لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَد۪ينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ ف۪يهَٓا اِلَّا قَل۪يلاًۚۛ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَئِنْ | andolsun eğer |
|
2 | لَمْ |
|
|
3 | يَنْتَهِ | vazgeçmezlerse |
|
4 | الْمُنَافِقُونَ | iki yüzlüler |
|
5 | وَالَّذِينَ | ve |
|
6 | فِي | bulunanlar |
|
7 | قُلُوبِهِمْ | kalblerinde |
|
8 | مَرَضٌ | bir hastalık |
|
9 | وَالْمُرْجِفُونَ | kötü haberler yayanlar |
|
10 | فِي |
|
|
11 | الْمَدِينَةِ | şehirde |
|
12 | لَنُغْرِيَنَّكَ | seni üstüne süreriz |
|
13 | بِهِمْ | onların |
|
14 | ثُمَّ | sonra |
|
15 | لَا |
|
|
16 | يُجَاوِرُونَكَ | senin yanında kalamazlar |
|
17 | فِيهَا | orada |
|
18 | إِلَّا | dışında |
|
19 | قَلِيلًا | az bir zaman |
|
İslâm dini, farklı inanç sahipleriyle birlikte yaşamayı reddetmiyor. Farklı inanan ve yaşayanlar yapılan sözleşmeye ve ülkenin kanun-larına, kurallarına riayet ettikleri sürece genel kural olarak müslümanların hak ve özgürlüklerinden yararlanarak yaşarlar ve gelişirler. Müslüman olmayan tebaa sözleşmeyi bozar, müslümanlara karşı düşmanlarla iş birliği yapar veya ülkenin kanunlarına, genel ahlâka ve kamu düzenine aykırı davranırlarsa önce uyarılırlar, sonra da –içinde sürgün ve ölümün de bulunduğu– çeşitli cezalara çarptırılırlar. Medine’de bulunan münafıklarla kalplerinde çürüklük bulunanlar; yani iman-inkâr arasında gidip gelenler, sûrenin başından beri örnekleri verilen çeşitli kötü fiilleri işlemişlerdi. Bunlar içinde halkın moralini bozmak için durmadan asılsız haber yayanlar, müslüman akıncıların harekâtı hakkında olumsuz yalan bilgiler verenler de vardı. Âyetler bunlara bir ders verme zamanının geldiğini bildiriyor ve gerekli uyarıyı yapıyor.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 401
Ğarave غرو : غَرِيَ bir şeye düşkün veya tutkun olmak, yapışmak demektir. İf'al formu olan أغْرَى fiili ise tutkun, düşkün ya da bağlı hale getirmek manasına gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sadece if'al babı formunda fiil olarak 2 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli iğra etmek (kışkırtmak)tir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَد۪ينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَنْتَهِ şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. الْمُنَافِقُونَ fail olup ref alameti و’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlü atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur. İsm-i mevsûlun sılası ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ ’dır. İrabtan mahalli yoktur.
ف۪ي قُلُوبِهِمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَرَضٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
الْمُرْجِفُونَ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. فِي الْمَد۪ينَةِ car mecruru الْمُرْجِفُونَ ’deki zamirin mahzuf haline mütealliktir.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
نُغْرِيَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِهِمْ car mecruru نُغْرِيَنَّكَ fiiline mütealliktir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
نُغْرِيَنَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi غرو ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
مُرْجِفُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ ف۪يهَٓا اِلَّا قَل۪يلاًۚۛ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يُجَاوِرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪يهَٓا car mecruru يُجَاوِرُونَكَ fiiline mütealliktir. اِلَّا hasr edatıdır. قَل۪يلاً zaman zarfı mef’ulü fih olup يُجَاوِرُونَكَ fiiline mütealliktir. Veya mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri, زمنا قليلا [az bir zaman]’dır.
Fiilin işlendiği zamanı veya yeri bildiren mef’ûldür. Mef’ûlün fihin diğer adı zarftır.
Mef’ûlün fih mansubdur. Başına harf-i cer gelirse mahallen mansub olur.
Mef’ûlün fihin harfi cerleri şunlardır: فِي - بِ .
Mef’ûlün fih fiilinin önüne geçebilir. Mef’ûlün fihi bulmak için fiile “nerede, ne zaman” soruları sorulur. Mef’ûlün fih ikiye ayrılır:
1. Zaman zarfı: Fiilin oluş zamanını bildiren mef’ûlün fihtir.
2. Mekan zarfı: Fiilin oluş yerini, mekânını bildiren mef’ûlün fihtir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُجَاوِرُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi جور ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Musareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَد۪ينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümledeki لَ, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. إنْ şart harfidir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)
إنْ şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 106)
Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Mahzuf kasemin cevabı şart üslubunda gelmiştir.
Şart cümlesi olan لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَد۪ينَةِ menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, يَنْتَهِ fiilinin failine matuftur. Sılası olan ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. ف۪ي قُلُوبِهِمْ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan مَرَضٌ ’daki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.
Kalplerinde hastalık olanların ism-i mevsûlle ifade edilmeleri, onların bilinen kişiler olduğunu belirtmenin yanında tahkir içindir.
الْمُرْجِفُونَ, tezayüf nedeniyle, fail olan الْمُنَافِقُونَ ’ye atfedilmiştir.
فِي الْمَد۪ينَةِ car-mecruru, ism-i fail vezninde gelen الْمُرْجِفُونَ ’ye veya ondaki zamirin mahzuf haline mütealliktir.
Mahzuf kasem ve nun-i sakile ile tekid edilmiş لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudus, istimrâr ve teceddüd ifade etmiştir.
Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Kasemin cevabının delaletiyle şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
لَنُغْرِيَنَّكَ fiilinin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Hz. Peygamberin üzerlerine gitmesinin teşvik edildiği kimselerin özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır.
الْمُنَافِقُونَ - الْمُرْجِفُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1) Muhâtabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2) Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm” demesi gibi.
3) Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Münafıklar hakkındaki bu ayet-i kerimede مَرَضٌ kelimesinde istiare yapılmıştır. Maraz bedenî bir hastalıktır, kalbî bir hastalık olan nifak için müstear olmuştur. Aralarındaki benzerlik her ikisinin de yakaladıkları şeyi ifsad etmesidir. Maraz bedeni, nifak ve küfür ise kalbi ifsad eder. Bu kelimenin hakiki manasında kullanılmayıp müstear olduğunun delili yani karine-i mânia ayet-i kerimenin küfürlerini gizleyip Müslüman olduklarını izhar eden münafıkları zem siyâkında olmasıdır. Bedenî hastalıkları değil, kalbî fesatları zemmedilmektedir. Ayette hakiki manadan mecazî manaya geçişin sebebi; nifakın bir hastalık gibi kanlarında dolaşacak kadar etkili hale geldiğini ifade etmektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)
لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ [Eğer münafıklar son vermezlerse…]’den sonra لْمُرْجِفُونَ [yalan haber yayanlar]’ın söylenmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesidir. Çünkü yalan haber yayanlar münafıkların kendileridir. Yüce Allah, yaptıklarının çok çirkin olduğunu vurgulamak ve adiliklerini göstermek için önce genel, sonra özel olarak zikretti. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)
ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ ف۪يهَٓا اِلَّا قَل۪يلاًۚۛ
Cümle, terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle, لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi لَا ve istisna harfi اِلَّا ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiştir. İki tekid hükmündeki kasr, fiille, mahzuf zaman zarfı arasındadır.
قَل۪يلاً , mahzuf zaman zarfından naibdir. Takdiri, زمنا قليلا [az bir zaman]’dır.
يُجَاوِرُونَكَ maksur/sıfat, زمنا قليلا maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat da olabilir.
Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması câizdir. Fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قَل۪يلاًۚۛ ’deki tenvin kıllet ifade eder.