Ahzâb Sûresi 50. Ayet

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ مِمَّٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ الّٰت۪ي هَاجَرْنَ مَعَكَۘ وَامْرَاَةً مُؤْمِنَةً اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً  ...

Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 النَّبِيُّ peygamber ن ب ا
3 إِنَّا şüphesiz biz
4 أَحْلَلْنَا helal kıldık ح ل ل
5 لَكَ sana
6 أَزْوَاجَكَ eşlerini ز و ج
7 اللَّاتِي
8 اتَيْتَ verdiğin ا ت ي
9 أُجُورَهُنَّ ücretlerini (mehirlerini) ا ج ر
10 وَمَا ve
11 مَلَكَتْ bulunanları م ل ك
12 يَمِينُكَ elinde ي م ن
13 مِمَّا -nden
14 أَفَاءَ ganimet verdiği- ف ي ا
15 اللَّهُ Allah’ın
16 عَلَيْكَ sana
17 وَبَنَاتِ ve kızlarını ب ن ي
18 عَمِّكَ amcanın ع م م
19 وَبَنَاتِ ve kızlarını ب ن ي
20 عَمَّاتِكَ halalarının ع م م
21 وَبَنَاتِ ve kızlarını ب ن ي
22 خَالِكَ dayının خ و ل
23 وَبَنَاتِ ve kızlarını ب ن ي
24 خَالَاتِكَ teyzelerinin خ و ل
25 اللَّاتِي
26 هَاجَرْنَ hicret eden ه ج ر
27 مَعَكَ seninle beraber
28 وَامْرَأَةً ve kadını م ر ا
29 مُؤْمِنَةً inanmış ا م ن
30 إِنْ eğer
31 وَهَبَتْ hibe ederse و ه ب
32 نَفْسَهَا kendisini ن ف س
33 لِلنَّبِيِّ peygambere ن ب ا
34 إِنْ eğer
35 أَرَادَ dilediyse ر و د
36 النَّبِيُّ peygamberi ن ب ا
37 أَنْ
38 يَسْتَنْكِحَهَا kendisini nikahlamayı ن ك ح
39 خَالِصَةً mahsus olarak خ ل ص
40 لَكَ sana
41 مِنْ
42 دُونِ dışında د و ن
43 الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerin ا م ن
44 قَدْ elbette
45 عَلِمْنَا biz biliyoruz ع ل م
46 مَا şeyi
47 فَرَضْنَا gerekli kıldığımız ف ر ض
48 عَلَيْهِمْ onlara
49 فِي hakkında
50 أَزْوَاجِهِمْ eşleri ز و ج
51 وَمَا ve
52 مَلَكَتْ bulunanlar م ل ك
53 أَيْمَانُهُمْ ellerinin ي م ن
54 لِكَيْلَا için
55 يَكُونَ olmaması ك و ن
56 عَلَيْكَ sana
57 حَرَجٌ bir zorluk ح ر ج
58 وَكَانَ ve ك و ن
59 اللَّهُ Allah
60 غَفُورًا çok bağışlayan غ ف ر
61 رَحِيمًا çok esirgeyendir ر ح م
 

Hz. Peygamber’in hiç olmazsa aile hayatında rahat olabilmesi, birden fazla eşiyle yaşarken sıkıntıya düşmemesi için kendisine özgü olmak üzere bahşedilen ruhsatlar, kolaylıklar bu âyetten itibaren bazı açıklamalarla birlikte şöyle sıralanmıştır: Dörtten fazla olan eşlerle evlenmesinin helâl olması, isteyen kadınlarla mehirsiz evlenmesinin câiz olması, kadınlarının yanlarında kalma sürelerini eşit tutma (buna fıkıh kitaplarında, paylaştırma mânasında kasm denilmektedir) mecburiyetinin bulunmaması, bu âyetler geldiğinde evli bulunduğu kadınlardan başka kadınla evlenmesinin ve bunlardan birini boşayarak yerine bir başka kadını almasının câiz olmaması, vefat ettiğinde veya boşadığında eşleriyle başkalarının evlenmesinin câiz olmaması ve eşlerinin bundan sonra yabancılara karşı daima perde arkasında bulunmaları.

Birçok kadın, peygamber eşi olabilmek için mehirsiz olarak onunla evlenmek istemiştir (âyetin ifadesiyle kadınlar kendilerini ona bağışlamışlardır). Bu şartla evlenmesi âyete göre câiz olduğu halde kendisinin bu ruhsatı kullandığına dair örnek yoktur (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1559). Ayrıca kendisi, yirmi beş yaşında iken kırk yaşında dul bir hanımla evlenmiş, onunla yirmi beş yıl mutlu bir hayat yaşamış, çocuk sahibi olmuş, Hz. Hatice vefat edinceye kadar da başka bir hanımla evlenmemiştir. Şu halde daha sonra, on yıl gibi kısa bir zaman içinde birçok eşle evlenmesinin cinsel arzuyla izah edilemeyecek sebepleri ve hikmetleri olmalıdır. Fedakârlık eden bazı hanımların ödüllendirilmesi, evlilik yoluyla akrabalık (sıhriyet) bağı kurarak bazı fertleri ve grupları kazanmak, onlarla yakınlık ve dostluk oluşturmak ve bu suretle İslâm’a karşı olan cepheyi zayıflatmak, özel hayatı ve aile ilişkileri başta olmak üzere ümmetin bilmesini istediği hususların eksiksiz zaptedilip başkalarına anlatılmasını, bu amaçla toplumun peygamber hanımlarının bilgilerinden yararlanmalarını sağlamak bunlardan bazılarıdır. Hanımların da onunla evlenmek istemelerinde birinci saik, peygamber hanımı olarak yaşama ve ölme şerefine nâil olmaktır. Bu sebepledir ki, kendilerini, dünya nimetleri ile peygamberden birini seçmede serbest bıraktığında eşlerinin tamamı onu ve Allah rızâsını seçmişlerdir (Resûlullah’ın çok evliliğinin başlıca sebepleri konusunda daha fazla bilgi ve değerlendirme için bk. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 10-17).


 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 395-396
 

   Amme عمّ :   عَمٌّ babanın erkek kardeşi/amcadır. عَمَّةٌ babanın kızkardeşi/haladır. Bu sözcüğün aslı 'içine alma/kapama' anlamına gelen عٌمُومٌ kökünden gelir. Bu kullanımda çokluk göz önüne alınır.

  Halk tabakasına da عامَّةٌ denilmesinin nedeni sayılarının çok olması ve memlekette çoğunluğu kapsamalarıdır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de isim kalıbında 5 kere geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri amme, avâm, umum, umumi, tâmim, emmi, âmiyâne, imece ve katliamdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ مِمَّٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

النَّبِيُّ  münadadan bedel veya atf-ı beyan olup lafzen merfûdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ ’dır.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

اَحْلَلْنَا لَكَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَحْلَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. لَكَ  car mecruru اَحْلَلْنَا  fiiline mütealliktir.  

اَزْوَاجَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الّٰـت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl  اَزْوَاجَكَ ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰتَيْتَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır. 

Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اٰتَيْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. اُجُورَهُنَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl atıf harfi  وَ la  اَزْوَاجَكَ ’ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  مَلَكَتْ  ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

مَلَكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  يَم۪ينُكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i ceriyle aid zamirin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, ما ملكتها يمينك (elinizin altındakiler) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  اَفَٓاءَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

اَفَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. عَلَيْكَ  car mecruru  اَفَٓاءَ  fiiline mütealliktir.

اَحْلَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حلل ’dir. 

اَفَٓاءَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  فيأ dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 


 وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ الّٰت۪ي هَاجَرْنَ مَعَكَۘ وَامْرَاَةً مُؤْمِنَةً اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ

 

بَنَاتِ  atıf harfi  وَ la اَزْوَاجَكَ ’ye matuf olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. 

عَمِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَنَاتِ عَمَّاتِكَ , بَنَاتِ خَالِكَ ,بَنَاتِ خَالَاتِكَ  atıf harfi  وَ la makabline matuftur. 

الّٰـت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl  بَنَاتِ ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  هَاجَرْنَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

هَاجَرْنَ  fiili (نَ) nûnu’n-nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur. 

مَعَكَ  mekân zarfı,  هَاجَرْنَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

امْرَاَةً  atıf harfi وَ la  اَزْوَاجَكَ ’ye matuftur. مُؤْمِنَةً  kelimesi  امْرَاَةً ’nin sıfatı olup lafzen mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَهَبَتْ نَفْسَهَا  cümlesi  امْرَاَةً ’nin ikinci sıfatı olarak mahallen mansubdur.

وَهَبَتْ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. 

نَفْسَهَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, فهي حلّ له (O, ona helaldir.) şeklindedir.  لِلنَّبِيِّ  car mecruru  وَهَبَتْ  fiiline mütealliktir. 

 

  اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ 

 

Cümle itiraziyyedir. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. اَرَادَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur.  النَّبِيُّ  fail olup lafzen merfûdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel amili  اَرَادَ ’nin mef’ûlü bih olarak mahallen mansubdur.  

يَسْتَنْكِحَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

خَالِصَةً  hal olup fetha ile mansubdur. لَكَ  car mecruru  خَالِصَةً ’e mütealliktir. مِنْ دُونِ  car mecruru  خَالِصَةً ’deki zamirin mahzuf haline mütealliktir. 

الْمُؤْمِن۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

الْمُؤْمِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرَادَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رود dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

يَسْتَنْكِحَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, نكح dır. 

Bu bab fiile taleb, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar. 


 قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ 

 

Fiil cümlesidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. عَلِمْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  فَرَضْنَا ’dır. Îrabtan mahalli yoktur. 

فَرَضْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ  car mecruru  فَرَضْنَا  fiiline mütealliktir.  

ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ  car mecruru  فَرَضْنَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl atıf harfi وَ ’la  اَزْوَاجِهِمْ ’e matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  مَلَكَتْ  ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

مَلَكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  اَيْمَانُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لِ  harfi, يَكُونَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte اَحْلَلْنَا  fiiline mütealliktir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 

2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lamul cuhuddan sonra, 

4) Lamut talilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vavul maiyye (وَ)’den sonra, 

6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lamut talilden (sebep bildiren لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَكُونَ  mansub muzari fiildir. عَلَيْكَ  car mecruru يَكُونَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

حَرَجٌ  kelimesi, يَكُونَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. 


 وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  اللّٰهُ  lafza-i celâl كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. غَفُوراً kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. 

رَح۪يماً  ikinci haberi olup lafzen mansubdur.

غَفُوراً  -  رَح۪يماً kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ مِمَّٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ الّٰت۪ي هَاجَرْنَ مَعَكَۘ وَامْرَاَةً مُؤْمِنَةً 

 


Ayet müstenefe olarak fasılla gelmiştir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatab Hz. Peygamberdir. Nida üslubunda talebî inşâî isnadtır. 

Nidanın cevabı olan … اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي  cümlesi,  اِنَّٓ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi 1)

Mazi fiil sıygasıyla gelen …اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ  cümlesi,  اِنَّٓ ’nin haberidir. Müsnedin mazi fiil oluşu hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

أحْلَلْنا لَكَ  [Size helal kıldık] sözünün manası onun için (peygamberimiz için) ibâhadır (mübahlık ifade eder). (Âşûr)

اَزْوَاجَكَ ’nin sıfatı olan müennes, cemi, has ismi mevsûl  الّٰـت۪ٓي ’nin sılası olan  اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfatlar cümlenin anlamını zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

أزْواج kelimesinin peygamber için olan كَ  zamirine izafesi, eşlerinin onun korumasında olduğunu gösterir. Bu yüzden ifade geçmiş bir teşri’nin beyanı niteliğinde olup aynı zamanda bir minnet ifade eder. (Âşûr)

اللّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ  kısmı  أزْواجِكَ  kelimesinin sıfatıdır. Yani o hanımlar evlilik yoluyla nikâhına aldığın ve bu şekilde evliliğin nikâhla olduğunu ümmetine gösterdiğin kimselerdir. Nikâh ile mehirlerini verdiğin için  آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ  sözü hakiki manasıyla mazi fiil olarak kullanılmıştır. (Âşûr)

اَزْوَاجَكَ ’ye matuf olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümledeki ikinci mevsûl  مَا , cer mahallinde olup başındaki harfi cerle birlikte mahzuf hale mütealliktir. Sılası olan  اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

مِمّا أفاءَ اللَّهُ عَلَيْكَ  sözü  ما مَلَكَتْ يَمِينُكَ  [Sağ elinizin sahip olduğu şeyler] sözü için açıklayıcı bir vasıftır, çünkü onunla murad edilen Mariyetü’l Kutbiyye annemizdir. (Âşûr)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayetin başındaki  اَحْلَلْنَا  ifadesinden sonra bu cümlede  اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ  şeklindeki gaib zamire geçiş iltifat sanatıdır.

وَبَنَاتِ عَمِّكَ  , وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ  , وَبَنَاتِ خَالِكَ  , وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ  izafetleri, temasül nedeniyle  اَزْوَاجَكَ ’ye atfedilmiştir.

بَنَاتِ  için sıfat olan has ism-i mevsûl  الّٰت۪ي ’nin sılası olan  هَاجَرْنَ مَعَكَۘ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَزْوَاجَكَ ’ye matuf olan  امْرَاَةً ’deki tenvin kesret ve cins ifade eder.

امْرَاَةً  için sıfat olan  مُؤْمِنَةً, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

اَحْلَلْنَا لَكَ  diyerek muhatap zamiriyle başlamış sonra  وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ  şeklinde peygambere nebî diyerek gaib sıygasına ve ardından yine  خَالِصَةً لَكَ  denilerek muhatap sıygasına dönüşmüştür. Öncelikle  اَحْلَلْنَا لَكَ  ifadesinden sonra gaib sıygasına geçilmesi bu helalin sadece peygamberliğine has olması yönüyle düşünülmesi gerektiği, ardından da  خَالِصَةً لَكَ  ifadesiyle O’na tanınan dörtten fazla evlilik hakkından ve kendisini hibe eden kadının O’na helal olması ayrıcalığından dolayı sıkıntı duymaması için peygamberliğine iltifat edildiğinin düşünülmesi gerektiği şeklinde yorumlanmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 

Resulüllah'ın (s.a.) eşlerinin bir sayı ile sınırlandırılmadığı itibarıyla, bu talak ümmetine değil, yalnızca O’na mahsustur ve O’ndan başka kimsenin dört kadından fazla evlenmesi caiz değildir. (Âşûr)


اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ 

 


وَامْرَاَةً ’nin hali veya sıfatı olarak fasılla gelen  اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ  cümlesi, şarttır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri,  فهي حلّ له  [O, O’na helaldir.] olan cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur, öncesinin delaletinden mana anlaşılır.

Ayette cevap farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)


 اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ 

 

اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَا  cümlesi, itiraziyyedir. Hal olması da caizdir. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şartın cevabı önceki şart cümlesinin cevabının delaletiyle hazf edilmiştir. Mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar harfi  اَنْ, dahil olduğu  يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ  cümlesini nasb ederek manasını masdara çevirmiştir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel  اَرَادَ  fiilinin mef’ûlüdür. Muzari sıygada gelerek tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

خَالِصَةً  kelimesi,  يَسْتَنْكِحَهَاۗ  fiilinin mef’ûlünden hal veya mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir. 

مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَ  car-mecruru,  خَالِصَةً ’deki zamirin mahzuf haline mütealliktir.

يَسْتَنْكِحَهَا  fiili, istif’âl babındadır. Sülasisi  نكح ’dır. Bu bab fiile, taleb, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar.

Şayet birinci şart cümlesi ile birlikte ikincinin anlamı nedir? dersen şöyle derim: Bu, birinci şart cümlesinin kaydıdır; Allah kadını helal kılmak için hibeyi şart koşarken hibenin sahih olabilmesi için de Peygamberin onunla evlenmeyi kabul etmesini şart koşmakta ve adeta “Kadın kendisini sana hibe eder ve Sen de onunla evlenmek istersen onu Sana helal kıldık” buyurmaktadır; çünkü Peygamberin onu arzu etmesi, bu hibeyi kabul etmesinin ve hibenin tekemmül etmesinin şartıdır.

Şayet [Peygamber için] daha evvel muhatap sıygası kullanılırken kendisini Peygambere hibe eder, Peygamber de onunla evlenmeyi arzu ederse cümlesinde neden gaibe dönülmüş? dersen şöyle derim: Bu, hükmün özel olarak sadece Hz. Peygambere ait olduğunu ifade etmek içindir. Dönüşün peygamber lâfzı kullanılarak yapılması ise bu özel hükümlerin kendisine, peygamberliğinden dolayı ikram edildiğini göstermek içindir; peygamber lâfzının tekrar kullanılması ise onu yüceltmek içindir; böylece sözkonusu ikramı peygamber olduğu için hak ettiği iyice ortaya konmuş olmaktadır. (Keşşâf)

Sana has olmak üzere anlamındaki  خَالِصَةً  kelimesi, tıpkı  وَعَدَاللّه  [Allah’ın vaadi olarak… (Rum Suresi, 6)] ve  صِبْغة اللّه  [Allah’ın boyası olarak… (Bakara Suresi, 138)] terkiplerinde olduğu gibi pekiştirici bir masdardır yani  خُلِّصَ لكَ إحلالُ مَا أحْلَلْنَا لَكَ خَالِصة  [Sana özgü olarak helal kıldığımız şeyler tamamen sana mahsustur.] خَالِصَةً  kelimesi  خُلُوس  anlamındadır. Masdar anlamındaki fail ve faile sıygaları hiç de az değildir;  خارج  , قائد  , عافية  , كاذب  gibi.

خَالِصَةً  kelimesini  امْرَاَةً ’nin sıfatı kabul edenin görüşüne göre ise mana, [Bu kadın diğer müminlere değil, sadece sana helaldir] demektir. (Keşşâf) 

Bu kelamda Peygamberimizin iki kez peygamber unvanıyla zikredilmesi ikram içindir ve bu hükmün sabit olmasının sebebinin, peygamberlik vasfı olduğunu bildirmek içindir. Bu itibarla hüküm, Peygamberimize mahsustur. Nitekim “müminlerden ayrı, sana mahsus olarak” ifadesi de bunu bildirmektedir. (Ebüssuûd)


 قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ 

 

 

İtiraziyye olarak fasılla gelen cümlenin başındaki  قَدْ  tekid içindir. Tahkik ifade eder. İtiraz cümleleri itnab babındandır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Îtiraz, bir kelamın ortasında veya aralarında mana açısından benzerlik olan iki kelam arasında (ikincisi birincinin tekidi, beyanı, bedeli veya matufu olma açısından) yer alan ve îrabdan mahalli olmayan bir veya birkaç cümleye denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَلِمْنَا  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası olan  فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَزْوَاجِهِمْ e matuf olan ikinci ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası  مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ  şeklinde müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sebep bildiren  كَيْ ’in gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, harf-i cerle birlikte  اَحْلَلْنَا  fiiline veya  خَالِصَةً’e mütealliktir. 

Menfî muzari sıygadaki nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde icazı hazif ve takdim tehir sanatları vardır.  عَلَيْكَ  car mecruru,  يَكُونَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.  حَرَجٌۜ  kelimesi,  يَكُونَ ’nin muahhar ismidir.

حَرَجٌ daki tenvin kıllet, nev ve umum ifade eder. Bilindiği gibi menfi siyakta nekre, selbin umumuna işarettir.

الّٰت۪ي  -  بَنَاتِ  -  مَا  -  اَزْوَاجَ  -  مَا مَلَكَتْ  -  النَّبِيُّ  -  اِنْ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr,  اَيْمَانُهُمْ  -  يَم۪ينُكَ  , يَكُونَ  -  كَانَ  kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لَكَ  -  عَلَيْكَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı, مُؤْمِنَةً  -  مُؤْمِن۪ينَۜ , خَالَاتِكَ  -  خَالِكَ  - عَمَّاتِكَ  -  عَمِّكَ  kelimelere arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr,

امْرَاَةً  -  بَنَاتِ  ve  اَفَٓاءَ  -  اَحْلَلْنَا  -  وَهَبَتْ  ve  غَفُوراً  -  رَح۪يماً  gruplarındaki kelimeler arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Hz. Peygambere helal kılınan kadınlar ve durumlarının sayılması cem mea-taksim sanatıdır.

Bu ayette  قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ  cümlesi,  اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ  veya  خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَ  cümlesi ile  لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ  cümlesi arasında itiraziyye cümlesidir. Sebebiyet bakımından birbirine bağlı olan bu iki cümle arasına girmiştir. (Kanatbek OrozobekovArap Dilinde Cümle-i Muterize ve Kuranı Kerimden Seçme Örnekler)


 وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً

 

وَ , istînâfiyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi zamandan bağımsız sübut ve istimrar ifade eder.

كَانَ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve teşvik amacına matuftur. 

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

فَرَضْنَا daki azamet zamirinden bu cümlede lafza-i celale iltifat vardır. 

كَانَ ’nin haberi olan iki vasfın arasında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

غَفُورًا رَح۪يمًا۟  şeklindeki mübalağa kalıbındaki sıfatlar arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezeli olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Yani  Allah ezelde غَفُوراً  ve  رَح۪يماً  olduğu gibi gelecekte de Gafur ve Rahim’dir. O’nun bu vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Ragıb el İsfehani  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

“Zaten Allah, daima Gafur'dur; Rahim'dir.” Yani Allah, kaçınılması zor olan günahlar için çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. İşte bundan dolayıdır ki sıkıntı olabilecek konularda hükümleri genişletmiştir.