لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ ٢١
| Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
|---|---|---|---|
| 1 | لَقَدْ | andolsun |
|
| 2 | كَانَ | vardır |
|
| 3 | لَكُمْ | sizin için |
|
| 4 | فِي |
|
|
| 5 | رَسُولِ | Elçisinde |
|
| 6 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
| 7 | أُسْوَةٌ | bir örnek |
|
| 8 | حَسَنَةٌ | en güzel |
|
| 9 | لِمَنْ | kimseler için |
|
| 10 | كَانَ |
|
|
| 11 | يَرْجُو | kavuşmaya inanan |
|
| 12 | اللَّهَ | Allah’a |
|
| 13 | وَالْيَوْمَ | ve gününe |
|
| 14 | الْاخِرَ | ahiret |
|
| 15 | وَذَكَرَ | ve anan |
|
| 16 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
| 17 | كَثِيرًا | çokça |
|
İnsanlar dünyada amaçlarına ulaşabilmek için uygun örnek ve rehberler edinirler, bunların yollarını izleyerek, tavsiyelerine uyarak hareket edip istediklerini elde etmeye çalışırlar. Allah’a iman edip O’nun rızâsını isteyen, âhirette lutfedeceği emsalsiz nimetlere mazhar olmayı uman ve daima Allah sevgisiyle yaşamak isteyen insanlar için eşi bulunmaz örnek, O’nun sevgili kulu, elçisi, rahmeti, şahidi, müjdecisi, davetçisi, ışığı olan Muhammed Mustafa’dır. Onun örnekliği yalnızca Hendek Savaşı’ndaki davranışlarında değil müminlerin bütün hayatlarında geçerlidir. İlgili kaynaklarda onun yaptıklarını yapmanın, izinden gitmenin hükmü üzerinde durulmuş, ortaya üç görüş çıkmıştır: 1. Onu örnek almak farzdır, aksine bir delil bulunmadıkça her yaptığı yapılmalıdır. 2. Onun örnekliği, aksine bir delil bulunmadıkça müstehaptır (tavsiye edilmiştir). 3. Dinî konularda birincisi, dünya işlerinde ikincisi doğrudur (Kurtubî, XIV, 154). Bize göre Hz. Peygamber’in bütün yaptıkları ve söyledikleri tek bir hüküm çerçevesi içine alınamaz. Başta Kur’an olmak üzere diğer delil ve karîneler de göz önüne alınarak her fiili ve sözü ayrı ayrı değerlendirilir, bağlayıcı olup olmadığı tayin edilir. Genellikle tefsir ve fıkıh âlimleri de böyle yapmışlardır.
Hendek Savaşı’nda müminler, Hz. Peygamber’i örnek almışlar, ona itaat ederek dünyada önemli bir zafer kazanmışlar, âhirette ise büyük bir ödülü hak etmişlerdir.
“Münafıkları da dilerse cezalandırsın, dilerse bağışlasın” lafzından, münafıkların da affedilebileceği manası çıkarılabilir; ancak Kur’an âyetleri bir bütün olarak göz önüne alındığında cümleyi, “Tövbe ettikleri takdirde bağışlasın” şeklinde anlamak gerekecektir.
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ
İsim cümlesidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
لَكُمْ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. ف۪ي رَسُولِ car mecruru اُسْوَةٌ ’ un mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اُسْوَةٌ kelimesi كَانَ ’nin muahhar ismi olup damme ile merfûdur. حَسَنَةٌ kelimesi اُسْوَةٌ ’un sıfatı olup damme ile merfûdur.
مَنْ müşterek ism-i mevsûl لِ harfi ceriyle لَكُمْ ’den bedeldir. İsm-i mevsûlun sılası يَرْجُوا اللّٰهَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو ’dir. يَرْجُوا cümlesi, كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
يَرْجُوا fiili و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْيَوْمَ atıf harfi و ’la makabline matuftur. الْاٰخِرَ kelimesi الْيَوْمَ ’nin sıfat olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذَكَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. كَث۪يراً masdardan naib mef’ûlun mutlak oup fetha ile mansubdur. Takdiri, ذكرًا كثيرًا (çok zikir) şeklindedir.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ
Müste’nefe olan ayete dahil olan لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Ayette kasem fiilinin mahzuf olması icaz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayrı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ cümlesi, kasemin cevabıdır. كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede icaz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. لَكُمْ car-mecruru, كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ifadesi, كَانَ ’nin muahhar ismidir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اُسْوَةٌ ‘in mahzuf mukaddem haline müteallik olan ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ car mecruru, ihtimam için zul-hale takdim edilmiştir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ ifadesindeki ف۪ي harfinde tecrîd sanatı vardır.
Veciz anlatım kastıyla gelen, رَسُولِ اللّٰهِ izafetinde اللّٰهِ ismine muzaf olan Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.
حَسَنَةٌ kelimesi اُسْوَةٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اُسْوَةٌ , nekre gelerek nev ve tazim ifade etmiştir.
Cer harfinin tekrarıyla mecrur konumdaki müşterek ism-imevsûl لِمَنْ , müsnede müteallik olan لَكُمْ ‘den bedeldir.
Sla cümlesi olan كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ cümlesi, كَانَ ’nin haberidir.
İsim cümlesinde müsnedin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ terkibi, lafz-ı celâle atfedilmiştir. Cihet-i camia tezayüftür.
الْاٰخِرِ kelimesi الْيَوْمِ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Makabline matuf olan وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Muzari sıygadan mazi sıygaya geçişte iltifat sanatı vardır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
كَث۪يراً , mahzuf mef’ûlü mutlaktan naib sıfattır. Amili, ذَكَرَ ’dir. Takdiri, ذكرًا كثيرًا (çok zikir)’dir.
لَكُمْ [sizin için] dedikten sonra Hz. Peygamberi örnek alması gerekenlerin Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler olarak ayrıntılanmasında ıtnâb ve taksim sanatı vardır.
Zamir yerine zahir isim gelerek, lafza-i celâlin, heybeti artırmak, zihne yerleştirmek, telezzüz ve teberrük için tekrarlanmasında tecrîd, iltifat, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَانَ ve اللّٰهَ kelimelerinin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
O'na ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çokça, çok zaman zikredenlerdir. Zira Allah'ın devamlı zikri, kişiyi itaate bağlar ve işte ancak onunla Resulullah'ı örnek almak gerçekleşir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)