyük/ulu görmek anlamında olduğu gibi demek suretiyle Yüce Allah'ı tazim şekli olarak ve O'na ibadet etme ve yürekte O'na karşı ta'zim hissi taşıma anlamında da kullanılır.Son olarak كُبارٌ sözcüğü كَبِيرٌ'den daha beliğdir. كُبّارٌ sözcüğü ise bundan daha etkili ve beliğdir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 161 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri kibir, kibar, tekbir ekâbir, tekebbür ve Kübra'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’ dir. Mekulü’l-kavl رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي ’ dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ muzâf olup, mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim يَ ’ sı mahzuf olup, kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Nidanın cevabı اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ ’ dur.
اَنّٰى istifham ismi كَيْفَ manasında olup, hal olarak mahallen mansubdur veya اَيْنَ manasında olup يَكُونُ fiiline mütealliktir.
يَكُونُ nakıs, damme ile merfû muzari fiildir. Tam fiil olarak amel eder. ل۪ي car mecruru يَكُونُ fiiline mütealliktir. غُلَامٌ fail olup damme ile merfûdur. وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ cümlesi, hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. بَلَغَنِيَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Sonundaki ن۪ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olup mahallen mansubdur. الْكِبَرُ fail olup damme ile merfûdur. امْرَاَت۪ي atıf harfi وَ ile hal cümlesine matuftur.
İsim cümlesidir. امْرَاَت۪ي mübteda olup ت۪ üzere mukadder damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَاقِرٌ haber olup damme ile merfûdur.
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌ [Zekeriyya, ‘Rabbim!’ dedi, ‘Bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir?] اَنّٰى kelimesi iki anlama gelir: كَيْفَ [Nasıl?] ve اَيْنَ [Nereden?] Buradaki olumsuzluk güç yetirememek anlamında değildir. Bilakis nereden geleceği sorulmaktadır. Çocuk edinme yoluyla mı yoksa eşinden çocuk olması şeklinde mi yahut başka bir yolla mı, yaşlı halde kalarak mı yoksa gençliğe döndürülerek mi olacağının bildirilmesi konusunda bir taleptir.(Ebû Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî, et-Teysîr fî (ʿilmi)’t-tefsîr)
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır.
Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude.
Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
أَنَّىٰ harfinin şart ve soru anlamında iki kullanımı vardır. Soru anlamında kullanıldığında nerede, ne zaman, nasıl anlamlarını içerir. Şart anlamında ise أينما- حيثما- كيفما şart edatlarının anlamını verir. (Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ)
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَاقِرٌۜ kelimesi, sülâsi mücerredi عقر olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’ dir. كَذٰ car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. Takdiri; الأمر كذلك şeklindedir.
Veya amili يَفْعَلُ ‘nun mef’ûlu mutlakına mütealliktir. ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. Mekulü’l-kavli اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ’dur. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup damme ile merfûdur. يَفْعَلُ cümlesi, haber olarak mahallen merfûdur.
يَفْعَلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’ dir. Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ’ dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يَشَٓاءُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’ dir.
كَذٰلِكَ ifadesi, “Evet, Allah; tıpkı bu fiil gibi yani yaşlı bir dede ile kısır bir nineden çocuk doğurmak gibi dilediği acaip fiilleri yapar.” anlamındadır veya da كَذٰلِكَ اللّٰهُ [İşte Allah böyledir.] ifadesi mübteda ve haberdir. Yani “Allah işte bu niteliklere sahiptir.” manasındadır; devamındaki يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ [dilediğini yapar] ifadesi ise bunun beyanı mahiyetinde olup “Allah dilediği harikulade fiilleri yapar.” manasındadır. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t- Te’vîl)
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Münada konumundaki رَبِّ izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfin işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Nidanın cevabı olan اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ cümlesi ise, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda geldiği halde hayret ve şaşkınlık ifade eden cümle, soru manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Takdim edilmiş zaman zarfı ve soru ismi اَنّٰى ’ nın ve car-mecrur ل۪ي ‘ nin müteallakı olan كاَن ‘ nin haberi mahzuftur. غُلَامٌ , nakıs fiil كاَن ‘ nin ismidir. كاَن ‘ nin bu cümlede tam fiil olması da caizdir.
غُلَامٌ ‘ daki nekrelik muayyen olmayan cins ifade eder.
İstifham, şükürden kinayedir. Bu nimetini çok önemsediğini vurgulamak için olduğu da söylenmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Hal وَ ‘ ıyla gelen وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ cümlesi tahkik harfiyle tekid edilmiş mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır. Cümlenin tekitli gelmesi mütekellimin heyecanını yansıtmaktadır. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
غُلَامٌ - الْكِبَرُ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır.
قَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ [Muhakkak bana yaşlılık ulaştı.] cümlesinde بَلَغَنِيَ fiilinin الْكِبَرُ ‘ ya nisbet edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan ulaşma fiili yaşlılığa nispet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.
وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ şeklindeki hal cümlesi وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine iltifat sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mübteda konumundaki امْرَاَت۪ي , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiş, peygambere ait olan zamire muzaf olan eşi tazim edilmiştir.
Haber olan عَاقِرٌۜ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
غُلَامٌ, ergenlik çağındaki çocuktur. Bu da kevn-i lâhik alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
Zekeriya (a.s) sanki karşı çıkıyormuş gibi konuşuyor ama aslında konuşması mantık açısındandır. Yukarıda duygusal olarak konuşmuş ve dua etmişti. Belki de bazı şeyleri hiç düşünmemişti. “Bu yaşlı halimle nasıl bakarım.” gibi. Dileği gerçekleşince de bu mantıksal yönleri düşünmeye başlamıştır.
Hal cümlesi menfi muzari veya mazi fiil olduğu zaman و ’ ın zikri de hazfi de caizdir. Bu ayette olduğu gibi وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ şeklinde. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
أنّى kelimesi, كَيْفَ (nasıl) veya mekân manasındadır. Çocuk sahibi olamama durumunu oluşturan yaşlılık ve kısırlıkla alakalıdır. Bu ifade bu nimete şükrü gerektirir. Dolayısıyla şükürden kinaye olarak gelmiştir. Çocuğun başka bir kadınla evliliğinden değil kısır karısından olduğuna da tarizdir.
Zekeriya’nın (a.s) henüz çocuğu olmadığı için karısından bahsederken زوجة yerine امْرَاَت۪ kullanılmıştır.
وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ [Yaşlılığın gelmesi] ifadesinde kalb sanatı vardır. Aslı, وقَدْ بَلَغْتُ الكِبَرَ (Ben yaşlandım) şeklindedir. Maksat, adeta yaşlılığın kendisine ulaşmak istediğini göstermektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Zekeriyya (a.s), bu uzak ihtimal durumunu pekiştirmek için kendi yaşlılığının yanı sıra hanımının da kısır olduğunu belirtmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
İhtiyarlığın çökmesinden maksat, ihtiyarlığın onu çökertmesidir. Bu, aynı zamanda ihtiyarlığın, ölümün habercisi olması hasebiyle insanın peşini bırakmayan bir gerçeğin ifadesidir.(Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
İlgili ayetler incelendiğinde زوجة kelimesinin şu durumlarda kullanıldığı görülür:
Allah’ın dinine inanmada birlik - Nikâhlı olmak- Sadakat - Üreme imkânı bulunmak.
امْرَاَتَ kelimesi زوجة için sayılan unsurların zıddı bir durum meydana geldiği takdirde veya tamamen ortadan kalktığı hallerde kullanılmaktadır:
- İhanet (aldatma) - Allah’ın dinine fiilî olarak aleyhtarlık - Üreme imkânının bulunmaması (kısırlık, iktidarsızlık, yaşlılıktan ötürü kadının doğurganlık çağının geçmesi veya erkeğin kuvvetten düşmesi) - Vefat veya diğer gerekçelerle nikâhın son bulması ile dulluk. (İsmail Sökmen, Kur’an’da Geçen زوجة ve امْرَاَتَ Kelimeleri Üzerine, Nüsha Dergisi)
قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Teşbih harfinin dahil olduğu işaret ismi كَذٰلِكَ , takdiri الأمر (Durum) olan mukadder mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ, işaret edileni tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle onun mertebesinin yüksekliğini belirtir.
İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile Zekeriya (a.s)’ nin müjdelenmesine işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Ayetin başındaki كذلك sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’an-ı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)
Bu ifadedeki ك harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi ك ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen, işaret ismi ile ك ‘ ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize ‘’arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır’’ der. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhân/54, s. 177, 205)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Burada işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
كَذٰلِكَ “İşte böyledir.” Yani hal senin söylediğin gibidir: Sen kocadın, karın da kısır. Bir görüşe göre şu anlama gelir: hal böyle olsa da senin çocuğun olacaktır. Çünkü Allah her şeye kâdirdir. اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ [Allah dilediğini yapar.] Allah Teâlâ kudretinin kemâli ve iradesinin nüfuzu sebebiyle âdete uygun olarak veya âdetin hilafına istediği her şeyi yapabilir. Bir görüşe göre bunun anlamı şudur: Seni müjdelediğimiz gibi sana onu vereceğiz. (Ebû Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî, et-Teysîr fî (ʿilmi)’t-tefsîr)
Mekulü’l-kavle dahil olan اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. lafza-ı celâl mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ cümlesi haberdir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma amacına matuftur.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudus, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mansub mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası olan يَشَٓاءُ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin mef’ûlü, yani dilediği şey belirtilmemiştir. يَشَٓاءُ fiili, müteaddi olduğu halde mef’ûlünün hazfedilmesi umum ifade edip zihni devreye sokar, geniş düşünmeye imkan sağlar.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazfedilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhâtabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)